Nekeb, bugünlerde yıkıcı savaşlara sahne oluyor. Zaten 1948 yılında Filistinin işgalinden sonra da barışın ve huzurun ne olduğunu unutmuştu. Buldozerler, askerler ve acımasız kanunlar,  nakbanın yakıp yıktığı, titretip tozu dumana yükselttiği dünyayı tehtid eder hale geldi. Şimdilerde de "Prawer Projesi" olarak bilinen yeni bir proje nedeniyle sömürgecilerle yeni bir çatışmanın içine girileceğinin sinyalleri veriliyor.

Nekeb, güneyde, Filistin'in en büyük muhafazası olan "Bi'rüsseb" denilen bölgede bulunan çölün adı. Çöl dediğime bakmayın, Nekeb aslında yüzyıllardır bedevilerin aralarında paylaşarak ekip biçtikleri ve geçim kaynaklarını sağladıkları geniş bir yeşil alana sahip. Nakba öncesine kadar içinde buğday ve arpanın ekilip biçildiği 5 milyon dönümlük bir araziye sahipti. Göçebe kabileler, Filistin'de 7. yüzyıldan beri vardı, daha sonra göçebelerin yerini tarım ve hayvancılıkla uğraşan ve yerleşik hayat süren kabileler aldı. Bu kabileler, bölgede yeni toplumlar inşa ettiler, bilgilerini ve birikimlerini artırarak güçlüenmeye başladılar. Zamanla da tüm kabilelerin saygı gösterdiği ve kabullendiği adetler gelenekler oluştu. Bu gelenekler nesilden nesile aktarıldı ve nakbaya kadar ne zamana ne de her hangi bir krala yenildi. Kabileler arasında bir anlaşmazlık olduğunda olay mahkemeye intikal eder ve aşiret reislerinden oluşan mahkeme üyeleri konuyu görüşürdü. İngiliz Manda yönetiminin hüküm sürdüğü o dönemlerde Bi'rüsseb mahkemelerinin tüm bunları belgelemesi ve bize kadar gelmesi büyük bir şans.

Daha geniş açıdan bakıldığında ise bedevi kabileler, kendilerine has toplum yapıları ve doğal yaşam kuralları olsa da Filistin toplumunun bir parçasını oluşturmaktadır. Ünlü tarihçi İsmail Debbağ'ın "Vatanımız Filistin" adlı kitabında bedevilerle ilgili pek çok hatıra var. Mesela Debbağ, 1936'da Filistin'de başlayan genel grevi anlatıyor ve Bi'rüsseb'deki aşiret mahkemeleri yargıçlarının da greve katıldıklarını, Kudüs'e bir heyet göndererek Filistin vatanı için yüksek temsilciye taleplerini sunduklarını söylüyor. 1948'de Nekeb'de etnik temizlik çalışmalarının başlamasıyla da İsrail aşiretlerin başta lider olmak üzere ileri gelenlerini göçe zorladığını ifade ediyor. Böylelikle de Filistin saflarında parçalanma olacak ve kabileler küçük gruplara ayrılacaktı. Ancak bedevilerin Filistinle olan ilişkileri her hangi bir yıkımdan çok daha güçlüydü.

Dağılmadan sonra

Yukarıdaki giriş şu anki durumu daha iyi gözlemle amacıyla anlatıldı. Genelde Filistin hakkında konuşurken tarihini işgal döneminden başlatırız. Ama bu dönemden başlamak tarihinden soyutlamak ve asırlardır var olduğunu inkar etmek anlamına geliyor. Belki de bunun en çarpıcı örneği, 1948 de işgal edilmeye başlanan Filistin topraklarında çoktandır yaşayan halkın Prawer projesine karşı yapılan ve "Prawer'e geçit yok" sloganıyla olanları sosyal medyayaya taşıyıp halkın dikkatini çekmeye çalışanların yürüttükleri kampanyalardır.

Öyleyse Ben Gurion'un, Nekeb ile ilgili görüşünden başlayarak gerçek değerlendirmelerde bulunalım. Ben Gurion bir makalesinde "Nekeb çölünü ve arazisini korumak istiyoruz." ifadelerini kullanmıştı. Sonra da 1948 yılında Siyonistler aşiret liderlerinin büyük bir çoğunluğunu Filistin dışına sürmüştü. Kalanlar ise nekebin yalnızca %12 sini oluşturuyordu. Onlar da nekebin içinde genişliği %7 i geçmeyen ve o dönem bazı bedevilerin yaşadığı "Siyac" adı veirlen bölgeye gitmeye zorlandılar. Sonrasında İsrail, Nekeb'in kalan bölgesini askeri alan bahanesiyle kapattı ve halkın bir daha oraya girmemesini sağladı. O zamandan sonra da bedeviler ve sömürgeciler arasında vur kaç savaşı başladı.

Şu an hayata geçirilmek istenen Prawer planı, o dönem siyasetinin ve ilki 1950 lerin sonlarında uygulanmaya başlanan göç politikasının bir özeti niteliğinde. Hazırlanan politika çerçevesinde İsrail Siyac bölgesinin iç taraflarına yoğun yerleşim yerleri inşa etmeye başladı.  Bu düşüncenin arkasında yatan hedeflerin başında bedevilerin Nekeb'deki yaşam alanlarını daraltmak ve mülkiyet sorununu çözmek geliyordu. İlki 1969 da yapılan ve adı "Tel seb'" adı taşıyan kasabayı 6 kasaba daha takip etti ve sayısı 1989 da yediyi buldu. Bu kasabaların işgal ettiği alan, Nekeb'in %1 ini geçmiyor. Bölgede yaşayan bedevilerin oranı ise %32 ye ulaşmış durumda. Amaç ise bedevileri bu küçücük alana zorla göç ettirip bir anlamda hapsedip, bedevileri kontrol etmek.

Bedevi geleneğine göre bir kabile başka bir kabilenin sınırları içine girmez ve onun alanında yaşamaz. Kasabaların yapıldığı yerleşim alanlarında birçok kabile bulunduğu için diğer aşiretler bu kasabalara intikal etmeyi kabul etmedi. Bu nedenle geçen yıl aşiret ileri gelenleri Prawer projesini reddettiklerini bildiren bir açıklama yaptılar. Geleneklerine göre başka aşiretlerin bulundukları bölgelere geçemeleri mümkün değildi. Kasabalara geçiş yapanlar ise kendi topraklarından vazgeçmiş olmuyorlar. Şunu da hatırlatmada fayda var, bu yerleşim yerlerine gelenlerin çoğu Siyacın dışından geliyor.

Yerleşim yerlerine gitmeyi reddeden yaklaşık 80 bin kişi Siyacın köylerinde yaşamlarını sürdürme konusunda ısrarcılar.  Resmi olarak tanınmayan bu köyler Siyaca sürüldükten sonra halk tarafından kuruldu. Üzerinden 65 yıl geçtikten sonra bugün, halk yeniden göç etmeyi reddediyor. Bu köylerde yalnızca insanların yaşaması için binalar var. Yani su, elektirik, okul, sağlık ocağı, yol, kanalizasyon gibi hayatın devamı için lazım olan temel gereksinimlerin hiç biri mevcut değil. Bunlara ek olarak İsrail, halkın tarım arazilerine zarar vermek için hasad zamanı ekinlerin üzerine kimyasal madde püskürtüyor. Bu da bir süre sonra tarım arazilerini de kullanılamaz hale getiriyor. İsrail halkın köylerde kalmasını ve yoğunlaşmasını önlemek amacıyla farklı girişimlerde de bulunuyor. Örneğin son yimi yıldır bu köylere ve onları çevreleyen bölgelere başta çam ağacı olmak üzere çeşitli ağaçlar dikiyor. Yahudi Ulusal Fonu'ndan alınan destekle yapılan bu ağaçlandırma çalışmalarının amacı ise bölgede tarım alanlarının oluşturulmasını engellemek.

Nekeb'in bugünü

İsrail'in Nekeb'deki bedevi "sorunu"nu çözmek için hazırladığı projeyi uygulamaya başlamasından yıllar sonra bugün İsrail Filistinliler için nihai kararı verdi. Bu karar aşaması uzun yıllar bedeviler ve İsrail devleti arasında İsrail yargı koridorlarında verdiği savaşın neticesinde geldi. Bedevilerin İsrail'in yargısına güvenmedikleri ve toprakları üzerindeki haklarını geri alamayacaklarını bildikleri bir gerçek. Yalnızca biraz daha zaman kazanmak için yapılan bu icraatler aslında fakir halka çok pahalıya mal oldu. Yargı davalarının aynı zamanda İsrail için bir yüktü. Çünkü avukatlardan, tarih ve arap coğrafyası uzmanlarından, bedeviler üzerinde çalışma yapanlardan ve arazi planlamacılarından oluşan bir ordu, bu davalarda çalışıyordu bu da devleti zarara sokuyordu. Yani sorunun çözülmesi artık bir mecburiyet halini almıştı. Buna ek olarak son yıllarda Nekeb'de iskan çalışmalarına dair projeler ve işgal ordusunun askerlerini merkezi bölgelerden taşımak için yaptığı planlar da gün yüzüne çıkmaya başladı.  Bunun yanı sıra Bi'rüsseb'i Yahudilerin karışık bir şekilde yaşadığı şehirlerden ve israilin merkezinden uzaklaştırma çabaları da bu planların bir parçası.

Prawer planı bedevilerin Nekeb'de ve Nekeb dışında kalan bölgelerde sahip oldukları topraklara dönüş hakkını ellerinden almak için yapılan çabaların bir ürünüdür. Halk tarafından kurulan köylerin resmi olarak tanınması yerine İsrail onları bu topraklardan tahliye edip ormanlık alan veya sanayi alanı olarak kullanmayı düşünüyor. Veya kendi vatandaşlarını yerleştirmeyi planlıyor.  Önümüzdeki aylarda Knesset'te oylamaya sunulacak olan plan İsrail'i olduğu kadar bedevileri de bağlıyor. Çizdiği geniş hatlarla bedevilerin tahliyesi ve tanınmayan köylerin yıkılması konunun İsrail polisinin yargısının ve hükümetin sorumluluğunda olduğunu belli eden plan, bunun dışında bedevilerin tahliyesi meselesinde plan eğer çıkmaya razı olmazlarsa görevlilere zor kullanma yetkisini de bahşediyor. Ayrıca bedevilere toprakları üzerindeki haklarından vazgeçmeleri karşılığında yetersiz bir paradan da bahsediliyor. Yani kısaca bu plan çerçevesinde çıkarılan tüm kanunlar ve şartlar insan haklarının "askıya" alındığını gösteriyor.

Nekeb için çıkarılan kanun çok da önemli değil. Bu sadece sömürge mantığını somutlaştırıyor. Burada anlatılmak istenen bu mantığın işleyiş şekli. Nekeb, sömürge güçlerinin kolayca işgal edebileceği, araziyi boş görüp üzerinde her türlü tasarrufu kullanabileceği Filistin'in en zayıf bölgelerinden biri. Peki Nekeb'in halkı yerindeyken ve oradan çıkmayı düşünmüyorken bunu nasıl yapacaklar?

Nekeb bizim son çadırımız ve her şeyden güçlü olmamız için sebebimiz. Dünyada insanın kaybetmemesi gereken şeyler vardır. Ve eğer hayatının başlangıcı olacaksa bu bir çadır bile olabilir.

Kaynak: Cedeliyye – Arap Araştırmaları Enstitüsü
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız