“Herkes hemen yabancıyı suçluyor” demişti Aeschylus birkaç bin yıl önce, zira antik Yunan’da bir Atinalı memura İskitli derseniz vatandaşlık haklarınızı kaybedebilirdiniz. Klan, kabile veya şehir devletinin ayakta kalabilmek için birliğini devam ettirmesi gereken erken toplumlarda, yerlilik kavramı ve yabancı düşmanlığı işe yarıyordu. Korkulması gereken ‘ötekiler’ hemen komşu tepe-nin ardında yaşıyordu ve grup dağılmadan birlikte kalmazsa gece gelip her şeyi yakıp yıkabilir, tecavüz edebilirlerdi.

Gelgelelim bunun üzerinden birkaç bin yıl geçtikten sonra, Amerikan istisnacılığı kavramına göre Profesör Jose Casanova’nın dediği gibi, “ABD dünyanın tüm dinleri ve uygarlıklarından oluşan ilk yeni küresel toplum olma yolundaydı”. İşte bu nedenle Amerikalıların bu ülkenin temsil ettiklerini tehdit eden İslam karşıtı dalgaya karşı alarma geçmesi gerekiyor. Manhattan’da yasal yollarla satın alınmış bir binanın sırf bir terör mahalline birkaç blok mesafede yer alıyor diye İslam merkezi olarak kullanılamamasına dair utanç verici anlayış, ders kitaplarının İslam lehine taraflı olduğuna dair Teksas Eğitim Kurulu’ndan bazı üyelerin saçma iddiaları; Kuran’ı yakma tehdidi savuran bir din adamının rezil antikalıkları ve Wellesley öğrencilerinin bir camiye yapılan okul gezisinde namaz sırasında diz çöküp çökmediklerine dair telaş, gerçekten üzücü bir eğilime örnek teşkil ediyor.

Hakkını verelim, Wellesley ebeveynleri çocuklarına doktrin aşılandığını yalanladı ama tahammülsüz güçlerin internet yoluyla dünyanın dört bir yanına ulaştırdıkları bol miktarda oynanmış video, vereceği zararı vermişti bile. Karşılaştırmalı dinler dersinin parçası olarak aynı çocuklar bir Katolik kilisesine girdiğinde diz çökse, Protestan bir ilahiye eşlik etse veya bir sinagogda kippa taksa böyle bir infial yaşanır mıydı? Sanmam.

İslam kaygısı ve Müslüman göçüne direniş Batı Avrupa’da yeni değil ama Amerikalılar entegrasyon konusunda daha iyi olmakla övünürdü hep. Britanya ve Fransa 2. Dünya Savaşı sonrasında işgücü açığını kapatmak için sömürge topraklarından Müslüman göç aldı. Almanya da Türkleri aldı. Bunlar en yoksul kesimlerden gelen, entegrasyonda zorlanan kişilerdi. Göçmenler için cazibe merkezi olmaktansa göçmen ihracatçısı olmaya alışmış Avrupalılar vaziyeti görünce telaşlandı: Göçmenler entegre edilemeyecek insanlar mıydı? Şimdi Amerikalılar da aynı şeyi söylüyor.

Birkaç yıl önce Casanova, Müslümanların halinin ABD’de farklı olduğuna işaret etmişti. ABD kendisini göçmen ülkesi olarak görüyordu ve göçle ilgili gerginlik varsa bile Müslümanlardan çok Hispaniklerle ilgiliydi. Anketler Amerikalıların Müslümanları Avrupalılardan daha iyi benimsediğini gösteriyordu. Ancak ne yazık ki durum değişiyor gibi görünüyor.

Casanova Müslüman düşmanlığını, 19. yüzyıl ortalarından 20. yüzyıl ortasına kadar Katoliklere karşı yaşanan düşmanlığa benzetiyor. O zamanlar bir Katolik göç dalgası, baskın Protestan düzeni sarsmıştı. “ABD’de Protestan doğuştancılık, ‘Cumhuriyetçilik’le ‘Roman Katoliklik’ arasındaki sözde uyuşmazlığa dayanıyordu” diyor Casanova. Ancak bu anlayış, Yargıtay’da altı Katolik ve üç Yahudi yargıç varken tek bir Protestan’ın olmadığı bir ABD’de ortadan kaybolmuş durumda.

“Amerikan Katolikliği dünya Katolikliğinin dönüşümünde etkili oldu” diyor Casanova, “Amerikan Yahudiliği de dünya Yahudiliğini dönüştürdü. Amerikanlaşmış İslam da tüm İslam dünyasına bir deniz feneri ve örnek görevi görebilir, ama şu anda gittiğimiz yol bu yol değil.’’ ABD’nin Müslümanlarına kendilerini İskitler gibi hissettirmeyelim. (5 Ekim 2010)

Kaynak: Radikal