NATO yaşayacaksa AB'nin uyumlu bir ortak olması gerektiği fikrinden hareketle, son NATO zirvesinde iki kurum arasında sıkı işbirliği vurgulandı. Barroso, Avrupa Savunma Topluluğu Anlaşması'nın çoğu hedefine ulaşan Lizbon Anlaşması'nın uygulamaya konması için çalışmalı

Geçen hafta Bükreş'te düzenlenen NATO zirvesinde AB kendisini Fransız-Alman liderliği altında ifade etti. Birlik, ABD'nin Gürcistan ve Ukrayna'yı Avro-Atlantik ittifakına kabul etme girişimlerini elinin tersiyle itti. Aynı zamanda Rusya'nın Çek ve Polonya topraklarına yeni bir füze savunma sistemi konuşlandırılmasına yönelik muhafeletine de karşı koydu.
Bu yılın başında AB, yine Rusya'nın isteklerinin hilafına, Kosova'nın bağımsızlığını himaye etme kararı almıştı. Kosova konusundaki karar oybirliğiyle alınmasa da, azınlıktaki muhalif ülkeler bu çabayı engellemek yerine yapıcı bir tavırla çekimser kalmayı tercih etti.
Şimdi AB, (belki) kendisini bile şaşırtan bir biçimde, NATO'yu canlandırma kararı alarak ABD ve Rusya'daki sertlik yanlılarını afallattı. Bu noktada büyük dönüş Fransa'dan geldi. Cumhurbaşkanı Sarkozy, General de Gaulle'ün 1966'daki NATO'nun askeri kanadından çıkma kararını tersine çeviriyor. Gelecek yıl Fransız güçleri tekrar müttefiklere entegre olacak. Sarkozy bu durumu, "Fransa NATO içinde ne kadar çok yer alırsa, NATO o kadar Avrupalı olur" diye izah ediyor.

Her NATO üyesi AB üyesi olamaz
Başlangıç olarak Fransa Afganistan'a daha fazla muharip birlik gönderiyor; bu yılın savaş sezonu yaklaşırken, Kanada'nın yükünü tam zamanında hafifletecek. Fransa'nın girişimi ABD'den de ödünler elde etti. Rusya'yla füze savunma sistemi konusunda istişarede bulunulacak ve ABD Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşması'nı canlandırmayı kabul edecek.
Hepsinden öte ABD Başkanı Bush (görünen o ki, halefi olmayı uman McCain'in zorlamasıyla) savunma alanında bir AB boyutu geliştirilmesine yönelik tavrını değiştirdi. Bush Bükreş'te Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası'nın (AGSP) 'hem yararlı hem gerekli' olduğunu kabul etti.
Bükreş'ten çıkan nihai bildirgede, güvenlik, savunma ve kriz yönetimi (sözgelimi terörle mücadele, uyumlu ve karşılıklı desteğe dayalı askeri yeteneklerin geliştirilmesi ve sivil acil durum planlaması) alanlarında NATO'yla AB arasında daha yakın stratejik ortaklık vurgusu yapıldı. "Daha güçlü ve daha ehil bir Avrupa savunmasının değerini kabul ediyoruz" deniyordu bildirgede.
Peki şimdi AB-NATO ilişkileri nasıl gelişecek? Gelecekteki NATO üyeliğini, AB üyeliğinin otomatik habercisi olarak görmek hatalı. Zira AB üyeliği daha titiz ve talepkâr. Altı AB ülkesi (Avusturya, Kıbrıs, Finlandiya, İrlanda, Malta ve İsveç) birçok önemli sebepten dolayı NATO üyesi değil. Zirvede Arnavutluk ve Hırvatistan'ın gelecek yıl NATO'ya alınmasında mutabık kalındı; Ancak Hırvatistan beş yıl içinde AB'ye katılacak olsa da, Arnavutluk'un üyeliği çok daha uzakta. Türkiye de yıllardır kilit bir NATO müttefiki olmasına rağmen, AB yolundaki ilerlemesi sorunlarla malul ve bunların bazıları çok çetrefilli görünüyor.
AB-NATO ilişkisinin birçok veçhesi kötü. AB'nin şu an çeşitli bölgelerde 12 kadar AGSP misyonu yürüttüğü gerçeğine karşın, NATO'yla AB sadece Bosna'da bütünleşmiş durumda. Afganistan konusunda AB'yle NATO arasında resmi anlaşma yok. Kosova'da bile NATO AB'nin idari misyonundan ayrı çalışıyor.
Türkiye Kıbrıs'ın NATO operasyonlarına dahil olmasına izin vermiyor; Kıbrıs'sa Türkiye'yi AGSP dışında tutuyor. Yunanistan'ın Makedonya'ya 'Makedonya' demeyi reddetmesi, AB adayı olan bu yoksul ülkeye NATO kapılarını kapatıyor.
Askeri kapasite açısından NATO üyesi de olan 21 AB ülkesinin toplam savunma harcaması, ABD'ninkinin sadece üçte biri. NATO'nun Avrupa ayağı, hiçbir zaman silahlı güçlerine yönelik maliyeti düşürecek bir ortak faaliyeti başaramadı. Sözgelimi Britanya'nın RAF uçakları Fransız uçak gemilerine inemiyor.
Fransa'yla Britanya arasındaki 1998 tarihli St. Malo anlaşması Irak yüzünden çöktü. Bilhassa Lizbon Anlaşması'na yarı gönüllü destek veren Britanya olumsuz etki yaratıyor. Lizbon Anlaşması'nın 1 Ocak'ta yürürlüğe girme ihtimaline yönelik onay sürecinde ilerleme var: Bir zamanlar gönülsüz olan Polonya, onay veren son ülke oldu. Yeni anlaşma uyarınca AB NATO'nun 'sivil kolu' olmakla sınırlanmıyor. Eski Batı AB'nin karşılıklı güvenlik düsturunu üstleniyor.
Bir Avrupa Güvenlik Dairesi, silah tedarik politikalarını rasyonalize etme kapasitesine sahip olacak. Siyasi olarak istekli ve askeri açıdan yeterli üye devletlerden menkul çekirdek bir grubun silahlı güçlerini birleştirip NATO ve birlik adına operasyonlar düzenlemesini öngören hükümler de mevcut. Anlaşma AB'nin tarafsız üyelerine çekimser kalma imkânı tanıyacak kadar esnek.
Yani Lizbon Anlaşması, Fransa'nın 1954'te taş koyduğu Avrupa Savunma Topluluğu Anlaşması'nın hedeflerinin çoğuna ulaşıyor. Britanya'nın yeni anlaşmanın erken dönemlerinde AB'nin yeni askeri boyutunu kullanmak bakımından Fransa ve Almanya'nın yanında yerini alması akılcı olur.


Avrupa Konseyi dürüst olmalı
AB'nin güvenlik ve savunma konularındaki stratejik tavrını keskinleştirmesi gereği kendini dayatıyor. Bunun aracı da Yüksek Temsilci Solana'nın hazırladığı ve 2003'te mutabık kalınan Avrupa Güvenlik Stratejisi. Ne var ki bu belge, birliğin Lizbon Anlaşması'nda belirlenen daha açık ve kapsamlı hedeflerini yansıtacak biçimde acilen elden geçirilmeli.
Bu belge, AB'nin mevcut güvenlik sorunlarının (terör, enerji tedariki, iklim değişikliği, göç ve sivil özgürlükler) nedenlerini hesaba katarak yenilenmeli. Hepsinden önemlisi, geçmişte Konsey'in neredeyse kasti kayıtsızlığına tanık olduğumuz AB-NATO ilişkilerinin geleceğini de dürüstçe ele almalı. NATO yaşayacak ve ileriye gidecekse, AB'nin akıllı ve uyumlu bir ortak olması lazım.


Barroso merkezi önemde
Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso, Bükreş'teki NATO zirvesinde önemli bir şahsiyetti. Elinde AB'nin NATO'nun devlet inşası ve kalkınma yardımı alanlarındaki askeri rolünü tamamlamasına imkân verecek kaynaklar var.
Barroso şu an Komisyon, Konsey ve Parlamento arasındaki müzakerelerin Lizbon Anlaşması'nın tam olarak, hızla ve etkin şekilde uygulanabilmesini sağlayacak biçimde sonuçlanması bakımından merkezi önemde. Bükreş zirvesinin ardından Barroso ve Solana yerinde tavır takınarak, Konsey'i mevcut misyonu acımasızca eleştirmeye ve NATO'nun boyutu ve biçimi, yanı sıra AB'yle stratejik ve operasyonel düzeylerdeki ilişkisi gibi konularda yön tayin etmeye zorladı. Barroso ve Solana bu tavırdan geri adım atmamalı.

Kaynak: Radikal