Ancak, 1999 yılında Helsinki'de toplanan Avrupa Birliği (AB) liderlerinin, Türkiye'ye adaylık statüsü vermesi Türkiye'de geçmişte sorgulayamadığımız konuları, sorgulama dönemini nispeten başlatmıştır. Yani, gerek sivil gerekse askerî alanda kamuoyundan gizlenmek istenen kimi bilgiler, AB reformları yoluyla artık gizlenemez hale gelmiş, 2001 Şubat'ında yaşanan mali kriz ise Türkiye'de ekonomik alana ek olarak bir dizi sivil ve askerî reformların yapılmasını tetikleyici önemli bir unsur olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) siyaset alanında oynadığı etkin rolün azaltılması ve Milli Savunma Bakanlığı (MSB) bütçesi ile savunmaya ayrılan bütçe dışı kaynakların Sayıştay yoluyla Parlamento tarafından denetimi gibi şeffaflık, hesap verilebilirlik ve iyi yönetim anlayışının önünü açan reformlar, 2001 Şubat krizinin ardından gündeme gelmiştir. Bu reformlar, 2002 Kasım'ında tek başına iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) döneminde muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) desteğiyle, yasallaşmışlardır. Böylece artık tabuları kırma dönemine girmiştik. Bununla birlikte, halen bazı tabular kırılabilmiş değildir. Kısa sürede bu tabuların kırılması da beklenemez zaten. Ama yine de Parlamento'da kabul edilen kimi reform paketlerinin uygulanması önündeki korkuları ve ürkekliği aşmamız gerekmektedir. Genelde toplumun her kesiminde hissedilen bu tabuları kırma önündeki korkuları aşmamızda bize önayak olması gereken platform, halkın oylarıyla işbaşına geldiklerini varsaydığımız, iktidarı ve muhalefetiyle parlamentodur. Milletvekilleri, parmak kaldırıp olur verdikleri pek çok reformu artık uygulamak zorundadırlar. Bunların başında da silah alımlarının denetimi gelmektedir. Çünkü halen Türkiye'de silah denetimi ve askerî harcamalar konusunda gerekli şeffaflık uygulamada sağlanabilmiş değildir. Bu şeffaflığı sağlayacak olan da Parlamento ve konuyla ilgili ehil kadrolarla donatılması gereken Sayıştay'dır. Nitekim Sayıştay, malların denetimini yapabilecek uzman kadro alımı için gazetelere ilan vermeye başlamıştır. Askeri Reforumlar uygulanmayı bekliyorikkat edilirse, sivil alandaki denetimsizlik, sonuçta maalesef cezai bir müeyyide ile karşılaşmasa da her gün gazetelerin birinci sayfasında haber olarak karşımıza çıkarken askerî alımlar ve askerî harcamalar halen sorgulanmamaktadır. Oysaki, CHP Milletvekili Onur Öymen'in de vurguladığı gibi Türkiye dünyanın en çok silah ithal eden ülkeleri arasında yer almakta ve bu sorunu aşmak için savunmada yerli üretimin artırılması gerekmektedir. Öymen, Türkiye'de vergi gelirlerinin yaklaşık beşte birinin savunma harcamalarına gitmekte olduğuna da dikkat çekmiştir (Cumhuriyet, 25 Kasım 2005). Unutmayalım ki, şeffaflık, hesap verilebilirlik ve iyi yönetim gibi demokrasinin olmazsa olmaz ilkeleri sonuçta biz vergi mükelleflerine nispi refah ve ülke çıkarına hizmet anlamına gelecektir. 2003'te ve onu takip eden 2004 yılında, TSK 'nın siyasi alandaki nüfuzunu azaltmayı ve sivil otorite tarafından denetlenmesinin önünü açan üç önemli yasa yürürlüğe girmiştir. Bunlardan birincisi, kamuoyunda 7'nci Uyum Paketi olarak bilinen ve 30 Temmuz 2003 tarihinde kabul edilen 4963 sayılı "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun" ile Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve MGK Genel Sekreterliği'nin 2945 sayılı, 9 Kasım 1983 tarihli kuruluş kanununun bazı maddeleri üzerinde yapılan değişikliklerdir. Bakanlar Kurulu tarafından 29 Aralık 2003 tarihinde kabul edilen ve 8 Ocak 2004 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan Yönetmelik'le de 30 Temmuz 2003 tarihinde MGK kanununda yapılan değişiklikler uygulamaya konmuştur. Bu yasal değişiklik ve yönetmelikle, TSK'nın siyasi yaşamdaki etkin konumuna yasal zemin oluşturan MGK faaliyet ve kararlarının "Bakanlar Kuruluna tavsiye" düzlemine indirilmesi sağlanmış, MGK Genel Sekreterliği'ne ilk kez bir sivil atanmış, MGK'daki asker sayısı beş olarak muhafaza edilirken, sivil sayısı da yediye çıkartılmıştır. İkinci değişiklik, TSK'ya gerek MSB yoluyla tahsis edilen askerî bütçenin gerekse bütçe dışında savunmaya ayrılan kaynakların Sayıştay yoluyla TBMM tarafından denetimini öngören 2003 Aralık'ında kabul edilen ve 2005 yılının Ocak ayında yürürlüğe giren Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası (KMYKY) olmuştur. Bu yasaya istinaden Şubat 2004 tarihinde kabul edilen bir yönetmelikle TBMM Başkanı'nın talebi ile Sayıştay'ın, askerî harcama ve bütçe dışı savunma harcamalarını denetlemesinin önü açılmıştır. Askerî harcamaların sivil otoritece denetimini öngören üçüncü düzenleme ise Anayasa'da yapılan değişiklik ile gerçekleşmiştir. Kamuoyunda 8'inci Uyum Paketi olarak bilinen yasal düzenleme ile 7 Mayıs 2004 tarihinde Anayasa'nın 160'ıncı maddesi son fıkrasında değişiklik yapılmıştır. 22 Mayıs 2004 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa değişikliği ile TSK'nın elinde bulunan devlet mallarının TBMM adına Sayıştay tarafından denetlenmesi ilkesi getirilmiş, bu konudaki gizlilik perdesinin kalkmasına doğru bir adım atılmıştır. (Lale Sarıibrahimoğlu, TSK, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV), Almanak Türkiye 2005, Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim, 2006) Ancak, Sayıştay'ın, bu denetimi yapabilmesi için gerekli yönerge, CHP'nin çeşitli itirazları nedeniyle halen çıkarılamamıştır. Sivil Demokratik denetim yapılmıyorSK'nın silah tedarikinde demokratik sivil denetim, onca çıkan yasaya karşın henüz sağlanabilmiş değildir. Siyasi otoritenin silah alımlarında kontrolü elinde bulundurmayışına bir örnek AEW&C erken uyarı uçaklarının tedarikinde yaşanmıştır. TBMM Araştırma Komisyonu, 1,5 milyar dolar değerindeki uçakların alımı konusunda devletin 180 milyon dolar zarara uğratıldığı savıyla 2003 yılında soruşturma açmış ancak bu soruşturmayı daha sonra kapatmak zorunda kalmıştır. Konuyla ilgili olarak, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, "Bu tür alımlarda TBMM devrede olmalı." diyerek, siyasi otoritenin devre dışı kaldığını da itiraf etmiştir. Soruşturmanın kapatılması, gerek Parlamento'nun gerekse hükümetin, askerî ihaleleri mercek altına alma konusundaki çekingenliği ve ürkekliğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. TSK'nın silah alımlarında demokratik sivil denetim dışında kalması Türkiye'de vergi mükelleflerine ek vergi külfeti olarak da geri dönmekte iken bunun son örneği, Türkiye'nin tanksavar füze alımı projesinde Fransa ile tahkime gitmesi olayında yaşanmaktadır. 1998 yılında Milli Savunma Bakanlığı tarafından Fransa'nın MBDA firması ile imzalanan Eryx adlı kısa menzilli tanksavar füze tedarik projesi, Fransız Parlamentosu'nun Ermeni soykırımı iddialarında Türkiye'yi suçlayıcı tavırlarının ayyuka çıktığı bir dönemde gizlice imzalanmıştır. 10 yıllık bir üretim dönemini kapsayan ve imzalandığı tarihte askerlerin ihtiyaç olduğunu belirttikleri proje, TSK tarafından teknik yetersizlik gerekçesiyle 2004 yılında durdurulmuştur. Bunun üzerine Fransa, Cenevre'deki Uluslararası Tahkim Mahkemesi'nde Türkiye aleyhine dava açarak, Türkiye'den anlaşma bedeli olan 486,5 milyon doların üstünde bir yekun olan 489 milyon dolarlık tazminat talep etmiştir. (Lale Sarıibrahimoğlu, Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV), Almanak Türkiye 2005, Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim, 2006) Parlamento silah terdarikini denetlemeliDiğer yandan, Parlamento'nun sivil denetim görevini, yapmak isterken bile ne denli tutarsız tutum sergilediğinin bir örneği de yakın zamanda yaşanmıştır. Anamuhalefetteki CHP, askerî elektronik firması Aselsan'da peş peşe meydana gelen intihar olaylarıyla ilgili meclis soruşturması talep ederken Alman Der Spiegel dergisinin, yakın tarihte, mahkeme tutanaklarına dayanarak verdiği ve Siemens firmasının Türkiye'yi de içine alan askerî ve sivil bağlantılı yolsuzluk iddiasının soruşturulması yolunda ne CHP ne de AKP bir duyarlılık göstermektedir. Sonuçta hesap verebilir, şeffaf ve kendisi de denetlenebilir bir parlamento gözetimi/denetimi altındaki ordular güçlü ordulardır. Teknolojik seviyeleri, savunma için harcadığımız onca paraya karşın halen çok düşük düzeyde seyretmektedir. Dolayısıyla Parlamento'nun silah alımlarında kendisine verilen mevcut yetkileri kullanması halinde dahi teknolojik açıdan daha güçlü ve dışa bağımlılığı azalmış, ekonomiye yük değil katkı sağlayan bir orduya sahip olmamız hiç de zor olmayacaktır. Türkiye, resmî rakamlara göre yılda 3,5 ila 4 milyar doları bulan bir silah alımı yaparken Savunma Sanayii Müsteşarı Murat Bayar'ın defalarca söylediği gibi halen silah teknolojilerinde yüzde 80'lere varan oranda dışa bağımlıdır. Yani, silah teknolojilerinde içeride ancak yüzde 20'lik bir üretim gerçekleştirebiliyoruz.Diğer bir deyişle silah için harcadığımız 3,5 milyar doların ancak yüzde 25'i ülkede kalmaktadır. (Jane's Defence Weekly, 31 Mayıs 2006). Bayar, savunma teçhizatında en fazla ithalat yapan ülkeler sıralamasında 4'üncü sırada gelen Türkiye'nin ihracatta ise 28'inci sırada yer aldığını belirterek, "Türkiye ölçeğindeki bir ülke için bu durum kabul edilemez. Tasarımdan başlayarak kendi ürünlerimizi üreterek bu durumu düzeltmeliyiz." demiştir. (Jane's Defence Weekly, 31 Mayıs 2006). Bayar, İsrail ve Güney Kore gibi Türkiye ölçeğindeki ülkelerde silah alımlarına yaklaşık 4 milyar dolar ayrılmakta iken, Türkiye'nin aksine bu ülkelerin silah teknolojilerinde dışa bağımlılıklarının çok daha düşük oranlarda kaldığını da anımsatmıştır. SSM, savunma sanayiinde ülke içi kaynaklar kullanılarak yerli üretim oranının 2015 yılında yüzde 50'ye çıkartılması yolunda önlemler alarak başta askerî firmalar olmak üzere 70'e yakın firmanın, kendi tasarımını yaparak özgün üretim modeline dönmelerine önayak olmaya başlamıştır.

- - - - - - -