Geçtiğimiz yıl, 12 Nisan 2006'da yazdığım "duvar" yazısında birkaç gündür gazetelerde yer alan olayın haberini verdim. "Bir bu eksikti! Şii-Sünni duvarımız da olacak artık!" başlıklı yazıda, S. Arabistan-Irak arasında inşa edilmesi planlanan güvenlik duvarının sonuçlarını tartışırken, aynı duvarın Irak'ın orta yerinde ve Bağdat'ı ikiye bölecek şekilde de inşa edileceğini duyurdum.

Tarihte ilk kez Müslümanların kalın duvarlarla birbirinden ayrıldığına, yeni Ortadoğu dizaynının bu ayrışmadan beslendiğine, 20. yüzyılda ulusal sınırlarla bölünen halkların şimdi etnik ve mezhep farklılığı ile çok daha derin ve tehlikeli şekilde bölündüğüne işaret edip ve şu ifadeleri kullandım:

"Bu süreç, yarın Afganistan/İran arasında, Lübnan topraklarında, Ürdün/Irak topraklarında, Irak'ın orta yerinde, Bağdat'ı ikiye bölecek şekilde yeni duvarlara öncülük edecek. Belki Türkiye/İran arasında da benzerleri olacak. Belki Suriye'nin parçalanmasıyla yeniden çizilecek sınırlar duvarlar kadar kalın ve aşılmaz olacak." (O zaman Türkiye-İran arasında dedim ama şimdi Türkiye-Irak arasında da benzer bir güvenlik duvarına ilişkin işaretler çıkıyor ortaya.)

Aradan bir yıl geçti. 10 Nisan 2007'de Bağdat'ı ikiye bölen, Şiilerle Sünnileri birbirinden ayıran duvar inşası başlatıldı. Amerikalı askerler geceleri çalışarak 5 kilometre uzunluğunda, 3.6 metre yüksekliğinde bir duvar yapıyor şimdi. Irak Başbakanı Nuri El Maliki, duvar inşasının durdurulmasını istedi. Açıklamaya hemen cevap geldi. ABD yönetimi, duvarın mezhep ayrılığı için değil, Bağdat halkını korumak için yapıldığını açıkladı. Yani duvar inşasına devam edilecek.

S. Arabistan, söz konusu yazıdaki iddiaları hemen yalanladı. Yazıya gönderilen açıklamada, Kraliyet İçişleri Bakanlığı Sözcüsü'nün ağzından "Güvenlik Duvarı" planı olmadığı net bir şekilde ifade edildi. Çok geçmedi, 11 Eylül tarihinde bizzat İçişleri Bakanı Prens Nayef, askeri karakollar ve gözlem noktaları içeren dev projenin detaylarını açıkladı. 12 milyar dolara malolacak 900 kilometrelik duvarın inşasına gelecek yıl başlanacağını, 5-6 yıl süreceğini söyledi.

Tıpkı İsrail'in ördüğü 670 kilometrelik "Utanç Duvarı" gibi. Ama bu duvar, bir Şii-Sünni duvarı olacak. Tabiî güvenlik gerekçeleriyle. Tekrar uyaralım: 21. yüzyıl insanlığı; Çin Seddi'nden Orta Çağ'ın burçları yıldızlara uzanan kalelerine, Berlin Duvarı'ndan İsrail'in Utanç Duvarı'na kadar, şehirleri, ülkeleri, milletleri bölmek için bir kez daha duvarlara sığınıyor. Berlin Duvarı dünyanın bölünmüşlüğünün simgesiydi. Soğuk Savaş'ın ideolojik kamplaşması, akraba milletler ve topluluklar arasında görünmeyen sayısız duvar inşa etti. Ulusal sınırlar Çin Seddi kadar kalın, Çin Seddi kadar uzun ömürlüydü. Ama elli yıl sonra darmadağın oldu. Türkiye ile Suriye arasındaki "duvar"ın sınırda değil, zihinlerimizde olduğunu, gönüllerimizi ayırmak için inşa edildiğini ancak birkaç yıl önce fark ettik. ABD Meksika sınırında, Rusya Çeçenistan sınırında duvar örme planları yapıyor şimdi. Batı, bu topraklara 20. yüzyılda yapay sınırlar hediye etti. Şimdi duvarlarla devam ediyor.

Filistin'e gidenler görmüştür, o utanç duvarı güvenliğin değil, ırkçılığın sembolüdür. Filistinlilerle birlikte yaşamaya itirazın... Aileleri bölen, cami ile cemaati, okul ile talebesini, devlet ile halkını ayıran, kalpleri birbirinden koparan bir ayrılık trajedisidir.

Bağdat'a dönelim: Yüzyıllardır birlikte yaşayan insanlar beş yıl içinde nasıl da yabancılaştırıldı. Birbirine boğazlatıldı. On binlerce ölümle beslendi. Kentler, mahalleler, sokaklar, evler ayrıldı. En önemlisi de, birlikte yaşama iradesi yok edildi. Kafalar ve kalpler yabancılaştırıldı. Şimdi Bağdat'ta olan bu. Yarın Irak'ın başka yerinde olacak olan bu. Farklılıklar böyle ayrıştırılacak, çatıştırılacak ve apayrı dünyalara savrulacak.

İnsanlık 21. yüzyılda yeniden Orta Çağ yöntemlerine döndü. Tecrit etme, zayıf düşürme, savunmasız bırakma ve kontrol etme. Ama bu, aynı zamanda bir iflasın, bir yenilginin göstergesi değil mi? Beton yığınlarıyla, elektronik koruma duvarlarıyla yüreklere karşı verilen savaş kazanılır mı? Kazanılmamalı...

Ben her zaman şehirlerin gücüne inanırım; Kudüs'ün, İstanbul'un, Bağdat'ın, Şam'ın, İsfahan'ın, Kahire'nin gücüne. Onlar uzun ömürlüdür. Onlar yıkılmaz, fethedilemez, kendi kurallarını koyar. Ve onlar hiç unutmaz. Her zaman galip gelir. Yine öyle olacak. Ve bu şehirler, dünyaya inat, birleştirmeye devam edecek. Nice imparatorlukları yutan, nice vahşetlerin üstesinden gelen şehirler, kalpleri bir kez daha birleştirecek!....

Kaynak: Yeni Şafak Gazetesi