Başıma ne geliyorsa, "Perşembe'nin gelişini Çarşamba'dan haber vermek"ten geliyor... Yine öyle oldu... Son günlerdeki gelişmeleri biliyorsunuz...
"Çete"ler ve adeta birer "cephanelik" haline getirilmiş "gecekondu"ları, "yataklar altında bulunan bomba"ları ve bunlara yönelik "operasyon"lar sonunda yakalanıp "cezaevi"ne gönderilenleri biliyorsunuz...
Peki, benim suçum ne?..
Benim suçum; "bütün bunların olacağını" bir yıl önceden, yani 30 Mayıs 2006'da yazmış olmak!..
Bunları yazdım diye, önceki gün; "8 saatlik bir gözaltı"ndan sonra "mahkeme"ye çıkarıldım ve "Adil Yargılamayı Etkilemeye Teşebbüs" suçlamasıyla yargılandım...
EL ÖPERKEN Kİ O FOTOĞRAF!
Peki, 30 Mayıs 2006'da ne yazmıştım ki, "adil yargılamayı etkilemek" gibi bir suç işlemişim.
Bir "fotoğraf"tan yola çıkıp, o günkü gazetelerde yazılanları derlemiş ve "Ergenekon'dan Şamanizm'e giden bağlantıları" aktarmışım...
Meselâ;
"Danıştay saldırısının kilit ismi" olarak aranıp, "bıçaklanmış" olarak getirildiği hastanede gözaltına alınan ve daha sonra çıkarıldığı mahkeme tarafından "serbest" bırakılan eski Yüzbaşı Muzaffer Tekin'i, "Veli Küçük Paşa'nın elini öperken" gösteren fotoğrafı koymuşum köşeme...
Sonra da demişim ki;
Kimisi bu fotoğrafların "bir anlam ifade etmediğini" iddia ediyor, kimisi de şu "ayrıntı"ya dikkat çekiyor:
"O fotoğraflar nasıl ortaya çıktı, asıl buna bakmak lâzım... Zira; bu camiada, fotoğraflar dışarı yansıtılmaz!.. Bu tarz fotoğraflar, genellikle saklı tutulur!"
Uzun lâfın kısası;
Herkes "fotoğraf"ları konuşuyor ve fotoğraftakilerin "mimik"lerinden bir "anlam" çıkarmaya çalışıyor!..
Yalnız, bu arada; "fotoğrafın parçaları"nı araştırıp, "olayın resmi"ni ortaya koymaya çalışanlar da yok değil!..
Onlar; "Susurluk" veya "Şemdinli" gibi; "Danıştay olayı"nın da "örtbas" edilmesini amaçlayan "manipülasyonlar"ın aksine; habire "soruyor" ve "soruşturuyor!"
Bazıları; "saldırının hedefi" olmasına ve "bomba failleri" ile "Danıştay baskını"nı gerçekleştiren kişilerin "aynı kişiler" olmasına rağmen "Senaryo çöktü" deyip, bir anlamda "Bu işin peşini bırakın" mesajı verirken, bazıları; "neden"leri, "nasıl"ları ve "kim"leri soruşturup, "fotoğrafın parçaları"nı birleştirmeye çalışıyor!..
Sonra da, "iddia"ları ve gazetelerdeki "yorum"ları birleştirip, şu "soru"ları aktarmışım:
İŞTE O "SORU"LAR
- Alparslan Arslan, serbest bırakılan Muzaffer Tekin hakkında, "Adam ulusalcı, bense milliyetçiyim" diyor. Ayrıca polisteki ifadesinde ulusalcılarla irtibatlandırılmasına çok kızıyor. Ancak çantasında Ulusal Haber adına düzenlenmiş sarı renkli kimlik kartı ile Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi'nin üst düzey yöneticisine ait kartvizit çıkıyor. Arslan; neyi örtmeye, kimleri korumaya çalışıyor?
- Sauna Çetesi'ne dönük operasyonda tutuklanan Tamer Topsakal'ın Emniyet'e verdiği ifadeler ilginç... Topsakal, "Muzaffer Albay (Muzaffer Tekin), İbrahim Şahin ve Ayhan Parlak ile zaman zaman bir araya gelirdik" demişti... Tekin ise, "Ayhan Parlak'ı yıllar önceden tanırım, bir cinayet olayına adı karışmıştı. Yardımcı olmamı istediler, dâvâ aleyhte olduğu için yardımcı olmadım" demişti. Tekin, Parlak ile ilişkisini niçin gizlemeye çalışıyor?
- Alparslan Arslan'a ait bilgisayarda onlarca pornografik resim bulundu. Sorgulama sırasında Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde namaz kıldığı bilgisi yayıldı... Ancak bunun doğru olmadığı ortaya çıktı... Bu tip bilgilere rağmen Arslan, başörtüsünü yasaklayan kararı sebebiyle Danıştay'a saldırma kararını neden meyhanede veriyor?
- Cumhuriyet’e atılan bombalar MKE yapımı çıktı. "Kara Kuvvetleri'ne zimmetli" bu bombaları ve Glock marka silahları temin ettiği söylenen Mardinli şahıs kim?.. Bu bombalar, “depo”lardan nasıl ve kim tarafından çıkarıldı?..
- Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü İsmail Çalışkan, ortaya çıkan oluşumun bir terör örgütü olduğunu söyledi. Çalışkan, "Burada örgüt ismi vermek değil, örgütün bağlantılarını ortaya koymak lâzım. Kendileri zaten adlarını koyuyorlar" dedi... Emniyet'in resmî açıklamasıyla açığa çıkan örgütün beyni kim? Bu örgütlere benzer başka örgütler var mı?
Son soru, gerçekten ilginç; "Örgütün beyni kim?.. Bu örgütlere benzer daha başka örgütler var mı?"
"Örgüt" deyince, ortaya bir sürü "örgüt ismi" çıkıyor... Meselâ, "Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi", meselâ, "Ergenekon" örgütü ve meselâ, "Ata Ocakları" ile "Kuvvayı Milliye Kuvvetleri" adlı yapılanma!..
Her ne kadar, bu "yapılanma"ların içinde bulunanlar "diğerleriyle ilişkileri"ni inkâr etse de; "vatanı kurtarma" gibi "ortak bir hedef"te buluşuyorlar!..
Hürriyet gazetesinin 24 Mayıs 2006 tarihli haberine göre;
"Danıştay baskınının kilit ismi olduğu ileri sürülen emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'in ilginç ilişkiler yumağı; polise göre, ‘Ergenekon’ yapılanmasında yer alan kişileri işaret ediyor. Polis bu yapılanmadaki isimleri tek tek araştırıyor."
ONLAR, ŞİMDİ TUTUKLU!
Sorular, uzayıp gidiyor... Ama, gördüğünüz gibi, "sorular"ın hemen hepsi, o tarihlerde "gazetelerin haberleri ve yorumları"nda yer alan "bilgi" ve "iddia"lar!..
Benim yaptığım; sadece, aralarındaki "bağlantı"ları gözler önüne sermek!..
Bırakın "yargıyı etkileme"yi, tam aksine "yargının önünü açıcı" bilgiler aktarmışım!..
"Sonuç" ortada!..
Yazıya konu olan "kişi" ve "örgüt"lerin üzerine gidildi ve "adı geçenler"in çoğu tutuklanıp "cezaevi"ne gönderildi!..
Yani, "Çarşamba"da yazdıklarımın "gerçek" olduğu "Perşembe"de ortaya çıktı!..
Ama, ne gariptir, şimdi "yargılanan" benim!..
"8 saat gözaltı"nda tutulmam da cabası!..
Ehh, ne diyelim; hayırlısı olsun!..
Geçti Bor’un pazarı!
Anayasa Mahkemesi'nin dün verdiği kararı biliyorsunuz... "Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesi"ni öngören "Anayasa değişikliği" paketinin "iptal edilmesini" isteyen Cumhurbaşkanı A.N.Sezer ve CHP'nin talepleri, Anayasa Mahkemesi tarafından reddedildi...
Yorumlar da malûm; "Artık halk konuşacak, birileri değil!"
Doğrudur, bu karar böyle de yorumlanabilir!.. Yani, Anayasa Mahkemesi, "doğru" bir karar vermiştir. Ama ben, "farklı" düşünüyorum!.. Bana göre, Anayasa Mahkemesi; "gerilimi daha fazla tırmandırıp da; AK Parti'nin mağduriyet söylemini daha fazla gündemde tutmasını engellemek" istemeyi de düşünmüş olabilir!..
Malûm, insanlar; "hizmet"ler ve "vaad"lerden ziyade, "Abdullah Gül'ün mağduriyeti"ni önemsiyor!..
Mahkemenin kararı, "işte bu mağduriyetin konuşulmasını engellemeye matuf" şeklinde de yorumlanabilir!..
Öyle ya; "birileri"nin asıl amacı, "Gül'ü Cumhurbaşkanı yaptırmamak"tı!.. Bunu başardılar ve "gerilim"i yükselttiler!..
Şimdi de, "gerilimi ve tansiyonu düşürücü" bir karar aldılar ki, meydanlardaki "Abdullah Gül rüzgârı"nın hızı kesilsin!..
Şahsen ben, bu kararı, "Geçti Bor'un pazarı!" şeklinde değerlendiriyorum!..

Kaynak: Vakit