Hiçbir zaman “sıradan” olmayan günlerden biri. Petrol yüklü dört tanker, Musul'un yüz kilometre batısındaki Kahtaniye'ye giriyor. Yezidi Kürtler'in yaşadığı bölgede araçlardan dördü de patlatılıyor. Sonuç: 200 ölü, yüzlerce yaralı, 30 ev yerle bir…
Aynı gün, ülkenin başka bölgelerindeki ölümleri de sayarsak sayı neredeyse üç yüze yükseliyor. “Sıradan” bir gün… Cinnetin sıradanlaştığı, ölümün sıradanlaştığı, vahşetin sıradanlaştığı, acımasızlığın sıradanlaştığı, değerlerin sıradanlaştığı, hedeflerin sıradanlaştığı bir ülkenin her hangi bir günü bu…
Ölenler askermiş, erkekmiş, kadınmış; çocukmuş, Şii'ymiş, Sünni'ymiş, Kürt'müş ya da Yezidi'ymiş… Ne fark eder! Etmiyor zaten… Herkes bir şekilde kıyımın parçası. Herkes birbirini öldürüyor. Başkaları da onları…
Arada bir düşünsek? Burası nasıl bir ülke? Birkaç kilometre ötemizde, on yedi yıldır kanı akıtılan bu ülkede bir günü dolduran şeyler nelerdir diye..
Bir hesap yapalım: Irak'ta her gün kaç kişi ölüyor… Ve Mart 2003'ten beri toplam kaç kişi hayatını kaybetti? Elbette kesin rakamları bulamayacağız. Ancak verilerden ortalama bir rakam çıkacak ve bu rakamın ne anlama geldiğini sorgulayacağız.
İşgalden bu yana ölenlerin sayısı yaklaşık bir milyon. Sebebi ABD işgali. İşgalin, etnik çatışmanın, iç savaşın, mezhep kavgasının, örgütler arası savaşın maliyeti bu. Kaybolan binlerce insanı da ekleyelim. Bir milyon insanın ölümünden kim sorumlu? Elbette ABD. Doğrudan ya da dolaylı olarak. Aynı şekilde bütün Ortadoğu'yu ele alalım. Yine ABD'nin doğrudan veya dolaylı müdahil olduğu gelişmeler sonucu ölenlerin sayısının üç milyona yakın olduğu söyleniyor. Üç milyon insan!..
Bunu nasıl tanımlayacağız? Bu ölümleri hangi kavramla ifade edeceğiz? Böylesine kitlesel ölümleri “soykırım” olarak nitelemek neden mümkün değil? Üstelik rakam her geçen gün daha da yükselirken. Biraz geriden başlayalım:
1991 Körfez Savaşı'ndan sonra ABD'nin BM'ye aldığı ambargo kararı yüzünden bir milyona yakın çocuk öldü. Dünya Sağlık Örgütü'nün raporuna bakınca vahim bir istatistik çıkıyor karşınıza. Sadece 1991-98 arası ambargo yüzünden ölüm oranlarındaki yükseliş ve ölen çocuk sayısı 794 bin 216. Bu adresten, yıllara göre çocuk ölümlerini detaylarıyla görebilirsiniz. Sadece 1998 yılında 125 bin 900 çocuk hayatını kaybetti. Hepsi beş yaşın altında. Yanı başımızda sessiz bir soykırım yaşandı, fark etmedik. Hem de uluslararası meşruiyetin kaynağı olan Birleşmiş Milletler kararı ile.
Mart 2003'ten Eylül 2004'e kadar, yani işgalden hemen sonra ölen Iraklı sayısı yüz bini aştı. O güne kadar verilen istatistiklerin hepsinin yalan olduğu, daha doğrusu kayıtların bile doğru dürüst yapılmadığı, ölen insan sayısının ABD basınının verdiği rakamların dokuz katı olduğu İngiliz tıp dergisi Lancet'in raporu ile ortaya çıktı. Çok tartışılan bu rapordan sonra dünya trajediyi daha dikkatli izlemeye başladı.
Aynı kuruluş, Temmuz 2006'da yeni bir rapor yayınladı. Bu sefer öldürülen insan sayısı 601 bin 27 olarak açıklandı. Yani iki yılda 400 bin insan daha hayatını kaybetmişti. Bu da çok tartışıldı.
Peki bir yıl sonra bu rakam kaç? İşte size bir veri. Elbette tartışılabilecek, şok edici bir sayı veriyor ama elde başka hiçbir belge yok. Bu kaynak ölü sayısının bir milyonu geçtiğini söylüyor. Tezini Iraq Body Count adlı bir çalışma grubunun verilerine dayandırıyor. Bir milyon insanın ölümünü anlatıyor.
Mart 2003'ten bu yana komşumuz Irak'ta ölen, öldürülen insan sayısı bu. İşgalden geriye, 1991'e kadar gidersek bir başka milyon daha çıkıyor karşımıza. Yani 2 milyon insan sadece Irak'ta öldü. Ve bu trajedi doğrudan ya da dolaylı olarak ABD'nin müdahaleleriyle yaşandı. ABD'nin tahrik ettiği İran-Irak savaşında ölenleri, Körfez Savaşı sırasında ölenleri katmıyoruz buraya.
1994'teki Ruanda soykırımında 800 bin insan öldü. “Soykırım” olarak tanımlandı, mahkemeler kuruldu. Irak'taki ölümler Ruanda'yı çoktan geçti. Darfur'daki ölümler, ABD yönetimi tarafından resmen “soykırım” olarak tanımlandı, dünya harekete geçirildi.
Peki Irak'taki ölümleri nasıl tanımlayacağız? Kimi sorumlu tutacağız? “Soykırım” dersek hemen itiraz edilecek. Unsurları oluşmadı denilecek? Ama bir ülke neredeyse toptan imha ediliyor. İşgalin, iç savaşın, etnik çatışmanın, mezhep çatışmasının, örgütler hesaplaşmasının, yıkımın, kaosun yol açtığı ölümler var önümüzde. Ama hepsinin kaynağı ABD-İngiliz işgali. Üstelik bu ülkenin geleceği ile ilgili öngörüler ürpertici.
Kim sorumlu, kim suçlanacak ve bu trajedi nasıl tanımlanacak?
Ruanda'daki soykırım. Darfur'daki soykırım. Peki bu ne o zaman?
Kaynak: Yeni Şafak