Malcolm X, 1964’te Mekke’yi ziyaret ettiği zaman büyülenmişti. O, şehri “zamanın kendisi kadar eski” bulmuştu. Malcolm X, Harem-i Şerif’teki kısmi genişletme inşaatının “Hindistan’da Tac Mahal’in mimari güzelliğini geçeceğini” yazmıştı.
50 sene geçtikten sonra, muhtemelen kimse Mekke’yi eski diye tanımlayamaz yahut İslamiyet’teki en kutsal bu şehri güzellikle ilişkilendiremez. Bu hafta hac ibadeti yapan ziyaretçiler beyhude yere Mekke’nin tarihini aradılar.
Şehre hakim olan mimari yapı, tüm dünyada Müslümanların sembolik odağı Kâbe’nin bulunduğu Harem-i Şerif değil. Hakim yapı, 600 metre yüksekliğiyle dünyanın en yüksek binaları arasında olan çirkin Mekke Kraliyet Saat Kulesi otelidir. Bu, süper zenginlere hitap eden lüks alışveriş merkezleri ve otelleri ihtiva eden dev gökdelenler projesinin bir parçasıdır. Artık şehrin silüetine, şehri çevreleyen engebeli tepeler hakim değil. Eski dağlar yerle bir edildi. Şehir şimdi Disneyland ve Las Vegas’ın bir karışımı olarak dikdörtgen çelik ve beton yapılarla vahşi şekilde kuşatılmış durumda.
Kutsal Şehir’in “muhafızları” Suudi Arabistan yöneticileri ve din adamlarında tarihe karşı derin bir nefret var. Onlar her şeyin yepyeni görünmesini istiyorlar. Bu arada şehirdeki mekanlar, giderek artan sayıdaki hacıları barındırmak için genişletiliyor. 1960’larda 200.000 olan hacı sayısı günümüzde yaklaşık üç milyona çıktı.
Mekke’de tahribatın ilk safhası 1970’lerin ortalarında başladı. Ben de orada buna şahitlik ettim. Geçmişi Peygamber Muhammed’in zamanına kadar uzanan Bilal Camii de dahil olmak üzere sayısız eski bina buldozerlerle yerle bir edildi. Zarif meşrebiyeleri -ahşap kafesli pencereler- ve ince ince işlenmiş kapılarıyla eski Osmanlı evlerinin yerine korkunç görünümlü modern evler inşa edildi. Birkaç sene içinde Mekke, çok şeritli yolları, spagetti gibi birbirine giren kavşakları, şatafatlı otelleri ve alışveriş merkezleriyle “modern” bir şehre dönüştü.
Kalan birkaç bina ve dini ve kültürel açıdan önemli mekan da yakın zamanda ortadan kaldırıldı. İnşası 2012’de tamamlanan Mekke Kraliyet Saat Kulesi, şehirde bin yaşındaki kalan birkaç bina da dahil, kültürel ve tarihi öneme sahip tahmini 400 mekanın mezarı üzerine inşa edildi. Gece yarısı buldozerler geldi ve asırlardır orada yaşayan aileleri yerlerinden etti. Kule, Mekke’yi eşkıyalar ve işgalcilere karşı müdafaa etmek üzere 1780’de inşa edilen Ecyad Kalesi’nin tepesinde bulunuyor. Muhammed Peygamber’in ilk hanımı Hatice’nin evi tuvalet bloklarına dönüştürüldü. Mekke Hilton oteli, peygamberin en yakın arkadaşı ve ilk halifesi Ebubekir’in evinin üzerine inşa edildi.
Kâbe’nin dışında Harem-i Şerif’in merkez kısmı da içinde tarihten bir parça barındırıyor. Orada girift bir şekilde mermere oyulmuş, peygamberin ashabının el yazısıyla yazılmış isimleriyle süslü sütunlar var. Osmanlı sultanları tarafından inşa edilen sütunların tarihi 16. yüzyılın ilk zamanlarına kadar gider. Harem-i Şerif’in iç kısmının tamamıyla birlikte işte bunları yıkmak ve yerlerine ultramodern, halka şeklinde bir bina yapmak için de planlar yapılıyor.
Şehirde dini açıdan ehemmiyeti haiz tek bina, zamanında Muhammed Peygamber’in yaşadığı evdir. Suudiler döneminde bu ev önce hayvan pazarı olarak kullanıldı, daha sonra da halka açık olmayan bir kütüphaneye çevrildi. Ama bu bile radikal Suudi din adamlarına az geldiği için bunlar defalarca evin yıkılması çağrılarında bulundular. Din adamları, hacıların affedilmez bir günah olarak evde Allah’a değil peygambere ibadet edeceklerinden korkuyor. Evin yerle bir edilmesi ve muhtemelen otoparka çevrilmesi an meselesi.
Mekke’nin kültürel açıdan tahribi, şehri kökten bir şekilde değiştirdi. Bağdat, Şam ve Kahire’nin aksine, Mekke hiçbir zaman İslam’ın büyük bir fikir ve kültür merkezi olmadı. Ama o hep, farklı Müslüman mezhepleri ve düşünce okulları arasında tartışmaların alışılmadık bir şey olmadığı çoğulcu bir şehir oldu. Şimdi şehir, İslam’ın tek bir yorumuna müsaade edilen, Selefi Suudi İslamının dışında tüm mezheplerin yanlış olduğu kabul edilen tekilci bir dini varlığa indirgendi. Fanatikler, farklı mezheplerdeki hacıları sık sık tehdit ediyorlar. Geçen sene Michigan’dan bir grup Şii hacı, aşırı unsurlar tarafından bıçaklı saldırıya maruz kaldı. Ağustosta da Amerikalı Müslüman grupların oluşturduğu bir birlik, bu sene hac sırasında korunma sağlanması talebiyle Dışişleri Bakanlığı’na yazılı başvuruda bulundu.
Mekke’nin tarihinin silinmesi, hacılar üzerinde de korkunç etkiler bıraktı. “Hac” kelimesi çaba demektir. Bu, Mekke’ye seyahat, bir dini mekandan başka dini mekana yürüme, farklı kültür ve mezheplerdeki insanları bulma ve onlarla iştigal etme, hacıların bilgi ve manevi tatmin elde ettikleri İslam tarihiyle haşır neşir olma çabasından dolayıdır. Günümüzde ise hac bir paket turdur. Siz orada grubunuza bağlı olarak otelden otele hareket edersiniz ve nadiren farklı kültürler ve milletlerden insanlarla temas kurarsınız. Tarihi, dini ve kültürel açıdan çokluğun kaybolmasıyla, artık hac insanı dönüştüren, hayatta bir kez yaşanan bir manevi tecrübe değildir. Hac artık ibadetlerde sıradanlaşmış hareketler ve alışverişe indirgenmiş durumda.
Mekke İslam aleminin küçük bir kopyasıdır. O şehre olan ve o şehirde olanların, dünyanın her yerindeki Müslümanlar üzerinde derin etkileri vardır. İslam’ın manevi merkezi, artık farklılıklara müsamaha edilmeyen, tarihin bir anlamının olmadığı, tüketimi özendirmenin yaygın olduğu ultramodern, tekli bir yerleşim yeridir. Lafızcılık ve bununla alakalı olarak İslam’ın kanlı şekilde yorumlanmasının Müslüman ülkelerde bu kadar yaygın olması hiç de şaşırtıcı değil.
Kaynak: New York Times
Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya