2009 seçimlerinde Hindistan Milli Kongresi liderliğinde iktidardaki laik ittifak  Birleşik İlerici İttifak (UPA), Hindistan'da büyük bir zafer kazandı. Art arda iki seçim rakip safran ittifakını, farkı daha da açarak mağlup etmek, büyük bir başarıydı ve 1977'de İndira Gandi'nin olağanüstü hal sonrası bozgunundan bu yana ilk kez laiklerin geleceği sağlam görünüyordu.

Bangladeş'te 2008'de Şeyh Hasine liderliğinde laik zihniyetli Avami Ligi'nin (AL) neredeyse sağ kanat dini partileri kırıp geçiren büyük zaferini takiben yavaş ilerleyen karışıklıkların üzerinden uzun süre geçmemişti.

Olağanüstü bir geri dönüşle, Pakistan'da 2008'de Müşerref idaresini geliştirmek için yapılan seçim de kötü yönetim eğilimi ve yolsuzluktan başka, çoğunlukla laik kimliğiyle bilinen PPP liderliğindeki ittifaka tartışmasız bir zafer verdi.

Küçük komşu Nepal'de de 2008'de, laik bir cumhuriyet tesis edileceği taahhüdüyle asırların Hindu monarşisinin resmen kökü kazındı.  Gerçi monarşinin kaderi 2005'teki halk hareketiyle zaten mühürlenmişti.

Sonuç olarak, yeni yüzyılın ilk 10 yılı biterken tartışılmaz bir laiklik dalgasının Güney Asya'da siyasi sınırları silip götürdüğü görüldü. Siyasette itici güç olarak din ile uzun süren bir iştigal sonrasında insanların "artık yeter" dediklerine ve bir alternatif aradıklarına inanıldı.

Ama artık zaman değişti, Güney Asya'daki çeşitli ülkelerde esen siyasi rüzgarların yönü de öyle.

Hindistan'da laik partilerin koalisyonu, yolsuzluklar ve yolsuzlukların hükümette her kademedeki insanlar tarafından berbat bir şekilde ele alınmasından öylesine darbe aldı ki, görev süresinin bitmesine bir sene kala UPA-II'nin başarılarını methetmek imkansız hale geldi.

İktidardaki siyasetçilerin bile bir zamanlar kusursuz olan Manmohan Singh'in artık cansız hale gelen performansına bir son vermek üzere erken seçim seçeneğini düşündüklerine dair son açıklamalarla Hindistan'da laik güçler koalisyonu için gelecek karanlık görünüyor. Bunların tüm kayıpları NDA olarak adlandırılan rakip safran ittifakına kazanca dönüşmeyecekken, insanların bölünmüş bir kararı hem laikler hem de genel olarak ülke için kötüdür.

Komşu Pakistan'da, Navaz Şerif'in Pakistan Müslümanlar Birliği-Navaz (PML-N) partisi daha yeni bir tarihi seçim kazancı elde etti. Nüktedan gazeteci Muhammed Hanif, müstehzi bir şekilde, Şerif'in bisikleti olmayan insanlara havaalanı vaat ederek seçimi kazandığı yorumunu yaptı. Hem dine sıcak bakan partilerin kazançları hem de laik partilerin kayıpları son derece önemlidir. PML-N, yolsuzluk ve kötü yönetim hususunda PPP ile ortak bir geçmişe sahipken, din ve devlet arasındaki ilişkilerde önceki tavrına zıt bir duruş sergiliyor.

Pakistan'daki seçim sonuçlarına daha derinden bakılırsa, iktidardaki koalisyonun son beş senedeki performansı, seçim sonuçları üzerinde Taliban'ın seçimler öncesinde laik partileri hedef olarak seçmesi gibi diğer çoğu faktörden çok daha belirleyiciydi. İnatçı Taliban isyanı ve PPP liderliğindeki hükümetin meseleyi doğrudan ele almaktaki başarısızlığı karşısında, hayalden ziyade tahmin, tersinin olacağından daha az saçma göründü.

Şimdi Bangladeş'teki gürültü ve kargaşa biraz girift ve oldukça sarsıcıdır ama buradan alınacak dersler çok önemli olabilir.

2008'deki seçimlerde Al liderliğindeki ittifakın, 1971 bağımsızlık savaşında savaş suçlularının yargılanacağı taahhüdüyle sağ partilerin köklerinin kazınması göz önüne alındığında, 2009'da Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) kurulması için harekete geçmek oldukça mantıklıydı. Bununla birlikte, mahkeme tarafından yargılamalar yapılması, hükümetin de mahkeme tarafından verilen kararları ele alışı pek örnek gösterilecek bir şey değildir. Cemaat-i İslami liderine idam kararı verilmesine tepki olarak şiddetli protestolar patlak vermesinden hükümetin geçenlerde muhalefete bağlı medya kuruluşlarını kapatma adımı ve halkın kitlesel toplantılar yapmasını yasaklayan kararnameye kadar iktidardaki ittifak,  gelecek seçimler için durumunu sağlamlaştırıyor gibi görünmüyor.

Michel Van Eshas'ın Asia Times Online'daki yazısında gayet yerinde bir şekilde belirttiği üzere, UCM davalarının 'galibin adaleti' olarak algılanmasına müsaade etmek, mahkemenin en büyük yanlışıydı. Aslında, Hefecat-i İslam gibi radikal örgütlerin ortaya çıkışı ve bunların giderek artan nüfuzu, Bangladeş'i laiklerin sadece Bangladeş Milliyetçi Parti ve bir şekilde 1971'deki savaş suçlarıyla ilişkilendirilebilecek Cemaat-i İslami gibi geleneksel dini partilerin inatçılıklarıyla değil, halk desteğine sahip ve 'savaş suçu' lekesi bulunmayan tamamen yeni bir İslamcı türüyle karşı karşıya kaldıkları yeni bir döneme itiyor.

Şaşırtıcı şekilde, ünlü Bangladeşli entelektüel ve analist Ferhad Mazhar, 5 Mayıs'taki 'Dakka kuşatmasını' takiben 6 Mayıs'ta hükümet kuvvetleri tarafından yapılan 'Motijheel katliamı' diye adlandırdığı olaya karşı, korkunç Hefecat-i İslam'ı olumlu bir şekilde tasvir etti. Ama Mazhar, Hefecat'ın 13 maddelik tüzüğünde çoğu maddeyi şahsi olarak müdafaa etmesine (ve sık sık örtmece yapmasına) rağmen, tamamen savunulamaz bir çizgideki iddiasında, -Ahmediyelerin gayrimüslim ilan edilmesi talepleri ve Taliban yanlısı liderlerin harekete dahil edilmelerinde olduğu gibi- zorlu konularda sessiz kaldı.

Hefecat'ın Bangladeş'teki yükselişi hususundaki duruşu ne olursa olsun, Mazhar'ın daha önce İslami faktörün Bangladeş'te siyasete girdiği iddiası  gözardı edilemez. Biz de bu zamanda onun, İslami siyasetin kökünü kazımaya çalışırken Şeyh Hasine'nin aksine bunu daha da ileri boyuta getirdiği gözlemini çürütemeyiz.

Diğer taraftan, Hindistan'da laik siyasi güçlerin, siyasi hesaplar bakımından zor zamanlardan geçtiği görülürken sorumlu bir medya kuruluşu tarafından yapılan son ısırık, görünürde laik devlet kuruluşlarının, seçim sürecinde dini bağnazlığın gölgesinin ortadan kaldırılmasında tam bir başarısızlığını gösteriyor.

Laiklerin nüfuzu kısa vadede bölge çapında azalırken, bunu uzun vadede söylemek için henüz çok erkendir. Mazhar gibi analistlerin sıra dışı iddiaları, ünlü Hindistanlı düşünür Ashish Nandy'nin, ufuk açıcı çalışması 'Laiklik siyaseti ve dini hoşgörünün canlanışı'nda ifade edilen daha geniş kabul görmüş iddialar için ipucudur. Nandy, bu çalışmasında, Batılı olmayan ülkelerde benimsenen her modele uygun tek model laikliğin giderek toplumsal uyumsuzluk ve şiddet gibi sıkıntılara hitap edemez hale geldiği ve paradoksal bir şekilde, halledeceği zannedilen problemleri nasıl kalıcı hale getirebileceği üzerinde durur.

Şimdi, Hindistan'daki laikler, komşu Pakistan'da paralel kötü yönetim sebebiyle laiklerin bozguna uğraması korkusu içindeyken Bangladeş'tekiler de seçim hükümeti konusundaki belirsizlikler arasında kendilerini bekleyen tehlikeli suları görüşüyorlar. Pakistan'da Şerif liderliğinde yeni hükümetin Pakistan'da sayısız problemi daha iyi ele alıp alamayacağı ve ideolojik olarak Taliban'a yakın olmanın bir kıymet mi yoksa onlarla uğraşırken bir yük mü olduğu konusunda şimdilik spekülasyonlar yapmak zordur.

Yine de laiklerin bölgede kısa dönemdeki sıkıntıları gözden kaçırılacak gibi değil. Ülkelerde dine sıcak bakan güçlerin, halka daha pragmatik bir eylem planı sunarak rakiplerdeki nüfuz kaybından istifade edip edemeyeceklerini bekleyip görmek gerekiyor. Önümüzdeki 10 yıl, muhtemelen iki siyasi kamp arasında daha yoğun etkileşim görülecek. Galibi ise şimdiden tahmin etmek zor.

Kaynak: Foreign Policy Journal
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu