Amerikalılar ve Sovyetler tarafından başlatılan Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) nükleer kulübünün kapılarını, daha askerî atom gücüne sahip olanlar tarafından diğerlerine kapatmak için, 1968'de imzalanmıştı. İlk bakışta NPT, karşılıklı yükümlülükler üzerinde durmaktaydı. 

Yine de bu antlaşma, hukuk yoluyla eşitsizliği üretmekteydi, nükleer silahlar bazıları için meşru, diğerleri için tehlikeli olarak görülmüştü. Buna karşın nükleer güce sahip olmayan devletlerin büyük çoğunluğu tedrici olarak antlaşmayı imzaladılar -bugün için bunların sayısı 189'a ulaşmıştır-, denetimsiz bir yaygınlaşmayı kuralsızlıktansa adaletsiz bir düzeni tercih ettiler. Antlaşmanın neden olduğu adaletsizliği hafifletmek için, nükleer güce sahip devletler kendi nükleer cephanelerini azaltmaya ve NPT'yi imzalayan nükleer güce sahip olmayan ülkelere de sivil nükleer teknolojilerini üretmeye yardıma giriştiler. Bu çerçevede her 5 yılda NPT'yi inceleme konferansı toplanmaktadır. 2005'teki bir fiyasko oldu; çünkü hiçbir karar alınmadı.

Mayıs ayında New York'ta düzenlenen son NPT inceleme konferansı kararları daha iyimser olmamızı sağlıyor mu? Uzmanların çoğunluğu bu soruya olumlu bir cevap vermekteler, bir sonuç hükmü katılımcıların oybirliğiyle kabul edildi. NPT üçlü sacayağı üzerinden sonuçlar elde edildi ve eylem tavsiyeleri kabul edildi: Nükleer gücün yaygınlaşmasına karşı mücadelenin öneminin hatırlatılması, yeniden belirtilen silahsızlanma hedefinin belirtilmesi, fosil yakıtların tükenmesi perspektifiyle sivil nükleer gücün geliştirilmesi gerekliliğinin yeniden ifade edilmesi.

Görünürdeki bu konsensüsün ötesinde, nükleer devletlerin görece siyasi zayıflaması ve NPT'nin tüm taraflarına bakış açılarını empoze etmede yetersizliklerin belirtilmesi gibi birçok nokta üzerinde durulmayı hak etmektedir. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) üye devletlerinin nükleer faaliyetleri konusunda açıklamalarının doğruluğunu teyit için bir olasılık oluşturuyor, birçok nükleer güce sahip ülke IAEA'nın sivil nükleer faaliyetler hakkında inceleme ve doğrulama gücünü artırmak istiyordu. Oysa bu öneri, güney devletlerinin, müeyyide zorunluluğu değil de irade tezini savunarak, IAEA'nın etkinlik ve teftiş alanlarını genişletmeyi hedefleyerek, nükleer faaliyetleri doğrulama konusunda yeni bir zorunluluk empoze etmesini istemeleri yüzünden geçerli kılınamadı.

Nihayet, 8. NPT İnceleme Konferansı'nın çalışmalarının en önemlilerinden ve kaçınılmaz olarak en somut yanlarından biri de, 2012'de Ortadoğu'nun nükleer güçten arındırılması hakkında bir konferans düzenlenmesi kararıdır. Böylece Ortadoğu'nun tüm aktörlerini, kütlesel yıkım silahları ve onların vektörlerinden arındırılmış bir bölgenin oluşturulması için tasarlanan 1995 kararının yürürlüğe girmesi perspektifi çizilmiş oldu. Bu karar ABD'nin İsrail hakkında geri adım atmasıyla mümkün kılındı, Obama yönetimi her ne pahasına olursa New York Konferansı'nda siyasi bir başarı elde etmek istiyordu. ABD, imzalandığından beri hiçbir şey yapılmayan 1995 kararının uygulanmasını isteyen Mısır'ın güçlü baskılarına boyun eğdi. 2012 perspektifi -NPT'yi imzalamayan ve kendisi kabul etmese de Ortadoğu'da nükleer silaha sahip tek ülke olan- İsrail'i baskı altına almaktadır. Zaten İsrail de, Ortadoğu'nun üstündeki gerçek tehditleri görmediğini söyleyerek kararın ikiyüzlü olduğunu ifşa eden şiddetli tepkiler verme fırsatını kaçırmadı. Nükleer güç konusunda sürekli bir siyasi muğlaklık sürdüren Tel-Aviv hükümeti uluslararası kamuoyunda bu şekilde teşhir edilmekten hoşlanmamaktadır. Kuşkusuz bu safhada hiçbir şey 2012'de bu konferansın olacağını güvence altına almıyor ama BM genel sekreterinin himayesi altına bir dinamiktir.

Yukarıda sıraladığımız bazı unsurlar kesin sonuç verici olmaktan uzak olsa da, uluslararası stratejik engellerin en temel olanların görünümleri dahil, dünyadaki güç dengelerini temel olarak dönüştürdüğünü görüyoruz. Nükleeri, askerî ve sivil olanı içeren dosyalar uluslararası tartışmaların merkezindedir. Bu nedenle, yeni yükselen güçlerin bu süreçte büyük güçlere karşı direnme iradeleri, uluslararası ilişkilerin yeni işleyişi ve daha eşitlikçi çokkutuplu bir düzeni görme umudu hakkında çok temel bir ders vermektedir. Didier BillIon, Uluslararası ve Stratejik İlişkiler Enstitüsü, Paris

 
Kaynak: Zaman