ABD Başkanı Barack Obama’nın yeni Oval Ofis dekorasyonu hoş bir kişisel dokunuş içeriyor: Obama’nın, eski başkanlar Abraham Lincoln, John F. Kennedy, Franklin Roosevelt ve Theodore Roosevelt’in yanı sıra Martin Luther King’den en sevdiği alıntıların yazılı olduğu bir halı.
Özellikle de King’den yapılan alıntı, Obama için bir sembol haline geldi: “Ahlaki evrenin yayı uzundur, fakat adalete doğru bükülür.” Obama’nın her adımına dair eleştirilere rağmen, başkanlığıyla ilgili tek büyük sorun, halısının üzerinde yazılı olanla altında gömülü olan arasındaki boşluk; yani, geçmişteki ahlaki liderliklere duyduğu saygıyla, kendisinin bu tür bir liderlik sergilemekteki başarısızlığı arasındaki mesafe...
İçgüdüsel ihtiyatı sinir bozuyor
Obama bu yaz değerlerle ilgili meseleler konusunda liderlik göstermek için çeşitli fırsatlara sahip oldu: Arizona’nın ilkel göçmen yasası, Kaliforniya’daki eşcinsel evlilik savaşı ve Fox News’un ‘Sıfır Noktası Camii’ demekte ısrar ettiği yapıya karşı güçlü tepkiler. Bu tartışmalar ulusal kimlik, özgürlük ve bireysel haklar konusunda temel soruları gündeme getiriyor.
Cumhuriyetçi Lindsey Graham doğuma dayalı vatandaşlık hakkının kaldırılmasını savunurken veya Newt Gingrich özgür ibadet konusunda Suudi standartlarını önerirken, Amerika’nın temel idealleriyle çelişen bir duruş sergiliyorlar. Fakat Obama içgüdüsel ihtiyatı nedeniyle, bu sorunları ahlaki veya sivil haklar meseleleri olarak değerlendiremedi. Başkan bu konuların hiçbirinde cesurca davranmadı.
Obama cami kavgasına yasal ve teknik açıdan yanıt verdi. Başkan, Beyaz Saray’daki iftar yemeğinde Müslümanların ‘Aşağı Manhattan’da özel bir mülkte ibadet mekânı ve toplum merkezi inşa etme’ hakkını destekledi; ki bu yeterli bir açıklama değildi. Ertesi gün daha da kaçamak bir yanıtla, muhabirlere “Oraya bir cami yerleştirme kararının akılcılığı konusunda yorum yapmıyordum ve yapmayacağım da” diyordu.
İbadet özgürlüğünün cesurca savunulmasının istendiği bir noktada Obama’nın yelkenleri indirmesi, bu konuda ders verme işini yeni yeni kahramanlaşan New York Valisi Michael Bloomberg’e bırakıyordu; Bloomberg kendi iftar yemeğinde, meselenin ‘Amerikan değerlerine bağlılığımız konusunda bir sınav’ olduğunu söylüyordu.
Eşcinsel evlilik kavgasındaysa, Obama ortaya çıkmakta olan toplumsal konsensüse katılma konusundaki isteksizliğiyle bir başka açıdan yetersiz kaldı.
Obama, Kaliforniya’da eşcinsel evlilikleri ‘bölücü’ diye niteleyip yasaklayan yasayı geçmişte eleştirmişti. Fakat resmi duruşuna göre -ki hiç kimse buna inanmıyor- kendisi eşcinsel evliliğin yasallaşmasına karşı. Amerikalılar bu konudaki yaklaşımlarını ilham verici bir hızla değiştiriyor. Yargıç Vaughn Walker’ın [eşcinsel evlilik yasağını anayasaya aykırı bulan] görüşü, Obama’ya eşit hakların eşcinselleri de kapsayacak şekilde genişletilmesini kucaklama fırsatı sundu. Başkan bunun yerine, ağzında bir şeyler geveleyerek öbür yöne sıvıştı. Amerika’nın ilk siyah başkanının, son büyük sivil haklar mücadelesinden kaçınan biri olarak hatırlanacak olması ne kadar da üzücü.,
Obama göç konusundaysa, Cumhuriyetçi Sarah Palin, muhafazakâr radyo ve televizyon sunucusu Glenn Beck ve Arizona Valisi Jan Brewer’ın temsil ettiği yeni yerliciliğe meydan okumakta büyük ölçüde başarısız oldu. Evet, Adalet Bakanlığı Arizona’nın sert göçmen yasasının uygulanmasını engellemek için dava açtı. Fakat Obama bu konuda ihtiyatlı davranmaya devam ediyor. Göçün Amerikan hayatındaki yeriyle; çocuklarının eğitim ve sağlık sigortası hakkı da dahil olmak üzere vatandaş olmayanların haklarıyla veya Amerika’da kayıtlara geçmeden yaşayan 11 milyon kişinin geldikleri yere gönderilemeyeceği ve gönderilmeyeceğine dair dokunaklı veya hatırlamaya değer tek bir laf bile etmedi.
Demokrat tabanı homurdanıyor
Diğerleri gibi bu konuda da, güncel siyaset liberal yaklaşımların yanında değil. Fakat
halıya bakın: Theodore Roosevelt, “Her birimizin refahı, esasen hepimizin refahına bağlıdır” diyor. Obama bu meseleyi kapsayıcılık ve adalet temelinde yeniden şekillendirmek için bütün fırsatların kaçmasına izin verdi.
Liberal ilkeleri savunmanın Obama’nın kısa vadeli çıkarlarına hizmet ettiğini ileri sürecek pek az kişi çıkacaktır. Kısa süre önce yapılan bir ankete göre, Amerikalılar yüzde 26’ya karşı yüzde 61 gibi bir oranla camiye karşı ve Arizona yasasına destek oranı daha da yüksek. Fakat bazı insanlar İslam’dan, yasadışı göçmenlerden veya eşcinsel evliliklerden hoşlanmasa bile, toplumumuzun vicdan hürriyeti ve eşit yasal muamele üzerine inşa edildiğine dair uyarılara kulak asabilirler.
Obama’nın edebi becerilerini bu tür ilkeler konusunda da kullanması, keyifsiz Demokrat tabanını heyecanlandıracaktır. Aynı zamanda, homurdanan bir ulusa Obama’nın ilk başta nesini sevdiğini de hatırlatacaktır. (ABD merkezli internet dergisi, 4 Eylül 2010)
Kaynak: Radikal