Fransa'nın Strasbourg kentinde gerçekleştirilen NATO zirvesinde Rasmussen'in NATO Genel Sekreterliği görevine getirilmesi sonuçlandı.

28 üyeli NATO'da bu tür kararlar oybirliği ilkesi ile alınıyor, yani her üye ülkenin veto hakkı var.

Ve bu Zirve'de de Türkiye Rasmussen'in NATO Genel Sekreterliği görevine getirilmesine önce itiraz ederek, sonra da kimi tavizler kopararak vetosunu kaldırdı.

Rasmussen meselesi nereden bakarsanız bakın karışık bir konu.

Son karışıklık da ülkemizde, Cumhurbaşkanlığı makamı ile Başbakanlık makamı arasında söz konusu konuya ilişkin ortaya çıktı ama en azından bu konu yumuşak atlatıldı.

Rasmussen'e ilişkin esas mesele ünlü karikatür kriziyle ortaya çıkmış idi.

Ve bendeniz de bu konuyu zamanında takip etmiş ve basına yansıtmaya gayret etmiş idim (2 Kasım 2005, Zaman Gazetesi).

Karikatür krizi ortaya çıktığı zaman nüfuslarının önemli bölümü müslüman olan ülkeler meseleye büyük tepki gösterdiler ve bu ülkelerin, aralarında Türkiye de var idi, Danimarka büyükelçileri Rasmussen'e gidip karikatürlere yayınlayan dergiye müdahale etmesini istediler.

Bu aşamada Rasmussen biri çok doğru, biri çok yanlış iki söz söyledi.

Çok doğru olarak söylediği şey, kendisinin bir başbakan olarak bir dergiye doğrudan müdahalesinin batı demokrasilerinde olanaksız, yapılması gerekenin yargı yoluna gitmek olduğu idi.

Rasmussen'e bu söylediği için hak vermemek mümkün değil.

Nüfuslarının büyük bölümü müslüman ülkelerin büyekelçilerinin böyle bir taleple bir AB ülkesi başbakanına gitmeleri de zaten başlı başına tuhaf bir durum idi.

Bir başbakanın bir yayın organına yargı kararı olmadan bir yaptırım uygulayabilmesi ancak Ortadoğu ülke ve toplumlarında görülebilecek, akla gelebilecek bir durum ve aynen de öyle oldu.

Ancak, Rasmussen'in çok yanıldığı başka ve çok önemli bir konu daha var.

Rasmussen büyükelçilere bu meselenin ifade özgürlüğü çerçevesinde ele alınmasını tavsiye etti ve işte tam da bu noktada büyük yanlış yaptı.

Danimarka Avrupa Konseyi üyesi bir ülke ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, aynen bizi bağladığı gibi, bu ülkeyi de bağlıyor, daha doğrusu hem biz hem de Danimarka için böyle olması lazım.

Oysa AİHM'in 'Otto Preminger' isimli eski bir kararı dinsel inaçlarla alay etmenin, bu inaçları aşağılamanın ifade özgürlüğüne girmeyeceğine ilişkin bir kararı mevcut.

Karar Avusturya'da bir sinema kulübünün Hazreti İsa'yı aşağılayan (gailba eşcinsel gösteren) bir filmin gösterimi hakkında kasabalıların açtığı, iç hukuk tüketildikten sonra da AİHM'e gelen davada alınmış bir karar.

Bu karar ortada durur iken Rasmussen'in karikatür meselesini bir ifade özgürlüğü olarak sunması, bir Danimarka Başbakanı olarak hem yanlış hem de bilgisizlik idi.

O tarihlerde bizde işler çok yanlış ele alındı, kimse bu Otto Preminger kararını referans göstererek Danimarka'da yargı yolunu denemedi ve bir kayıkçı kavgası yaşandı.

Özetle Rasmussen'in gazetecilere doğrudan müdahale etmemesi, bu öneriyi tuhaf bulması çok doğru idi ama bu meseleyi bir ifade özgürlüğü olarak sunması da çok yanlıştı.

Nisan 2009'da bu meselenin Türkiye tarafından bir veto gerekçesi olarak gösterilmesinin ne kadar doğru, ne kadar yanlış olduğunu zaman gösterecek.

Ama, NATO'nun, o kadar potansiyel aday arasından Rasmussen'i Genel Sekreterliğe aday göstermesinin yanlış olduğunu düşünüyorum.

Obama dönemi Ortadoğu ve bütün İslam dünyası ile batı toplumlarının geçmişe oranla daha yakınlaşması dönemi olmalı; küresel krizi de aşmanın, kalıcı barışa gitmenin, Filistin meselesini artık çözmenin yolu buradan geçiyor.

Kaynak: Star Gazete