Eski Pentagon yetkilisi Paul Wolfowitz "Tahran'la şimdi yüzleşin" diyor. Eski Dışişleri danışmanı Eliot Cohen ise "İran konusunda elimizde sadece iki seçenek kaldı" diye uyarıyor.

Fakat alarm zillerini tek çalanlar Bush-Cheney döneminin karanlık günlerinden gelen bu sesler değil. Konu İran olduğunda kendimizi en kötü senaryolardan oluşan bir köşeye sıkıştırıyor gibi görünüyoruz. Ancak tüm bunların altındaki varsayımları sorgulamamız gerekiyor.

Nükleer bir İran niçin Ortadoğu'da nükleer silah yarışı başlatmak zorunda olsun ki? Yaygın inanışa göre, Sünni Araplar Şii Farsların gücünden korkuyor ve İran bir bomba üretirse hemen kendi bombalarının peşine düşecekler. Fakat İsrail nükleer cephanelik inşa ederken Arap komşuları kendi bombalarına sahip olmak için acele etmemiştı.

Diyorlar ki, Araplar İsrail'den korkmadıkları için böyle davrandı. Fakat durum her zaman böyle değildi. 1973'teki Yom Kippur Savaşı'nda Suriye ve Mısır'ın bir anlığına İsrail savunmasını aşacak gibi göründüğü sırada, bombanın piminin çekilmesi Kudüs'te aktif biçimde tartışılmıştı. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ABD'nin nükleer şemsiyesinin Japonya'yla yaptığımıza benzer şekilde Ortadoğu'daki müttefiklere genişletilebileceğini ima etti. Zira böyle bir adım 'Arapların İran'a karşı koymak için kitle imha silahları elde etme yönündeki acelelerini azaltacaktı'.

İsrail uzun zamandır Ortadoğu'yu nükleer silahlarla tanıştıran ülke olmayacağını ifade ediyor. Fakat ülkenin eski kahramanı Moşe Dayan son günlerinde bana, İsrail'in bu yalanı neden sürdürdüğünü bilmediğini söylemişti. İsrail zaten bölgeye nükleer silahları getirmişti ve şunu söylemek daha iyi olacaktı: Sizi savaş alanında (Dayan'ın ifadesiyle) 'bu kadar çok tank ve uçakla' karşılamaya hazırız, fakat devleti kaybetmek üzereysek nükleer silah kullanırız. O zaman şöyle düşünmüştüm ve hâlâ da öyle düşünüyorum: Bölgede herkes bunu biliyor, dolayısıyla ilan etmeye gerek yok.

Bu da beni ikinci argümanıma götürüyor. Niçin İran'ın İsrail'in nükleer gücü tarafından caydırılamayacağı varsayılıyor? En çok duyduğum yanıt İranlıların fanatik olduğu ve İsraillilerin boğazına dayanacaksa ulusal intihar için tereddüt etmeyecekleri. İran tıpkı Sovyetler Birliği'nin Soğuk Savaş sırasında olduğu gibi hesaplı ve mantıklı bir toplum. Caydırıcılık Soğuk Savaş'ta işe yaramıştı. Ve neden İran'ın bir bombaya sahip olsa onu teröristlere vereceğini düşünüyoruz? Uluslar bazen teröristleri kendi amaçları için kullanır. Fakat bizim de Nikaragua'da Contralara vermediğimiz gibi, İran niçin Hizbullah'a bir atom bombası versin?

Yaptırımların İran'ı bomba sahibi olmaktan vazgeçirmeye-ceği konusunda Wolfowitz ve Cohen'e katılıyorum. Sınırlarında ABD askerleri bulunan, dostu olmayan ve sürekli tehdit edilen İran, 'kaçması' gerekirse en azından bunu yapabilme kapasitesine sahip olmak istiyor. Batı'nın İran'ı silahı geliştirme noktasına gelmeden durmasının kendi çıkarına olduğuna ikna etmesi için hâlâ şans var. Fakat İran'ı bombanın nasıl yapıldığı bilgisine ulaşmaktan alıkoyamayız. Ve yeni bir nükleer tesisin ifşa edilmesi de, İran'ın silaha ulaşmasını bombalarla önlemeye çalışmanın umutsuzluğunu gösteriyor.

Başarı umudu ancak, İran'la sadece bir nükleer sorun gibi değil bir ülke olarak temas kurmakla, bu ülkenin endişelerini ele almakla ve üzerinde anlaştığımız meseleleri belirlemekle ortaya çıkacak ve bu da kolay olmayacak. İran, popüler güçlerin geleneklere meydan okuduğu bir ülke. Rejim değişikliği ancak İranlılar istediğinde yaşanacak ve bizim bunu aktif biçimde hızlandırmaya çalışmamış olsa olsa gecikmeye yol açar. (6 Ekim 2009)

Kaynak: Radikal