Dünya, İsrail başbakanı Netanyahu’nun İran’ı bombalama tehdidi hakkında tasalanmaya son verebilir. Netanyahu’nun geçen hafta BM Genel Kurulu’ndaki konuşması, İran’a tek taraflı saldırı düzenleyebileceği hakkında dünyayı ikna etmeye çalıştığı uzun kampanyanın sonunu imlemektedir.

Netanyahu’nun ricât etmesinin sebebi, Obama’nın Netanyahu’nun maskaralığını güçlü ve beklenmedik şekilde bir şekilde itelemesidir ki İran nükleer meselesinde yıllardır gelen haberlerin içerisinde en iyisi budur.

Netanyahu’nun konuşması hakkındaki yorumlar karikatür bomba ve elle çizilmiş “kırmızı çizgiye” odaklansa da bunun gerçek önemi, İran nükleer programını durdurmadığı takdirde ona karşı tek taraflı bir saldırı tehdidinin konuşmada yer almamasıdır.

İran’ı gelecek yıl uranyum zenginleştirme programında son safhaya giriyor diyerek telaş yaratır bir şekilde tasvir etmiş olsa da böyle bir tehdide dair ipucunu, konuşmanın hiçbir yerinde dile getirmedi. Açık amacı, ABD’nin “kırmızı çizgiye” uymasını sağlamaktı yani uranyum zenginleştirme programını durdurma talebine boyun eğmediği takdirde İran’ı askeri güç kullanmakla tehdit edecekti.

Netanyahu’nun İran’la savaşa hazır olduğunu kendisi aracılığıyla ABD’ye ilettiği gazeteci Jeffrey Goldberg bu konuşmayı “tavizci bir konuşma” diye nitelendirdi. Netanyahu, ABD’ye kırmızı çizgisini kabul ettirme çabasının tamamen başarısız olduğunu kabul etmiştir aslında.

Netanyahu, İran’a karşı savaş tehdidinde ölümcül derecede ciddi bulunuyor olmasına rağmen onun ve Savunma Bakanı Ehud Barak’ın İran’a saldırmaya niyetli olmadıklarından şüphelenmek için güçlü nedenler var. Netanyahu ve Barak’ın İran’a dair yaptığı demeçlere bakıldığında her ikisinin de İran’a karşı gerçek bir tehdit teşkil etmekten dikkatlice sakındıkları görülür.

Aslında Netanyah, selefi Olmert’ten çok daha ihtiyatlıdır; Olmert hükümeti, 2006 Şubat’ında ve 2008 Haziran’ında İran’ı toplam iki kez askeri güç kullanmakla tehdit etmişlerdi.  Geçen ilkbaharda görüştüğüm ve Olmert, Netanyahu ve Şaron dönemlerinde çalışmış, isminin yayınlanmasını istemeyen eski bir İsrail yetkilisi Netanyahu’yu önceki başbakanlara nispetle İran konusunda daha az kararlı bulduğunu söyledi.

Olmert’in İran’a karşı daha açık tehditlerine rağmen Wikileaks’ten Ha’aretz’e kadar Amerikan diplomatik yazışmalarına dair ifşaatlardan biliyoruz ki Amerikalı diplomatlar 2 Aralık 2005 tarihinde İsrailli yetkililerle yaptıkları görüşmelere değinip İran’a karşı askeri saldırı şansı olmadığına işaret etmişlerdir.

İsrail’in “kırmızı çizgi” seçeneği

İsrail genelkurmay başkanı Gabi Aşkenazi emekliye ayrılmadan önce Şubat 2011’de ABD genelkurmay Başkanı Amiral Mike Mullen’e Netanyahu ve Barak’ın İran’a karşı askeri seçeneklerinin “boş laflar” olduğunu çünkü “İsrail’in askeri seçeneğinin olmadığını (Kaynak: Yedioth Ahronot’tan Shimon Shiffer’in haberi) söylemişti ki pek mânidardır.

Eldeki deliller de göstermektedir ki Netanyahu’nun İsrail’e saldırı kampanyası daha en baştan beri blöftü ve İran nükleer programını durdurmadığı takdirde Obama’yı İran petrol sanayini “felç edici” müeyyidelere ve açık savaş tehdidine ikna etmeyi amaçlamıştı.

Netanyahu, Oslo “barış sürecinde” Clinton yönetimini başarıyla manipüle etmişti; 2001’de ise çekim yapıldığının farkında değilken “Amerika kolayca yönlendirebileceğiniz, doğru yöne yönlendirebileceğiniz bir şeydir. Yolda ayağınıza dolanmayacaktır” demişti. Açıktır ki 2011 sonlarında Amerikan Kongre çoğunluğunun Obama üzerinde baskısının artacağını hesaplamıştı. Nitekim İsrail lobisi AIPAC arzulanan yasaların çıkarılmasında Kongre’yi defalarca seferber etmiştir.

Netanyahu’nun hesaplarına göre Obama’nın böylesi baskılara karşı savunmasız oluşu en fazla 2012 başkanlık seçim kampanyaları sırasında olacaktır. Tesadüf değildir, İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın geçen Kasım ayında CNN’deki söyleşide İsrail’in 2012 yazında yahut sonbaharında İran’a karşı savaşla ilgili bir karara mecbur kalacağını söylemişti.

Bu zamanlamayı ileri sürmenin nesnel, teknik bir nedeni değil de siyasi bir nedeni vardır. Cumhuriyetçi Parti adayının, Netanyahu’nun seçim kampanyasına da bağış yapan Sheldon Adeson’a ciddi şekilde bağımlı olacağı bekleniyordu.

Görünüşe göre Obama yönetimi 2011 sonları ve 2012’in ilk yarısı boyunca Netanyahu’nun askeri müdahale tehdidi yüzünden alarma geçmişti. ABD ve İsrail, ilkbahar başlarında yapılması planlan ortak askeri tatbikatı Ocak ayı ortalarında erteleyince ABD savunma yetkilileri ve eski yetkililer Yahoo News’ten Laura Rozen ve Atlantic’ten Jeffrey Goldberg’e İsrail’in bu tarihte saldırmayı planladığından endişe ettiklerini yayınlanmamak şartıyla söylemişlerdi.

Washington Post köşe yazarı David Ignatius Şubat ayı başlarında, Savunma Bakanı Leon Panetta’nın İsrail’in Nisan-Haziran arasında İran’a saldırmasından endişe ettiğini bildirmişti.

Fakat alarm ifadeleriyle ilgili olarak gözle görülenden daha fazlası var. Panetta, İsrail’in bu aylarda saldırı düzenleme tehdidine gerçekte olduğundan daha fazla itibar ediyor ve bunu yaparken de İsrail’i geri ittirmiyordu.

Obama yönetiminin, İran ve P5+1 arasındaki ilkbaharda yapılacak müzakerelerde ilerleme kaydetmek amacıyla İsrail’in saldırı tehdidini İran üzerindeki baskıyı artırmak için kullandığını göstermektedir bunlar.

Cumhuriyetçi Parti, Netanyahu’nun eski dostu Mitt Romney’i başkan adayı olarak seçmeye hazırlandığından dolayı da Netanyahu’nun İran’la savaş blöfünün etkisini azamileştirmek için gerekli tüm parçalar mevcuttu. Netanyahu ve Barak, Cumhuriyetçi Parti kongresinden iki hafta önce, İran karşıtı kampanyalarını Amerika’nın İran politikasını nihâi olarak değiştirme çabasına tahvil edeceklerini telgrafla iletmişlerdi.

İsmi açıklanmayan bir İsrailli yetkiliyle yapılan ve 11 Ağustos’ta yayınlanan söyleşi, Obama yönetiminin âşikar bir anlaşma yaptığını ileri sürüyordu: Obama, İsrail’in kırmızı çizgisine uyduğu takdirde Netanyahu İran’a karşı saldırıyı “yeniden düşünecekti” yani İran uranyum zenginleştirme programını belirli bir tarihe kadar durdurmadığı takdirde İran’ı saldırmakla tehdit edecekti.

Amerika’nın “baskı taktiğine” direnmesi

Fakat Netanyahu, baskı taktiğine karşı beklenmedik bir dirençle karşılaştı. İngiliz gazetecilere açıklama yapan Genelkurmay Başkanı General Martin Dempsey, İsrail’in İran’a saldırmasının etkili olmayacağını söyleyip beklenmedik bir bomba fırlattı: “Bunu yapmayı kendileri seçer; ben suç ortağı olmak istemem.”

Dempsey’in yorumu, Netanyahu ve Barak’a karşı ilk aleni fırçaydı; İsrail’in eski güvenlik danışmanlarından Gora Elland, bunun Netanyahu stratejisi üzerindeki etkisinin güçlü olduğunu düşünüyor: “İsrailli yetkililer, ABD başkanının açık bir “hayırı” karşısında hiçbir şey yapamazlar.” Netanyahu tüm yıl boyunca Amerika’nın İsrail saldırısından hoşlanmayacağını ama ertesi gün kabul edeceğini söyleyip durdu. Ancak Dempsey’in “alenen böyle cesur bir beyanat vermesiyle birlikte durum tekrar değerlendirildi.” Netanyahu ve Barak artık “hareket edecek ne kadar boşluk olduğunu keşfe çıkmışlardı.”

27-30 Ağustos tarihlerinde Tampa Körfezinde toplanan Cumhuriyetçi kongreden İran’a karşı Netanyahu’nun talep ettiği kesin uyarı çıkmayınca o boşluk daha da küçüldü ki İran’a uyarı verilmesi kongrenin merkez konusuydu. Kongre’de dış politika hakkında konuşan önemli tek isim, İsrail’in yeni-muhafazakâr müttefiklerinin İran’la diplomatik yakınlaşmayı savunuyor diye sövüp hakaret ettikleri  Condoleezza Rice’tı.

Belli ki Obama ve diğer Amerikalı yetkililer, Netanyahu’nun Amerikan politikasını hoyratça diz çökertme çabalarını kesip yok etmeye karar vermişlerdir. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton 9 Eyül’de Bloomberg radyo’da yapılan söyleşide “süre belirlemiyoruz” dedi.

Netanyahu 11 Eylül’de Obama’yla yaptığı telefon görüşmesinde “kırmızı çizgisini” kabul ettirmeye çalıştığında Obama, Amerikan kaynaklarına göre, bu talebi doğrudan doğruya reddetti.  Üç gün sonra da Panetta, Foreing Policy dergisinde yayınlanan bir makalesinde “kırmızı çizgiler, insanları köşeye sıkıştıran türden politik argümanlardır” dedi.

CBS televizyonunda 60 Minutes adlı programa konuk olan Obama, Netanyahu’nun Amerika’nın İran politikasını değiştirme gayretlerinin kendisinde baskı hissi yaratıp yaratmadığı sorulduğunda hissettiği tek baskının “Amerikan halkı için doğru şeyi yapmak” adına oluştuğunu söyledi ve “bunun dışına çıkan her gürültüyü engelleyeceğim” dedi.

İsraillilerin medyaya sızdırdığına göre Beyaz Saray, Netanyahu’nun Amerika  seyahati sırasında görüşme teklifini geri çevirerek yanlış anlaşılmaya mahal bırakmayacak şekilde Netanyahu’nun Amerikan politikasına burnunu sokmaya bir son vermesi gerektiği sinyalini gönderdi.

Ha’aretz editörü Aluf Benn, Netanyahu’nun BM konuşmasının hem Obama’nın tersleyişini hem de İsrail kamuoyu kanaatini yansıttığı fikrinde. Netanyahu’nun bu konuşmayı İsraillilerin İran meselesini İsrail’in değil de Amerika’nın halletmesini istediklerini gösteren kamuoyu yoklamalarına bakarak şekillendirdiğini yazan Aluf Benn İsrail kamuoyunun hükmünü özetledi: “Şimdi değil; ve tek başına değil.”

Netanyahu İran’ı “varoluşsal tehdit” diye şeytanlaştırarak yeniden seçilmek için uğraşacak ve “tüm şıklar masada” demeyi sürdürecek şüphesiz. Fakat İran’a saldırmayı ciddi ciddi düşündüğüne dair dünyayı ikna çabası kendi normal seyrine devam ediyor.

Netanyahu, Amerikan politikası üzerindeki kaldıraç gücünü fena halde yanlış hesapladı; Obama bazı anketlerde rakibiyle arasını daha da açtı ve Eylül ayındaki olağanüstü bir dizi olay, ABD-İsrail ilişkilerinin 2013 ve sonrasında nasıl bir seyir izleyeceğini gösteriyor olabilir.

Netanyahu’nun veya İsrail lobisinin artık daha fazla korkutamadığı bir Obama İran nükleer programına diplomatik bir çözüm bulmak için ilk kez ciddi bir çaba içine girebilir. Netanyahu’nun başarısızlığı, İran’la ilgili şu anki irade çekişmesine yol açan uzun bir etki-tepki zincirinde ilk parçalanmayı davet edebilir.

Kaynak: El Cezire

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı