Fransa'da önceki gün cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmadı, kriz oylandı. Hem de bu kriz oylaması kitlesel bir katılımla gerçekleşti.

Denilebilir ki Fransız seçmenler kendilerini, demokrasi konusundaki hayal kırıklığı ve ilgisizliklerine teslim etmediler. 22 Nisan 2012 Pazar günü seçmenlerin büyük çoğunluğu sandık başına gidip oyunu kullandı. Fransa'da son yıllarda (Avrupa Parlamentosu temsilcileri ve yerel yönetimler için yapılan) ara seçimlerdeki son derece düşük katılım bu seçimlerde yinelenmedi. Aslında cumhurbaşkanlığı seçimleri kurumsal yapı içindeki "ana seçim" konumunu gitgide daha da güçlendirmektedir. Şüphesiz burada siyasî rejimimizin başkanlık sistemine dönüşmesinin hem sonucunu hem de en mükemmel ifadesini eşzamanlı olarak tespit etmek gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı süresinin yedi yıldan beş yıla indirilmesi böylece genel seçimlerle cumhurbaşkanlığı seçimlerinin eşit süreli bir yönetim dönemini kapsayacak bir şekilde gerçekleştirilmesinin kabulüyle bu dönüşüm zaten desteklenmişti. Son derece hiper-aktif bir politikacı olan Nicolas Sarkozy'nin yürürlüğe geçirdiği iktidarın tek elde toplanması siyasetiyle bu durum daha da güçlendirilmiş oldu.

Eğer Fransızlar bu seçim için son derece güçlü bir biçimde mobilize oldularsa bunun nedeni, cumhurbaşkanı adaylarının kendilerine sundukları projelerden duydukları heyecan değil artık bir öfkeye dönüşen şaşkınlıklarını ifade etme hususundaki güçlü iradeleridir. Cumhurbaşkanlığı konutu Elysée Sarayı'nın kiracısı olan ve yeniden bu saraya dönmek isteyen Sarkozy, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunun anti-Sarkozy bir referandum mahiyetine bürünmesinden endişeleniyordu. Bu endişesi gerçekleşti: Cumhurbaşkanı Sarkozy ne 2007 seçimlerinde elde ettiği seçmen desteği oranına sahip olabildi ne de ilk turu birinci bitirebildi. Tıpkı Arap halklarının Arap Baharı sürecinde liderlerine yaptıkları gibi, kibar ama kararlı bir şekilde, devlet başkanlarını kovmaya karar verdiler ve şu mesajı verdiler: "Artık görevi bırakın." Son yıllarda Avrupa'yı saran kriz, Avrupa'yı oluşturan ülkelerin çoğunluğunda bu formülü meşrulaştırmaktadır. Fransa'da da yurttaşlarımı mesajlarını öncelikle Marine Le Pen'e verdikleri yüksek oy desteğiyle yolladılar. Milliyetçi Cephe'nin patronu Marine Le Pen'in tarihî bir performans göstererek elde ettiği toplam seçmenin yüzde 18'i aşan desteği cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunun en önemli olayıdır. Aşırı sağcı Milliyetçi Cephe [Front National] Partisi böylece yeni bir basamağı daha aştı. Kişiliği, stili ve getirdiği öneriler ile Milliyetçi Cephe'nin kurucusunun kızı yıllar öncesinden başladığı partisinin olumsuz imajını silme operasyonunu başardığını bu sonuçlarla ispatladı. Marine Le Pen, Jean-Luc Mélenchon'dan daha etkin bir biçimde krizden etkilenmiş yoksul kesimlerin kuşkuları üzerinde etkili olmayı ve bu kuşkuların güçlü bir şekilde ifade edilmesi arayışındaki protesto oylarından faydalanmayı başardı. Marine Le Pen, kesinlikle bu başarıyla yetinmeyecektir. 6 Mayıs 2012'de gerçekleşecek olan ikinci turun galibi her kim olursa olsun bunu hesaba katmalıdır.

Sarkozy karşıtı tavrın bir başka kazananı da cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunun galibi François Hollande'dır. "Faydalı oy" refleksi sadece sol cephenin lideri Jean-Luc Mélenchon'un hilafına değil, merkez eğilimli François Bayrou'nun da hilafına işledi. Yine de bu refleks gerçek bir zafer dalgasının oluşmasına yol açmadı. Sol bu seçimden güçlenerek çıktıysa da cumhurbaşkanlığını kazanacağı konusunda kesin güvenceye sahip değil.

Nicolas Sarkozy bugünden itibaren yeni bir kampanyanın başladığını açıkladı. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda yarışacak olan iki lider, Nicolas Sarkozy ile François Hollande, protestocu söylemlerden etkilenmiş olan seçmenleri, özellikle Marine Le Pen'in etkilemeyi başardıklarını, ikna etmeye çabalayacaklar. Bunu başarmanın en iyi yolu bu seçmenlerin kaygılarını kullanmak değil, gerçekten bu seçmenlerin söz konusu kaygılarına hatta öfkelerine yanıt verebilmek olacaktır.

*Le Monde 23 Nisan 2012

Kaynak: Zaman