Seçim esasına dayalı bütün siyasal yapılarda oy kullanmak bir vatandaşlık görevi olarak tespit edilmiştir. Oy, seçmenin seçilecek adayların lehinde veya aleyhinde yaptığı bir çeşit şahitliktir. Onu, tezkiye, cerh veya tadil etmek niteliğindedir. Yani seçmenin oy vereceği kişi hakkında, onun talip olduğu göreve ve hizmete hakkıyla layık olduğuna şehadet etmesidir. Dolayısıyla oy kullanmak hukukî ve ahlakî sorumluluğu olan önemli bir görevdir. Çünkü oy kullanmak sonuçları toplumsal olan bireysel bir ameliyedir. Seçmen, kullandığı oy ile memleketinin ve ülkesinin maddî-manevî mukadderatını, seçilmesini istediği adaylara tevdi etmekte haklı olduğunu ifade etmiş olur. İsabet ederse, -ki doğru şahitlik olur- ehliyetli kimselerin işbaşına gelmesinde katkısı olmasından ötürü, başta kendi memleketine, kendi toplumuna ve hatta kendi ülkesine büyük hizmet etmiş olur. Aksi takdirde –ki yalancı şahitlik olur- memleket ve toplumunun faydasına olabilecek büyük menfaatlerin kaybedilmesine neden olmuş olur.

Ayrıca oy, sanıldığı gibi, kişisel bir irade beyanından ibaret değil, toplumun bireylerindeki emanetidir. Emanet ise, hıyaneti değil, sadakati gerektiren ahlakî bir ilkedir. Binaenaleyh şehadet ve emanet niteliğinde olan oy kullanma karşılığında -gerek isabetli gerekse isabetsiz olsun- para, menfaat ve ihale gibi herhangi bir rant sağlamak ya da teklif etmek kesinlikle rüşvet niteliğindedir ve haramdır. Topluma karşı bir ihanettir. Ancak ne yazık ki, bir çok bölgede, seçmen kendi oyunu para ya da menfaat karşılığında satmakta; sözde memleketin hizmetine talip görünen adaylar da böyle çirkin ve gayr-ı ahlakî bir teklifte bulunmaktan çekinmemektedirler. Bu ise, fitne, fesat, rüşvet ve adam kayırma gibi çirkinliklerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır.

Oy kullanmak, yukarıda belirtildiği gibi çok önemli ve zorunlu bir vatandaşlık görevidir. Mamafih ülkemizde bazı çevrelere göre, oy kullanmak partilerin resmi zihniyetlerini kabullenmek anlamına geleceği için, bu, manevi mesuliyeti mucip bir suç olarak telakki edilmektedir. Onlara göre, herhangi bir partiye oy vermek, oy verilen partinin itikadî, ahlakî ve amelî düşüncesini bir bütün olarak kabul etmek demektir. Bu ise, itikadî anlamda tehlikeli bir durumdur.
Oysa bir partiye oy vermek, o partinin itikadî yapısını, pozitif ve negatif bütün yönlerini kabul etmek anlamına gelmez. Oy, itikadî bir tasdik değil, bir hizmet kadrosu tercihidir. Çünkü, gayr-ı müslim bir kadını kendisine eş kabul eden bir müslüman, onun itikadî, ahlakî ve felsefî yapısını kabul etmiş olmuyor. Keza, gayr-i müslim coğrafyada yaşayan bir müslümanın, orada yaşamış olmasıyla, vatandaşlığını kabul ettiği ülkenin dini, kültürel ve yasal dokusunu benimsediği anlamı çıkarılamaz.

Oy kullanmak, mahiyeti ve keyfiyeti yukarıda bildirildiği şekliyle, seçmenlerin siyasal ve sosyo-politik yapıyı doğru okuyabilmeleriyle mümkündür. Bu müslümanların ferasetiyle yakından ilgilidir. Nitekim, gerek İslam dünyasında gerekse gayr-i müslim ülkelerde yaşayan müslümanların, yaşamış oldukları ülkelerin sosyal ve kültürel yapılarına göre, inançlarına kesinlikle zarar vermeyecek ve kendi inançlarını daha rahat bir şekilde yaşayabilecekleri ortamlar oluşturacak siyasi partileri desteklemeleri gereklidir. Çünkü müslümanlar dinlerini daha rahat yaşayabilecekleri sosyal, siyasal ve kültürel ortamlar oluşturmakla yükümlüdürler. Muasır İslam alimleri, bu konuda ittifak etmişlerdir.

Keza, bilinçli şekilde oy kullanmak nasıl büyük bir görev ise, aynı şekilde oy kullanmamak da bu büyük görevi ihmal etmek ve sorumlu davranmaktan kaçınmak demektir. Buradan Müslümanların kullandıkları ya da kullanmaktan imtina ettikleri reylerin olumlu ya da olumsuz sonuçlarına katlanmak durumunda oldukları anlamı da çıkar. Öte yandan Müslümanların yaşadıkları ülkelerde mutlak surette sivil bir bütünlük oluşturmak mecburiyetiyle karşı karşıya oldukları da anlaşılabilir. Çünkü bütün müslümanlar netice itibariyle, dinlerini korumak ve onu daha rahat yaşayıp yaşamayacakları hassasiyetiyle hareket etmek durumundadırlar. Bu ise, dünya barışını beraberinde getirecek bir durumdur.

Sonuç olarak, seçimlerde oy kullanmak, hükümetin oluşumunu ve değişimini sağlayan tek etkendir. Ancak İslam’ın siyasî geleneği içerisinde yer alan rey ile demokratik sistemlerdeki oy arasında niteliksel anlamda ciddi farklılıkların olduğunu da belirtmek gerekir. Demokrasiye yöneltilen eleştirilerin başında da, kemiyet hesabı yapması yani oy kullanan insanların niteliklerini bir kenara bırakarak hepsini eşit değerlendirmesi geliyor. Üstün değerlere sahip kişiler ile bu değerlerden yoksun kişilerin oyları eşit kabul ediliyor. Bu ise, bütün reylerin bilinçli bir şekilde kullanılmasına ve sonucun her zaman için olumlu olmasına imkan tanımıyor.

Bu konu birçok yönüyle incelenebilecek bir konu. Daha fazla bilgi edinmek isteyenler için, ‘İslam Hukukunda Siyasi Yönetim’ adlı eserimizi tavsiye ederiz.

22 Temmuz seçimlerinin ülkemiz ve bölgemiz için hayırlı sonuçlar getirmesini temenni ediyorum.