Kitle katliamı zanlısı Anders Behring Breivik ve Oklahama bombacısı Timothy McVeigh arasında çarpıcı benzerlikler var.

Her ikisi de Hıristiyanlığı kurtarma amaçlı muhayyel kozmik savaşa yazılmış iyi görünümlü genç beyazlardan. Her ikisi de gerçekleştirdikleri kitle imha eylemlerinin, Hıristiyan ve beyaz olmayanları kabule şayan bir mevkiye oturtan liberal çokkültürcü güçlerden toplumu kurtaracak o büyük muharebeyi başlatacağını düşündüler. Her ikisi de can kaybına üzüldüler ama eylemlerinin “gerekli olduğuna” da inandılar. Özürcü olmaktan çok uzaklar. Ve her ikisi de Hıristiyan teröristtir.

İkisi arasındaki benzerlik, eylemlerinde kullandıkları patlayıcı türüne kadar uzanıyor. Her ikisi de mazot ve amonyum nitrat gübresi bir karışım kullandılar; Breivik, bunların çiftlikteki işleri için lazım olduğunu söylemişti. Çiftlik ise en çok da bomba yüklü araçları test etmesi için uygun bir yer olduğundan dolayı kiralanmıştı.

Bir de zamanlama meselesi var. McVeigh Waco kuşatmasının yıldönümü olan 19 Nisan’ı seçmişti. Breivik ise 1099 yılında I.Haçlı Seferi sırasında Kudüs Krallığının kurulduğu 22 Temmuz’u seçti.

Beivik’in hazırladığı ve o gün internette yayınladığı beyannamenin başlığı “2083” – yani Breivik’in eylemiyle başlayacak 70 yıllık savaşın doruğuna çıktığı tarih. Ancak 2011 itibariyle 70 yıl sonrası 2081 yılıdır; Müslümanların nihâi tasfiye tarihi olarak 2083’ü, iki yıl sonrasını niçin verdi? Cevabı, Beivik’in beyannamesinin 242’nci sayfasında buldum; 1683’te Osmanlı ordusu Viyana Kuşatması’nda uzatmalı bir mücadelede mağlup edilmiş böylelikle Avrupa’nın geniş bir kesiminin Müslüman imparatorluğun parçası olması engellenmişti. Breivik’in başlığındaki tarih, bu belirleyici savaşın 400’ncü yıldönümüne denk geliyor ki Avrupa’yı İslam’ın muhayyel şerrinden korumak adına tarihi çabaları kendisinin yeniden canlandırdığı düşüncesi vardı Breivik’in kafasında.

“2083: Avrupa Bağımsızlık Bildirisi” başlıklı 1500 sayfalık beyannamesinin hâkim motifi, İslam tehdididir. Beyannamenin yazılması, Breivik ve yazar olmayan McVeigh arasındaki başlıca farktır; McVeigh bunun yerine en beğendiği kitap olan Neo-Nazi William Luther Pierce’in Andrew Macdonald müstearıyla yazdığı Turner’ın Günlüğü başlıklı romanı kopyalayıp ondan alıntılar yapmıştı

McVeigh’in en sevdiği roman, Beivik’in “2083” beyannamesindeki yazılarına esrarengiz bir şekilde benzeyen bir meselede, onun dürtülerini açıklamaktadır: Liberal politikacıların küreselleşme güçlerine ve çokkültürcülüğe teslim olduklarını ve çamur tiplerin (beyaz, Hıristiyan, heteroseksül ve ataerkil olmayan erkeklerin) ülkeyi ele geçirmeye çalıştıklarını düşünüyordu. Eşcinsel ve feminist olmayan dürüst, beyaz, Hıristiyan erkeklerin savaşın başladığı işaretini verecek bir patlamanın kuvvetiyle hakikate uyanmaları gerekiyordu. Bunlar McVeigh’in Turner’ın Günlüğü’nden (The Turner’s Diaries) aldığı fikirlerdi fakat aynı zamanda Breivik’in de fikirleridir.

Breivik, beyannamesinin 811’nci sayfasında “diyalog için vakit bitti” diye yazıyor. “Silahlı direniş vakti geldi.”

Bu muhayyel kozmik savaşın düşmanı, “bizi (beyaz Avrupalıları)  Müslüman köle düzenine satarak kültür mezbahasına götürmeye niyetli “zamanımızın Nazileri” nazarıyla baktığı “kültür Marksistleri/çokkültürcü seçkinlerdi.” Breivik, “çokkültürücü seçkinleri” tehdit ederek “kim olduğunuzu, nerede yaşadığınızı biliyoruz ve sizin için geliyoruz” diyor.

Beyanname, ilginç ve eklektik bir belge, küçük ölçekli çiftçilik bilgilerinden öğretildiğini görmekten mutlu olacağı devrim hakkında bir ders müfredatına kadar her şeyi içeren bir nevi müsvedde defteri (Immanuel Wallerstein, Theda Skocpol ve Eric Hobsbawn gibi yazarların eksiksiz bir bibliyografisi var; Kaliforniya Üniversitesi’nden meslektaşım John Foran’ın kaleme aldığı Theorizing Revolution başlıklı kitabı ders kitabı olarak öneriyor). Avrupa tarihine ve siyasi fikirlere teorik ve tarihi genel bir bakış atıyor; Müslüman fikirlerini ve İslam tarihini açıklama teşebbüsüne de giriyor öyle ki bu büyük dini geleneği dünyayı kontrol etmeye hevesli sanki tek bir ideolojiymiş gibi göstermeye meyilli.

Beyanname’de terör araçlarının nasıl üretileceği ve terör eylemleri hakkında el kılavuzu da var; bu el kılavuzu Hıristiyan kürtaj karşıtlarının elkitabı olan ve büyük ihtimalle Lüterci Papaz Michael Bray’in kaleme aldığı “Tanrı’nın Ordusuna” (Army of God) benzemez de değil hani. Teşhis edilmemek amacıyla (polis üniforması dâhil) giyilebilecek kostümler hakkında da tavsiyeleri var.

Belki de en ilginç olan bölüm, Beivik’in 22 Temmuz bombalama ve katliamı öncesindeki haftalarda gün be gün yaptığı izahlar, gerçekçi bir beyanla biten bir kronolojidir: “Bunun son mesajım (entry) olduğuna inanıyorum. 22 Temmuz Cuma, 12:51”

Birkaç dakika zarfında 1500 sayfalık kitabını web sitesinde yayınladı ve sonra sekiz kişinin ölümüne ve iktidar partisinin merkez binasının çevresindeki binalarda tahribata yol açan bombayı patlatmak amacıyla iddia edildiği üzere arabasını Oslo şehir merkezine sürdü. Bunun ardından, liberal partinin gençlik kampına girebilmek için, haberlere göre, polis kıyafeti giydi ve burada bir saatten daha fazla bir süre katliam yaparak 80’den fazla genci soğukkanlılıkla öldürdü.

McVeigh gibi o da bu korkutucu dramatik eylemin gizli bir savaşı açığa çıkaracağını düşünüyordu. Modern pek çok terörist gibi, onun şiddetli eylemi de bir şiddet icra formuydu, dünyaya o anda yetki ve salahiyetin kendisinde olduğunu gösterme amaçlı bir sembolik  teşebbüstü. Terör eylemi bir uyarı ikazıydı, savaşın başladığına bir işaretti.

Dünyevi çatışmanın ardında kozmik bir muharebe, Hıristiyanlık adına savaş vardı. Breivik beyannamesinin başlığı da göstermektedir ki sürülere karşı Hıristiyanlığın müdafaa edildiği, İslam’ın, hayalindeki saf Avrupa toplumundan tasfiye edildiği tarihi anı yeniden oluşturmakta olduğunu düşünüyordu.

Breivik, 2083’te doruğuna çıkacak bu savaşın tarihi yörüngesinin dört safhasını onun beklediği şekliyle itinalı bir şekilde detaylandırmıştır. Çokkültürcü güçlerin çetin olmalarını ve onunla dövüşme çabalarına direnmelerini bekliyor. Sayfa 811’de “kazanmamız 70 yılımızı alacak ama er ya da geç başaracağımızdan şüphemiz yok” diyor.

Son safhada, şerli çokkültürcüler ile dürüst azınlık arasında sivil savaş yaşanıyor, Avrupa’da liberal güçleri deviren askeri darbeler düzenleniyor. Sonra en nihayet “Müslümanların tehcirine” başlanıyor ve Avrupa Hıristiyanlığı eski haline iade ediliyor.

Dini bir vizyon mu bu? Breivik’i Hıristiyan bir terörist diye anmakta haklı mıyım? Breivik’in – hatta McVeigh’in – politikayla, ırkla ve tarihle kutsal metinden ve dini inançtan çok daha fazla ilgilendikleri doğrudur; Breivik, “Hıristiyan agnostik veya Hıristiyan ateist (hiç değilse –Hıristiyan tatilleri, Noel, Paskalya gibi Hıristiyan Avrupa kültür mirâsının esaslarını korumak isteyen bir ateist) olmanız da yeterlidir” diyecek kadar ileri gidiyor.

Fakat aynısı Usame bin Ladin, Eymen Zevahiri ve diğer birçok İslamcı eylemciler hakkında da söylenebilir. Bin Ladin bir işadamı ve mühendisti; Zevahiri, tıp doktoruydu; ikisi de ilahiyatçı veya din adamı değildi. Onların yazdıkları göstermektedir ki İslam tarihiyle ilahiyat veya kutsal metinden daha çok ilgiliydiler ve kendi muhayyel savaşlarında İslam tarihinin muhteşem yıllarını yeniden canlandırırken hayal ediyorlardı kendilerini. Mânidardır, Breivik, onların dini çekirdek kadrosunun Hıristiyan versiyonunu oluşturmayı çok istercesine el Kaide’den hayranlıkla söz etmektedir.

Eğer bin Ladin Müslüman bir terörist ise Breivik ve McVeigh de kesinlikle Hıristiyan teröristlerdir. Breivik Haçlı seferlerinden büyüleniyor ve kendisini binlerce yıl evvelinin haçlı ordusu Tapınak Şövalyeleri’nin mensubu olarak hayal ediyordu. Fakat muhayyel kozmik bir harpte zaman askıya alınır ve tarih aşılır zira eylemciler kendilerini kutsal bir dramada zaman sınırı olmayan rollerde hayal ederler. Trajedi şu ki bu dini fanteziler gerçek zamanda, gerçek ve zalim neticelerle bitmektedir.

Yazar hakkında: Kaliforniya Üniversitesi Sosyoloji Profesörü; aynı üniversitede Küresel ve Uluslararası Çalışmalar Müdürü.

Kaynak: Religion Dispatches

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın