Nijerya son haftalarda bir dizi trajedi yaşadı: Terörist grup Boko Haram, Abuja’da son zamanlardaki bir dizi bombalı saldırıyla Borno eyaletinde 200’ün üzerinde kız öğrencinin kaçırılmasının sorumluluğunu üstlendi. Tahrip edici bu eylemlere rağmen Boko Haram ve bundan ayrılmış Ansaru grubunun Nijerya’daki eylemleri yeni değil. Radikal bir İslam anlayışındaki bu militanlar, ülkeyi “Batı tesirinden” kurtarma amacıyla, kabaca 2009’dan beri Nijerya’nın kuzeyinde şiddet olaylarına başvuruyorlar. Bölgedeki ülkelerin liderleri bu hafta Dünya Ekonomik Forumu Afrika Zirvesi için Abuja’da toplanırken Boko Haram ve Nijerya’daki ihtilafın seyri, dikkatleri daha fazla üzerinde topladı.Brookings Afrika Büyüme Girişimi, ihtilafın Nijerya’nın kuzeyi ve Mali’de tarım sektöründeki etkileri hususunda bir sene süren araştırmasını bu ay tamamlıyor. Ben bu araştırmada Brookings ile birlikte çalıştım. Nijerya’daki ihtilafın muhtemel seyri hususunda geniş kapsamlı tespitlerde bulunduk. Raporun tamamı yayımlanmak üzere gönderilirken Brookings benden Africa In Focus için 1) Boko Haram’ın ortaya çıkışının izahı 2) ihtilafın ne şekilde gelişeceğine dair muhtemel senaryoları ele alma ve 3) şiddet olaylarının önlenmesi için siyasi tavsiyelerde bulunma hususlarında bir özet çıkarmamı istedi. Aşağıda analizimin ilk kısmını bulabilirsiniz: Boko Haram nasıl meydana geldi?
Boko Haram’ın kısa bir tarihi
Boko Haram üyeleri, Arapça isimleri -Cemaati Ehlissünne Liddaveti vel Cihad- ile anılmayı tercih ederler. Bu da “Peygamberin Öğretileri ve Cihadı Yaymaya Bağlı İnsanlar” manasına geliyor. Grubun, Nijerya’nın kuzeydoğusunda Maiduguri kasabasında kurulduğuna inanılıyor. Yerli halk bunlara “Boko Haram” lakabını taktı. Bu da Hausa dilinde tam olarak “Batı eğitimi” anlamına gelen “boko” kelimesiyle Arapça “günah” olarak kabul edilen ve tam olarak “yasak” anlamına gelen “haram” kelimelerinin terkibinden oluşuyor. Grubun 2001 ya da 2002’de Muhammed Yusuf tarafından kurulduğuna dair yaygın bir kanaat olsa da bazıları gerçekte bu fırkanın 1995’te Sahabe olarak başladığını savunur. Grup sadece (Batı eğitimini de ihtiva eden) Batı medeniyetine karşı olmadığını, Nijerya devletinin laikleşmesine de karşı olduğunu iddia ediyor. Grubun 2009’a kadar operasyonlarını az çok barışçı bir şekilde gerçekleştirdiği, radikalleşmesinin ise 2009’da hükümet tarafından kendisine karşı yapılan ve üyelerinden 800 kadarının öldürüldüğü müdahaleden sonra geldiğine dair görüş birliği vardır. Grubun lideri Muhammed Yusuf da polis nezaretindeyken bu saldırı sonrasında öldürüldü.
Arapça ismi Cemaati Ensarül Müslimin fi Biladis Sudan (“Siyah Afrika’da Müslümanları Koruma Öncüleri”) olan Ansaru, Boko Haram’dan ayrılan bir gruptur. Bu, mevcudiyetini ilk olarak 26 Ocak 2012’de, Boko Haram tarafından Kano şehrinde yapılan saldırılarda çoğunluğu Müslüman 150 kadar sivil öldürülmesinden kısa bir süre sonra şehirde afişler dağıtarak duyurdu. İşte bu saldırıdan dolayı bazı medya kuruluşları Ansaru’nun ortaya çıkışını masum Müslümanların can kaybına bir tepki olarak duyurdu. Ansaru’nun, bidayetinden bu yana Nijerya’daki operasyonlarını kuzey Mali temelli İslami Mağrip’te El Kaide (AQIM) ve Batı Afrika’da Birlik ve Cihat Hareketi (MUJWA) ile birlikte organize ettiğine inanılıyor. Hem Boko Haram hem de Ansaru, 13 Kasım 2013’te Amerika Birleşik Devletleri tarafından yabancı terör örgütü olarak ilan edildi.
Boko Haram’ın ortaya çıkışı ve radikalleşmesi hususunda yaygın pek çok açıklama var. Bunlar, bazı temel kategorilerle aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
Komplo teorileri
Boko Haram ve Ansaru olgusunu izah etmek için birkaç komplo teorisi vardır. İşte bunlardan bazıları:
(a) Kuzeydeki siyasetçiler, Devlet Başkanı Goodluck Jonathan için ülkeyi idare edilemez hale getirmek üzere Boko Haram’ı destekliyorlar.
Bu teori, ülkenin güney kesiminde yorumcular ve önde gelen siyasetçiler arasında oldukça yaygındır. Başkan Jonathan, azınlık Ijaw etnik grubuna mensup bir güneylidir. Bu teoriye göre, kuzeydeki insanlar, özellikle de “kuzeyin merkezi” (söz gelimi Hausa/Fulani), ülkeyi yönetmenin kendilerine doğumlarından gelen bir hak olduğuna inanırlar ve bunlar, Hristiyan bir güneyli iş başında olduğu için Jonathan’ın devlet başkanlığını istikrarsız hale getirecek bir vasıta olarak Boko Haram’ı desteklemeye karar vermişlerdir. Bu teorinin önemli bir zaafı, bu fırka tarafından meydana getirilen karışıkların çoğunun kuzeyde gerçekleşmiş olması ve kuzeyli Müslümanlara karşı işlenmiş olmasıdır. Kuzeyli siyasetçiler gerçekten ülkeyi Başkan Jonathan tarafından “idare edilemez” kılmak isteseler, niçin orantısız bir şekilde kuzeyli Müslümanları katleden ve kuzeyin bir kısmını tamamıyla tahrip eden bir grubu desteklesinler?
(b) Başkan Jonathan, ya güney ve Hristiyanlardan destek kazanmak ya da 2015 devlet başkanlığı seçimlerinden önce kuzeyin nüfusunu azaltmak için Boko Haram’ı destekliyor.
Bir diğer komplo teorisi, İslam’ı kötü göstermek ya da kuzeyin ülkedeki yönetimi yıkacağı veya Jonathan’ın devlet başkanı olarak başarısız olmasını sağlayacağı intibaını vermek üzere Boko Haram’ın gerçekte Jonathan yönetimi tarafından desteklendiğidir. Bu, başkan için “güneyli ve Hristiyan kardeşlerinin” desteğini yönetiminin arkasına çekmenin bir yoludur. Bu teorinin farklı bir türü de 2015 seçimlerine doğru kuzeyin nüfusunu azaltmak, zayıflatmak ya da yok etmek üzere Boko Haram’ın gerçekte hükümet tarafından desteklendiğidir. Adamawa eyaleti valisi Murtala Nyako ve Sokoto eyaleti valisi Alhaji Aliyu Wamakko da dahil kuzeydeki bazı saygın siyasetçiler, açık bir şekilde destek vererek bu teoriye meşruiyet kazandırdılar.
Bu teorinin en büyük zayıflığı, tutuklanan hiçbir Boko Haram üyesinin itiraflarının bu teoriyi desteklememesidir. Yine, (yakalananların kimliklerine göre) hepsi de Müslüman olan ve İslami bir uyanış kisvesi altında mücadele eden isyancıların, Müslüman olmayan biri tarafından Müslüman kardeşlerini öldürmek üzere kullanılmaya nasıl müsaade edecekleri de kafa karıştırıcıdır. Yine, ne YouTube’daki görüntüler ne de Boko Haram’ın asıl kolunun lideri Şekau tarafından yapılan basın açıklamaları bunu destekliyor. Sürekli YouTube’da görüntülerinin yayımlanmasıyla ölümü sorgulansa da Şekau’nun ölü olduğu düşünülüyor.
Başarısız devlet iddiası
Bazıları Boko Haram’ın, Nijerya devletinin başarısız olduğunun ya da en azından başarısız olmakta olduğunun bir göstergesi olduğunu savunuyor. Burada problem, “başarısız devlet” ifadesinin anlamı hususunda herhangi bir görüş birliği olmamasıdır. “Başarısız devleti” tarif etmenin güçlüğü, bunun bazen siyasi şantaj vasıtası olarak kullanıldığı gerçeğinden kaynaklanıyor. Bir kimse bir devletin işlerinin -güvenlik ve refahın sağlanması ya da vatandaşların hayat standardını yükseltmek gibi- nerede iyi gitmediğine odaklanabilir ve sonra da söz konusu devletin “başarısız olduğu” ya da “başarısız olmakta olduğu” hükmüne varır. Nijerya’da olduğu şekilde ciddi güvenlik problemlerine sahip olmasına rağmen Güney Afrika, Amerika Birleşik Devletleri ve Brezilya gibi “başarılı” ülkeler varken Boko Haram terörünün, Nijerya’nın bir devlet olarak başarısız olduğunun kesin delili olduğu görüşü mübalağalı görünüyor. Boko Haram’ın faaliyetlerine rağmen, 2000 senesinden beri ekonomisi her yıl ortalama yüzde 7 büyüyen ve Afrika’da en büyük (dünyada da 26. en büyük) ekonomiye sahip olan büyük bir ülkedeki giriftlikleri “başarısız bir devlet” olarak tanımlamak güçtür.
İnsanların ihtiyaçları ve kötü yönetim teorileri
John Burton [1] ve Abraham Maslow [2] gibi insan ihtiyaçları hususunda teori geliştirenler, Nijerya’da kronik ihtilafların ana sebeplerinden birinin, insanların karşılanmamış ihtiyaçlarını karşılama çabası olduğunu iddia edebilirler. Boko Haram olgusunu bu çerçevede izah etmeye çalışanlar, kişi başına düşen 2.700 dolarlık milli gelire ve 10 seneden uzun bir süredir etkileyici Gayrisafi Yurtiçi Hasıla büyüme oranına rağmen Nijerya’da en fakir kesimin kuzeyde yaşadığına işaret ederler. Kuzeyde de Boko Haram’ın operasyonlarının merkezi olan kuzeydoğu, Franz Fanon’un “Yeryüzünün lanetlileri” olarak adlandırdığı en büyük nüfus yoğunluklarından birine sahiptir. [3] Bu insanların çoğu ya tamamen işsizdir ya da gizli işsizdir ve bu yüzden Ted Gurr’un “nispi mahrumiyet” [4] olarak adlandırdığı durumun farklı türlerinden muzdariptirler.
Bazı analistler ise kuzeydeki nispi fakirliği, bölgedeki eyaletlerin valilerinin “kötü yönetimine” bağladılar. Bu valiler eyaletlerin kalkınması için kullanılması gereken fonları zimmetlerine geçirmek ya da yanlış şekilde kullanmakla itham edildiler.
İnsanların ihtiyaçları ve kötü yönetim iddialarında bazı haklı noktalar var ama bunlar Boko Haram’ın eylemlerindeki cüreti ya da ülkenin diğer fakir bölgelerinde niçin benzer gruplar zuhur etmediğini tam olarak izah etmiyor. Ayrıca, kötü yönetim sadece ülkenin kuzeyine mahsus bir şey değildir ve ülkenin diğer kesimlerindeki eyaletlerin daha iyi yönetildiğine dair de gerçekte herhangi bir delil yoktur.
Engellenme-saldırı varsayımı
Diğer taraftan engellenme-saldırı yer değiştirme teorisi olarak bilinen bir teori vardır. [5] Bu varsayım, engellemenin saldırıların sebebi olduğunu ve engellemenin kaynağına karşı konulamadığı zaman bunun yerini masum hedeflere saldırıların aldığını iddia eder. Son zamanlardaki çoğu olayın bu teoriye uyduğu görülüyor. Örneğin, geçenlerde görevden alınan Nijerya Merkez Bankası başkanı Sanusi Lamido Sanusi, Boko Haram’ın yükselişinde kısmen ülkenin Federasyon Hesabı’ndaki -Federasyon’daki tüm gelirlerin toplandığı hesap- gelirlerin paylaşım şeklinin pay sahibi olduğunu ifade etti. Sanusi, paylaşımın kuzeyin aleyhine şekilde yapıldığını iddia etti. Ona göre, “askeriyenin iktidarı bırakmasından sonra 1999’da, petrolün en yakınında yaşayan insanlar arasında tarihi şikayetlere çare bulma ve petrol üretimini tehlikeye sokacak bir ihtilafı önleme maksadıyla alınan bir dizi önlemin yanı sıra petrol üreten eyaletlere yüzde 13 pay veren gelir paylaşım formülü getirildi. […] Kaynakların adil olmayan dağılımıyla şiddet seviyesinin yükselmesi arasında net bir şekilde doğrudan bir bağlantı vardır.”
Sanusi’nin iddiası kısmen doğru olabilir ama Boko Haram tipi şiddetin niçin kuzeyin tamamında yaygın olmadığını ya da aynı şekilde yüzde 13’lük taksimden istifade edemeyen güneydeki birkaç eyaletin niçin militanlığa başvurmadığını kapsamlı bir şekilde izah edemiyor.
Engelleme-saldırı tepkisinin diğer yaygın türü, kuzeydeki 12 eyalette Şeriat ilan edilmesinden sonra görülen yaygın hayal kırıklığı oldu. Fırka üyeleri de bu hayal kırıklığını istismar ettiler. Nijerya’da siyaset konusunda uzman olan Jean Herskovits’in dediği gibi: “Siz bir keçi ya da daha azını çalan birini cezalandırırsınız ama bir vali milyarlarca naira çalar ve hiç ceza almadan kurtulur.”
Nijerya’da Igboların ticareti, Yorubaların kurumsal ekonomiyi, kuzeyin de siyasi gücü kontrol ettiği şeklinde bir imtiyaz paylaşımı olduğuna dair inanış var. Bu siyasi gücün güneybatıdan bir Yoruba olan Devlet Başkanı Olusegun Obasanjo döneminde 1999’dan 2003’e kadar güneye kaptırılması ve yine kuzeyli ve Müslüman Devlet Başkanı Umaru Yaradua’nın ölümünü müteakip Mayıs 2010’dan sonra kuzeyin güç dengesini sürdürmede kuvvet kaybettiği görülüyor. Bunun, Boko Haram’ın faydalanabileceği hayal kırıklıkları oluşturduğuna inanılıyor. Özellikle de Başkan Jonathan’ın Nisan 2011 seçimlerinde yarışma kararı alması ve muhtemelen 2015’te de yarışma planları yapması kadar bölgelere ayırma ve iktidar paylaşım düzenlemeleri üzerine iktidar partisindeki tartışmalar sonrasında…
Nijerya’da ulus inşa etmedeki geniş çaplı kriz
Boko Haram ve Ansaru olgusu konusunda daha iyi ve daha kapsamlı görüş, onları Nijerya’da ulus inşa etme sürecindeki krizin belirtileri olarak görmektir. Bombalamalar, kaçırmalar ve fırkayla bağlantılı diğer berbat eylemler kınanmalıdır ama Boko Haram’ın ülkede terör ve ölüm saçan birkaç gruptan sadece bir tanesi olduğunun altını çizmek önemlidir. Zira ülkede, güvensizlik dalgası Boko Haram’la başlayıp yine onunla sona ermiş gibi ya da Boko Haram olmaksızın Nijerya’nın yaşanacak huzurlu bir mekan olacağı gibi bir eğilim var.
Gerçek, Alman-Amerikalı siyasi teorisyen Hannah Arendt’in “kötülüğün sıradanlığı” [6] olarak adlandırdığı hissiyatın ülkenin her tarafına yayılmış olmasıdır. Onun iddiası, tarihteki büyük kötülüklerin, fanatikler ya da sosyopatlar tarafından değil eylemlerinin gerekçelerini kabul eden ve normal davranışlar olduğu zemininden hareketle bu korkunç eylemlere katılan sıradan insanlar tarafından işlendiğidir. Bu durum “düşünülemez olanı normalleştirme” ya da kötülüğün rutinleştirilmesi olarak adlandırılan kavramdır. Bu iddia, tüm Nijerya’da neler cereyan ettiğinin önemli bir unsuruna işaret eder: Şiddet uygulayan silahlı soyguncular, kaçırmalar (özellikle güneydoğuda), militarize gruplar ve çeteler tarafından yapılan çete savaşları (Bayelsa eyaletinde) ve acımasız topluluk içi ve topluluklar arası “savaş” tüm ülke çapında oldukça yaygındır. [7] Nijerya’da ulus inşa etmedeki kriz, az gelişmişlik kriziyle de birleşir ve çoğu Nijeryalı için bir hayatta kalma mücadelesi oluşturur. Çoğu genç insan için yabancılaşma hissini halletmek, -ülkedeki farklı tabiyetlerden bir ulus oluşturma fikri demek olan- “Nijerya projesinden” çekilmek ve bunun yerine çoğunlukla Nijerya devletini düşman olarak görerek kökenlerine ait kimliklere anlamlar yüklemektir.
Yukarıda bahsedilenlere dayalı olarak, Boko Haram ve Ansaru’yu etkin bir şekilde tesirsiz hale getirecek her strateji, Nijerya’da ulus inşa etme sürecindeki krizin halline sıkı sıkıya bağlı olmalıdır. Şüphesiz bu, ulus inşa etme uzun süreceği için uzun vadeli senaryolar ve çözümler gerektirir. Geçici olarak ise Nijerya devleti, iki terörist grup tarafından ortaya konan tehditlere karşı kısa ve orta vadeli stratejiler takip edebilir. Bu senaryolar ve stratejiler, bu blog serisinde önümüzdeki bölümlerin odak noktası olacak.
Kaynak: The Brookings Institution
Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya
[1] Burton, John (1990) Conflict Resolution and Prevention (New York: St. Martins Press).
[2] Maslow, A.H. A Theory of Human Motivation, Psychological Review 50(4) (1943): 370-9.
[3] Fanon, Frantz (2001 edition), Wretched of the Earth (London: Penguin Classics).
[4] Gurr, Ted R (1970) Why Men Rebel (Princeton: Princeton University Press).
[5] Dollard, Miller et al. (1939). Frustration and aggression (New Haven: Yale University Press).
[6] Arendt, Hannah (1963). Eichmann in Jerusalem: A Report on the Banality of Evil.
[7] Adibe, Jideofor (2011) ‘Beyond Boko Haram’ (Abuja, Daily Trust), September 1, 2011 (back page).