Amerikan seçim sonuçlarından bize ne? Obama'nın ikinci kez seçilmesinin bize bir faydası yok. Mitt Romney de kazanmış olsaydı Amerikan siyasetinin bize fazladan zararı da olmayacaktı. Belki de Obama'nın ikinci kez seçimleri kazanması Amerikan halkına faydalı olabilir. Bizim için hiçbir şey ifade etmiyor. Ancak etkisi Veba taunundan daha aşağı kalmayacak olan aynı Amerikan siyaseti devam edecek.

Ayrıca benim el Kudsü'l Arabi sayfalarında Obama'nın ilk başkanlık seçimlerinde daha Beyaz Saray'daki koltuğa oturmadan seçimleri kazanacağını aylar öncesinden tahmin ettiğimi hatırlatmak isterim. Bu yazımda Beyaz Saray'a kimin geleceği konusu üzerinde bu kadar durmamızın yanlış olduğunu söylemiş ve bu durumu eleştirmiştim. O dönemde kaleme aldığım makalemin başlığı "Sana tevekkül ettik Ey Obama"ydı. Aradan aylar yıllar geçti, birçoklarının tuzağa düştüğü ayan beyan ortaya çıktı. Obama, halkla ilişkiler adamı ve iyi bir hatip rolü oynadı, bir Ankara'ya bir Kahire'ye gitti geldi, Kahire Üniversitesi kürsüsünden İslam dünyasına tarihi bir konuşmayla seslendi. Ben de Obama'nın konuşmasına resmi olarak davet edilenler arasındaydım. O dönem Cumhurbaşkanlığı makamının bana tevcih ettiği daveti reddeden tek kişi bendim. Yine bu gazetede "Neden Obama'nın görüşme davetine karşılık vermeyi reddettim?" adlı bir yazı da yazdım. Bu tavır sadece kişisel bir tavır olmayıp aynı zamanda Kifaye Hareketi'nin Genel Koordinatörlüğünü islenmiş birisi olarak hareketin tavrını da yansıtıyordu.

Bu tutumdan amacımız, Amerikan siyasetine düşman olduğumuzu açıklamak değildi, tersine aldatıcı sözlerden ve yalan temennilerden kaçınmamız gerektiğini hatırlatmaktı. Nitekim Obama döneminin üzerinden 4 yıl geçti, Arap ve Müslümanlara yönelik hileli tutumu net bir şekilde açığa çıktı. Yıllar önce Obama hakkında onun beyaz kalbi olan renkli bir adam olduğunu, kendisini yöneten Amerikan sisteminin kulu kölesi olduğunu, ancak kalbinin Araplara karşı siyah olduğunu, İsrail'in ise onların nezdinde en kutsal varlık olduğunu söylemiştik, söylediğimiz şeyin doğruluğu sonunda ortaya çıktı. Onun ne kadar köle karakterli olduğunu Netanyahu kendisine (Yahudi yerleşim yerleriyle ilgili olarak) yaptığı hakaretleri yutarak ve birinci başkanlık dönemi bittiği halde hala vaad ettiği Filistin Devleti'ni tanıyacağı sözünü yerine getirmeyerek gösterdi.

İkinci başkanlık döneminin farklı olduğu ve Amerikan Başbakanı'nın elinin daha serbest olduğu, yeniden seçilmesi için üzerinde hissettiği baskılardan azade olduğu söylenebilir. Amerikan sistemi, başkana ikinci dönemin dışında yeni bir adaylık hakkı vermediğinden lobilere boyun eğmeyeceği ifade edilebilir. Bu iddialar ilk bakışta çok mantıklı yargılar gibi gelebilir ancak bu yargılara daha yakından bakıldığında bunların sanki Obama'nın İsrail üzerinde baskı kurmak istediğini ve ya da Amerikan siyaseti üzerinde devasa etkisi olan Yahudi lobisinin iradesine başkaldırmaya niyetlendiğini varsaymaktadır.

Gerçekte Obama'nın İsrail'le inatlaşmaya ya da Yahudi lobisine kafa tutmaya çalıştığına ya da bu yönde bir niyeti olduğuna dair tek bir kanıt yoktur. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun Obama'nı rakibi Mitt Romney'i desteklediği doğru olabilir, ancak ikinci seçimde Yahudilerin %69'unun Obama'ya oy verdiğini unutmamak gerekir. Obama'yla Romney arasındaki münazarada İsrail'e bağlılık iki tarafın birbiriyle rekabet ettiği bir husustu. Obama'nın başkanlığıyla Kongre arasındaki zorlu dengeyle birlikte Kongre'nin yarısı son seçimlerde yenilendi, Temsilciler Meclisi'nde Cumhuriyetçiler kazanırken Kongre'yi ise az bir farkla Demokratlar kazandı. Bu tablo, Obama'nın İsrail'e bağlılığının bir aldatmaca olmadığını göstermektedir. Cumhuriyetçiler İsrail'i destekleme konusunda en fanatik olanlardır, Demokratlar ise İsrail'e bağlılıklarını ispatlama konusunda her türlü fedakarlığı yapmaya hazırdırlar. Obama, önümüzdeki İsrail seçimlerinden galip çıkması beklenen Benyamin Netanyahu'nun belirlediği çizginin dışına çıkamaz.

Özetle, durum açık. Obama'nın İsrail'e bağlılığında ya da ona olan desteğini azaltmasında değişiklik olacağı yönünde herhangi bir umut bulunmamakta. İki ülke arasındaki ilişkiler artık stratejik ittifak boyutunu aşarak "stratejik bütünleşme" dönemine girdi denilebilir.  İsrail'in öncelikleri artık biliniyor, bu da Arap devrimlerinin yaşandığı ülkelerdeki yeni yöneticilere galebe çalabilmek için Amerika'dan yardım istemek, İran'ın nükleer projesini ve silah sanayiini vurmak, Kudüs ve Batı Şeria'da kapsamlı Yahudi planlarını tamamlamak.

Evet, vehimler denizinde yüzmek ya da Amerikan siyasetinde kendiliğinden gönüllü bir değişikliğin yaşanacağı umuduna bel bağlamaya yanaşmadan bu gerçekler olduğu gibi kabul edilirse herkes için iyi olacak bir tablo bu. Şunu bilmek lazım ki Amerika bir hayır kurumu değildir, ne ahlak, ne adalet ne uluslararası hukuk onun için belirleyicidir. Çağrılarla dış politikasını değiştirmez, insafa davet edilerek de bu başarılamaz. Ayrıca ABD, tarafsız bir ülke olmayıp askeri, siyasi ve ekonomik bir işgal gücüdür, azgınlık ve zorbalığın sembolüdür. Güç ve yıldırma siyaseti dışında hiçbir şeyden anlamaz. Önceliği ilkeler değil çıkarlardır. Tek korktuğu şey vatandaşlarının kanının akması ve bedelin kendisine ödettirilmesidir. Bush'un 2. Döneminden sonra Obama'yı buralardan çekilmeye ya da yeniden plan yapmaya zorlayan şey Irak ve Afganistan'daki yenilgileridir.  Irak ve Afganistan örneğinde Amerika üzerindeki doğrudan baskı unsuru olan şey silahlı mücadeledir. Arap devrimleriyle gündeme gelen ve Arapların yeniden güç kazanmasına götürebilecek halk hareketleri ise bunu hayli hayli gerçekleştirecek güce sahiptir.  Obama ilk seçildiğinde Arap sokakları ölüm sessizliğine bürünmüştü, ne bir ses ne de bir soluk vardı. Aile yönetimi gizli ve açıkça Amerika'ya bağlıydı. Şu an bu yapı çözülüyor.

Amerika'nın devrimleri manipüle etmeye çalıştığı ve bu konuda Müslüman Kardeşler'le kurduğu yeni bağlardan yardım aldığı doğru. ABD, meydanlarda kazanılan zaferleri halkın elinden almakla Körfez ülkelerini görevlendirdi, ancak mücadele sürüyor. Mısır'daki Amerikan nüfuz ve varlığı, özellikle Müslüman Kardeşler yönetiminin başarısızlığının zuhuru ve kitlelerin öfkesinin geniş çaplı bir şekilde yeniden ortaya çıkmasıyla gitgide artan tehditlerle karşı karşıya.  Büyük ihtimalle gerçek anlamda radikal devrimci güçler meydanlara hâkim olacak. Mısır'da her türlü ciddi değişim, bölgedeki güç dengelerinin yeniden oluşumu anlamına geliyor.  Amerikan siyasetini değiştirmenin yolu, Amerika'nın burnunu sürtmektir. Filistin halkı mevcut değişimi güdümleyebilecek ve yepyeni bir Filistin halk devriminin fitilini tutuşturabilecek yeteneğe sahiptir. İstilacıların dönemi kapanmış ve devrimcilerin dönemi gelmiş bulunuyor.

El Kudsü'l Arabi'den Dünya Bülteni için çeviren: Faruk İbrahimoğlu