Yorumcular arada bir, “Filistinli Mandela nerede?” diye sorar. Fakat son İsrail-Filistin görüşmelerinin başarısız olmasının ardından (zira bu kaçınılmaz), daha ivedi soru belki şu olmalı: “İsrailli De Klerk nerede?” Ayrımcı bir rejimi ortadan kaldırmak ve eşit haklara dayalı demokrasiyi teşvik etmek konusunda eski Güney Afrika Devlet Başkanı’nın ahlaki cesaretine ve sağduyusuna sahip olan İsrailli bir lider çıkacak mı? Uluslararası toplum yıllardır tarihsel Filistin’in Yahudilerle Filistinliler arasında bölünmesi gerektiğini varsayıyor. Ancak tatmin edici bir toprak bölüşümüne varılabilmiş değil. İsrail 500 bin Yahudiyi Doğu Kudüs ve Batı Şeria’ya yerleştirip yaşayabilir bir Filistin devletinin toprak temelini ortadan kaldırarak sorunu ağırlaştırıyor.
Fiili bir tek devlet gerçekliği söz konusu; İsrail eski Filistin’in tamamını fiilen yönetiyor. Ancak işlevi itibariyle üniter olan bu sistemde haklardan tam olarak yararlananlar sadece Yahudiler. İsrail’in Filistinli vatandaşları, Yahudilere imtiyaz veren 35 yasaya ve kendilerini kasten dışlayan politikalara tahammül etmek durumunda. Filistinli mülteciler 62 yıldır sürgünde yaşıyor, dönüş hakları reddediliyor, bu arada dünyanın her köşesindeki Yahudiler İsrail’e özgürce göç edebiliyor.
Eski Başbakan Ehud Olmert ve Savunma Bakanı Ehud Barak, İsrail’in Filistinliler üzerindeki kalıcı hükmünün apartheid’a varacağını kabul etmişti. Diğer gözlemcilerse bölgede apartheid’ın kökleştiğini söylüyor. Filistinlilerle İsrailli Yahudilerin bir arada yaşamaya devam edeceği açık. Soru şu: Hangi şartlar altında? Cevap: İsraillilerle Filistinliler fiili tek devlet gerçekliğini resmileştirmeli, fakat bu etnik imtiyaza
değil, eşit haklara dayanan bir devlet olmalı.
Yıllara yayılan ve uzlaşma mekanizmalarını da içeren bir geçiş dönemi gerekecek. İsrail/Filistin, laik, iki dilli bir devlet olmalı, herkese oy hakkı verilmeli, eşitlik ve azınlıkların korunması için sağlam anayasal güvenceler sağlanmalı, bunlar uluslararası güvencelerle desteklenmeli. Farklı etnik veya dini gruplar arasındaki evliliklere izin verilmeli. Vatandaşlar ülkenin herhangi bir bölgesine yerleşmekte özgür olmalı; kamusal simgeler, eğitim ve tatiller nüfusun çeşitliliğini yansıtmalı.
Tek devlet bazen ütopya olarak görülüp bir kenara itiliyor, fakat iki devletin içerdiği büyük engellerin de üstesinden geliyor. Buna göre, iki devlette sınır çizmeye gerek yok; Kudüs bölünmeyecek ve Yahudi yerleşimleri Batı Şeria’da kalabilir. Dahası, tek devlet Filistinli mültecilerin geri dönüşüyle daha iyi başa çıkabilir. Eşitlik ve kapsayıcılığa dayalı bir devlet, dar etnik milliyetçiliğe dayalı iki devletten ahlaken daha cazip.
Tek devlet çözümünün önündeki başlıca engel, İsrail’in bir Yahudi devleti olması gerektiği inancı. Fakat tarih, etnik imtiyazın hiçbir türünün etnik çeşitliliğe sahip bir toplumda ilelebet kalamayacağını gösteriyor. Dahası, İsraillilerin bakış açıları değişiyor, en şaşırtıcı olanı da sağcı liderlerin yaşadığı değişim. Eski Savunma Bakanı Moşe Arens geçenlerde İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak etmesi ve orada yaşayanlara vatandaşlık vermesi gerektiğini söyledi. Knesset Başkanı Reuven Rivlin ve Likud vekili Tzipi Hotovely de Batı Şerialı Filistinlilere vatandaşlığı destekliyor. Hâlâ bir Yahudi devleti hayal ediyorlar. Tek farkı büyük bir Filistinli azınlığın olduğu bir devlet bu. Fakat gerçekdışılığı tecrübeyle sabit olan iki devlet bağnazlığına meydan okumaları sağlıklı bir tutum.
Amerikalılar İsrail-Filistin ihtilafını bitmek bilmez ve sonuçsuz müzakerelerle idare etmekten daha fazlasını yapmak istiyorsa, ortaya çıkan bu tartışmayı alkışlamalıyız.
(Kaliforniya Üniversitesi’nde profesör, 3 Eylül 2010)
Kaynak: Radikal