Hasan Nasrallah'ın yaptığı hatanın boyutu çok büyük. Ne yaparsa yapsın Suriye halkına karşı işlediği suçu telafi edemeyecek. Bunun yansımalarını da gerek partisi üzerinde gerekse kendisini destekleyenler üzerinde çok yakında görecek. Nefret o kadar büyük ki, artık Arap sokaklarında "Hizbullah" ismi "Hizbuşşeytan" olarak yankılanmaya başladı. Nasrallah'ın bu kibri kanın artık su ile temizlenmeyeceğini gösteriyor. Ya da diğer bir deyişle: Kan, kanı sürüklüyor!
Nasrallah'ın ifadelerine bakılırsa, Hizbullah Filistin direnişini ve Kudüs'ün özgürlüğünü savunmaktan vazgeçti. Onun yerine savaşçılarını güneyden İsrail'in üzerinden çekip, kuzeye Suriyelilerin üzerine göndermeyi tercih etti. Bu ise yıllardır kendisine ve savaşçılarına hem kalplerini hem de evlerini açan, onları koruyup kollayan halka karşı yapılan ihanetin en net göstergesi oldu.
Hizbullah'ın testisi yıllardır kırılsa de hep yeniden yoğruluyordu. Diğerleri de o testiden su içsin, o suyu paylaşsın diye kırılanlar hep tamir ediliyordu. Ama bu sefer Hizbullah'ın Suriyelilere açıktan müdahalesi, testinin bir daha artık yeniden yoğrulmasına imkan vermeyecek şekilde kırılmasına sebep oldu. Nasrallah artık eskisi kadar zeki değil. Bu sefer testisini kimse yeniden yoğurmayacak ve artık kimse o testiden su içmeyecek. Çünkü artık hiç kimse ne onunla ne de örgüyle aynı safta olmayacak. Arkasında ise sadece onurunu kaybetmiş, para derdine düşmüş saf! İran duracak.
Hasan Nasrallah'ın Suriye'deki katliamlardaki pozisyonuna dair itirafı aslında kendi isteği üzerine olmadı. Günden güne ekranlarda boy gösteren Hizbullah militanlarına ait cenaze görüntüleri, Nasrallah'ın bu durumu daha fazla gizleyememesine neden oldu. Bu durum Nasrallah'ın safını belirlemekle kalmadı, aynı şekilde Suriyeli çocuklara karşı yaptığı katliamlarla ideolojisinin ve kahramanlıklarının ne kadar sahte olduğunu da ispatlamış oldu.
Lübnan siyasetini dikkatlice inceleyen hiç kimse, Lübnan halkının Hizbullah milisleriyle bir yakınlaşma içinde olabileceğini söyleyemez. Özellikle de Hizbullah'ın 2008'de Beyrut'u işgal etmesi, yaşam alanlarını tahrip ederek otoritesini silah zoruyla devlet kurumları üzerinde kurmaya çalışması, militanların yollara barikat kurup, havaalanlarını kapatıp adam kaçırma ve öldürme eylemlerinde bulunması, Lübnan halkının gözünde nasıl bir Hizbullah imajının olduğunu anlamaya yetecektir. Beyrut'un işgal süreci Hizbullah'ın, sloganlarıyla Arap toplumunu kandırmak ve utanç verici planlarını yürürlüğe sokmaktan başka bir şey değil. Mezhepçiliği her şeyin üzerine koyarak silahlarını halkına doğru tutması da diktatörlük kokan hedeflerinin bir parçası. "Silahlarımız sadece düşmanlarımız içindir" diye naralar atıp sonra aynı silahları Lübnanlılara doğrultmaları, kimi düşman ilan ettiklerini de hepimize gösteriyor.
Suriye ve Hizbullah'ın İran kontrolünde hareket ettiği herkes tarafından bilinen bir gerçek. İran'ın, Irak'tan başlayıp Suriye ve Lübnan'a uzanan "Şii hilali" hayalini gerçekleştirmek için kanlarının son damlalarına kadar savaşacakları ve otoriteyi zorla da olsa elde etmek için mücadele verecekleri de bilinen bir diğer gerçek. Hasan Nasrallah'ın son açıklamalarıyla da Suriye'deki savaşın Lübnan'a sıçrama ihtimalleri gittikçe kuvvet kazanıyor. Kusayr'da yaşanan çatışmalar ise senaryonun yavaş yavaş uygulanmaya başladığını gösteriyor.
Kusayr'ın her iki devlet için de stratejik önemi var. Esad şu an muhalifleri oradan çıkarmak için var gücüyle çalışıyor. Çünkü Kusayr, Esad'ın Şam'ı sahil kesimindeki güvenliğini koruması için önemli bir kale. Muhalifler de Esad'ın Lübnanlı destekçileriyle irtibatının kopması ve silah akışının kesilmesi için bölgeyi ele geçirmeye çalışıyor. Yani Kusayr'ı kontrolü altına alan taraf, aslında bir bakıma kazanan taraf da oluyor.
Burada önemli bir soru var. Hasan Nasrallah'ın, Hizbullah'ın Esad saflarında savaşa katıldığını açıkça ilan etmesi ve savurduğu tehtidler sadece Suriyelileri mi ilgilendiriyor? Yoksa bu aynı zamanda Tahran'ın bazı bölge ülkelerinde uyuyan devi uyandırma gayreti mi var? Hizbullah'ın yaptığı utanç eylemlerini destekleyen İran'ın uluslar arası toplumun çabalarını boşa çıkarmak ve bölgeyi mezhepçilik ateşiyle yakarak iç savaşı yayma amacı sadece Suriye'yi mi yakacak?
Bir zamanlar savaş bölgesi olarak Lübnan anılırken şimdi rol Suriye'ye geçti. Nasrallah'ın son konuşması ve Esad'ın Hizbullah'ın kanalı olan "El- Menar"a verdiği röportaj, her iki tarafın da ortak paydada buluştuklarını kanıtlıyor. Kısaca, her iki taraf da Lübnan ve Suriye'yi belirsiz bir sona sürüklemekten başka hiçbir hedef taşımıyor.
Suriyedeki savaş daha uzun yıllar sürecek belli ki. Bu topraklar daha uzun yıllar binlerce insanın ölümüne sahne olacak. Esad, Hizbullah ve Devrim Muhafızları, uzun yıllar onlarca katliam işleyecek. İşte bu yüzden Suriye halkını kurtarmak için yapılacak sadece iki şey kalıyor elde: Ya muhalifler güçlü silahlarla silahlandırılacak ya da Uluslararası askeri bir müdahale gündeme getirilecek. Hangisi yapılırsa yapılsın, önemli olan artık bir an önce harekete geçilmesi. Aksi takdirde Suriye halkı daha fazla dayanamayacak!
Kaynak: El Hayat
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız