Hepinizin de çok iyi bildiği gibi postmodern darbe, 1997 yılı Şubat ayında Milli Güvenlik Kurulu'nun aylık toplantısında alınan ve 28 Şubat Kararları diye bilinen bir olgudur.

Buna da 'Postmodern Darbe', adını takan Radikal Gazetesi yazarı, Türker Alkan'dır. Postmodern Bir Askeri Müdahele başlıklı, 13 Haziran 1997 yazısından sonra böyle bir kavram oluştu bütün dünyada.

Yalnız Türkiye'deki postmodern darbe ve ardından kök salamadan kuruyan, e-darbe gibi girişimlerle, dünyada 'Postmodern darbe' denilenler arasında çok önemli bir fark vardır.

Örneğin Gürcistan'dalki 'Gül Devrimi', Venezuela'da Hugo Chavez'e yönelik girişimler, Ukrayna'daki 'Turuncu Devrim' gibi baş kaldırılara, her ne kadar, yabancı basın 'postmodern darbe' demekteyse de, bunların altında Made in USA' damgası olduğunu savunanlar ve Bush/Cheney ikilisini sorumlu tutanlar çoğunluktadır.

Türkiye'de postmodern darbede dendi mi, ordunun, hükümete yapacaklarını ve yapmayacaklarını emrettiği , yani demokratik olmayan bir kurumun, demokrasinin işleyişine müdahelesini anlamak gerekiyor.

O zaman Albay Dursun Çiçek imzalı, 'İrticayla Eylem Planının' bir postmodern darbe hazırlığı olduğunu rahatça söylemek mümkün.

Şimdi bu rapor Adli Tıp'ta, inceleniyor..

Sonra ne olacak?

İşte burası önemli...

Çünkü sular bulanık...

Kafalar karışık...

Onca yılın ezberleri bozulacak mı?

Rapor düzmecedir deseniz bir türlü...

Doğrudur, falancanın emriyle hazırlanmış bir eylem planıdır, deseniz bir türlü...

Genelkurmay dışında üretildi, haberleri de, ufak ufak filiz vermeye başladı gazetelerde...

Bunların tümü kafa karıştırmaktan öte hiç bir işe yaramıyor tabii!

Şimdi, bir Kurmay Albay, belki de ilk kez, sivil savcılarca sorguya çekilecek...

Bu, sorgulama sonuçları, kamu oyuna yansıyacak mı yoksa kapalı kapılar ardında mı kalacak?

Cumartesi günü Cumhurbaşkan'ı, Orgeneral İlker Başbuğ'u kabul etti. Başbaşa bir saate yakın görüştüler... ve hiç bir açıklama yapmadılar... Herhalde birbirlerinin Babalar Günü'nü kutlamadılar!

Belge konuşuldu mutlaka...

Ama hangi kapsamda?

Cumhurbaşkan'ı, daha önceki günlerde yaptığı bir açıklamada 'Türkiye geriye gitmez, demokrasi yerli yerine oturmuştur!' demişti...

Dilerim bu sadece bir özlem, bir temenni değil, gerçektir...


'Cumhuriyet Mitingleri' yeniden başlıyor

Benim sayısı ne olursa olsun, devletten gerekli izinleri alarak, insanların bir araya gelip konuşmalarına, bayrak sallamalarına hiç bir itirazım yok. Ancak, bu açık hava toplantılarına verin ad beni rahatsız ediyor: 'Cumhuriyet Mitingleri'!

Yani bu ne demek?

Eğer siz bu mitinglere katılmıyorsanız, Cumhuriyet, hatta demokrasi karşıtı mı oluyorsunuz?

Saçmalamayın!

Pazar günü İzmir'de yapılan mitingin düzenleyicilerinden Avukat Erdoğan Özer mitingin gerekçelerini açıklamış bir bir: 'Milyonlarca kişi işsiz...' Tamam, doğrudur. Bu insanlara iş bulmak için yapılacak her türlü girişime sonuna kadar varım. 'Sınırlar mayından temizlenip yabancı tekellere kiralanmak isteniyor!' Şimdi çıkan kanunda böyle bir şey yok. Bu bir varsayım. Onun için geçelim. Bildiğimiz Ergenekon ve Deniz Feneri muhabbetleri var ki, bunlarla ilgili her gün onlarca sütun yazı çıkıyor zaten bütün basında.

'Bu arada bazı çevreler özerklik taleplerini ortaya koyuyor!' Ha, bakın bu önemli. Talep ortaya koymak başka, bunu onaylamak başka, bu talebi gerçekleştirmek için zora başvurmak gene başka. Talepler, gerçek demokrasiyi benimsemiş cumhuriyetlerde, ortaya konabilir. Bunu önemsersiniz, önemsemezsiniz... Ama ne zaman eylem yaparsınız? Bu talepleri gerçekleştirmek için kimileri zorbalığa başvurduğunda... ya da devlet bu talepleri yerine getirmeye davrandığında!

Böyle bir şey var mı? Yok! PKK ayrı... O zaten adı üstünde terör örgütü, uyuşturucu kaçakcısı... Onunla zaten onlarca yıldır mücadele ediliyor!

Eğer gerçek demokrat ve cumhuriyetciyseniz, katılmasanız da, insanların fikirlerini özgürce dile getirmelerine izin verecek ve bu haklarını savunacaksınız... Gerisi fasa fisodur.


Babalar Günü'nü icat eden de bir kadın!


Kim başlattı bu Babalar Günü'nü diye soran sorana...

Sonora Smart Dodd adında bir hanıma borçlu babalar bu günü. Babası Amerikan İç Savaşı'nda ölen, Bayan Dodd, hem sevgili babasının anısını canlı tutmak hem de bütün babalara saygı sunmak için böyle bir gün olması gerektiğini savunmuş.

Önceleri kimse ciddiye almamış kadıncağızı. 'Babalar Günü'ne ne gerek var yahu?' demiş hemen herkes. Tamamı erkeklerden oluşan Amerikan Kongresi bile bu öneriyi geri çevirmiş, 'Kendi sırtımızı kendimiz mi sıvazlayacağız? Olacak iş mi bu?'demiş.

Hatta kimi senatörler kahkahalarla gülmüş: 'Babalar Günü yerine balığa çıkma günü ilan edelim daha iyi olur... Avantadan bir gün tatil yaparız!'

Ama her şeye rağmen, 1910'da ilk Babalar Günü kutlanmış. Derken 1924 yılında, Başkan Calvin Coolidge, 'Babalar Günü Ulusal bir kutlama olmalı' deyivermiş. Sonra, 1966'da Başkan Johnson, her yıl Haziran ayının üçüncü Pazar'ını, Babalar Günü olarak ilan etmiş ve Başkan Nixon'da 1972'de bunu onaylayan yasayı imzalamış.

Yani, bir çok şeyde olduğu gibi, erkekler, Babalar Günü'nü de bir hanıma borçlu!


İYİ LAFLAR

Alman-Çin Restoranı açılmış duydun mu? Hayır duymadım...

Abi acayip bir yer... Yemeği bitirdikten bir saat sonra, 'Kana kan intikam intikam' diye naralar atıp önüne gelene vurmaya başlıyorsun!

(Cem Saatcıgil'e teşekkürler)

Kaynak: Star