Halis Çelebi*
Bizi 1971 yılında ziyaret ettiğinde Malik bin Nebi'nin kitaplarından istifade etmiş ilk kişilerden biri de ben olabilirim. Onun yanından bir ay boyunca ayrılmamıştım. Onunla birlikte Beyrut'a gittik, Müslüman'ın Ekonomi Dünyasındaki Rolü adlı kitabının yayınlanması işini takip ediyordu.
Malik Bin Nebi, kalpten Müslüman olan samimi bir düşünürdü, Müslümanların uyanışına ehemmiyet veriyordu. Ancak bilginin gelişimine de vakıf olmuştu.
Afro-Asya adlı kitabında "İnsan yirminci yüzyılın insan bilgisine kattığı bilgilerden habersiz olan insan, kendisini başkalarına boyun eğer hale getirmeden insanlığın arasına giremez." dediğinde ne kadar haklıydı. Meslek olarak elektrik mühendisiydi. Ancak, elektrik mühendisliğinden çok fikri kendisine meslek edinmişti. Fransa sömürgeciliği dönemini yaşadı, onu Müslümanların geriliği üzmekteydi. Siyasi mücadeleye katıldı, Mısır'a siyasi mülteci olarak girdi, kitaplarının bir kısmını ise çok iyi bildiği Fransızcayla yazmıştı.
Malik bin Nebi, Batı medeniyetini bir turist olarak değil bir uzman olarak biliyordu. Birinci eşi, kendisiyle birlikte fikri mücadele vermiş, onunla birlikte oradan oraya kovalamacaları yaşamış Müslüman bir Fransızdı. Cezayir'in bağımsızlığını kazanmasının ardından bir dönem Eğitim Bakanı olarak tayin edildi. Bu adamın düşüncesi, yetir kadar ilgi görmedi. Her Arap ülkesinde siyasi istibdadın bulunduğu gibi Kevakibi'ye ait Tabaiul İstibdad ve Mesariul İstibad adlı eseri de hemen hemen her kütüphanede bulunmaktadır. Bu da sırtında kitap taşıyan eşeklerin taşıdığı kitaplardan yararlanmadığını gösterir. Araplar ümmi bir topluluk olup ne okur ne de yazar, sadece boş şeylerle uğraşır, boşluğun karanlıklarında debelenip durur.
Cezayirli düşünür Malik Bin Nebi, çağdaş Müslüman düşünürler içinde sıra dışı bir tarza sahiptir. Onun düşüncesi ve kitapları, Batı'dan ziyade Doğu'da yaygındır. Cevdet Said onun en Doğu'daki en esaslı talebelerinden biri olarak bilinir.
Onun ortaya koyduğu beş önemli düşünce şunlardır: Hakla görev arasındaki paralel ilişki, gücün nihayeti, tarihe ilişkin bilgi, düşüne ve eşya alemi, sömürüye müsait olma durumu. Bunlardan ikisini basitçe aynı görebilir miyiz?
Ona göre görevini yerine getirene en imkansız şeyler oluverir ve hakkını alır. Haklar alınmaz, ve de verilmez, belki haklar görevi yerin getirmenin doğal bir meyvesidir. Peygamber Efendimiz'in tabiilerine ilk öğrettiği şeş budur. Sahabe (Allah onlardan razı olsun) korku anında görevlerini daha çok yerine getiriyorlar, doyum anında azaltıyorlardı. Siyasi hareketler halkları yolundan saptırarak onlara hak isteme şeklindeki sefil mantığı onlar insanlara aşıladı. Görevler ve haklar arasındaki ilişkiye üç denge hükmetmektedir. Hak ve görevlerin eşit olması durumunda toplum, eşit yapıyı muhafaza eder. Görevlerin artması durumunda toplum yükselir ve uçar. Hakların istenilmeye başlandığı durumda toplum, yavaş yavaş tarihin karanlığına gömülmeye başlar.
Tarihsel bilgi hakkında Malik Bin Nebi, Müslüman toplumun hareketini tahlil etmiştir. Dört aşamalı bir devran söz konusudur. Ruh, akıl, içgüdü ve diriliş. H. 32 senesindeki en büyük savaşlardan biri olan Sıffin savaşıyla birlikte İslam toplumundaki değerler kavramı sarsıldı. Nitekim Akil bin Ebi Talip, "Ali'nin arkasında namaz kılmak dinim için, Muaviye ile yardımlaşmam ise dünyam ve maişetim için daha hayırlıdır" sözüyle bu değerler sisteminin sarsıldığının canlı örneği olmuş oluyordu. Bu, bize İslami vicdanın gerçekle ideal arasındaki yarılmayı haber veriyordu. Bu felaketin sonucu olarak bugüne kadar Cibti ve Tağut'u kucaklayarak aslında o dönemin sıkıntılarını halen yaşamaktayız.
Bin Nebi, sözlerini "Sonra İbni Haldun dönemi geldi. İslam medeniyeti, tamamen ışığını yitirinceye kadar bir çöküş devresine girmeye başlamıştı." şeklinde sürdürüyordu: Bu yüzden o, medeniyetin yeniden dirilişi hakkındaki her şeyi yazdı ve yorumladı. Bunun içinde bütün sanatlar bulunmaktaydı. Müzik hakkında kendisine soru tevcih edildiğinde "Ben meseleye medeniyet açısından bakarım. Medeniyet çöküşe geçtiğinde cılız bir ses çıkar, ruh canlandığında ise melodi olabildiğince tatlı ve canlıdır." diyordu.
Bu noktada o, İslami olmadığı sürece medeniyetin her türlüsünün reddeden köktencilerle anlaşamaz. Örneğin Seyit Kutup, İslam Medeniyeti'ne doğru adlı kitabıyla benzeri bir vartaya düşmüştür.
Ardından Kutup, kitabın başlığını İslam toplumuna doğru şeklinde değiştirmiştir. O, niçin başlığı değiştirdiğini sorduklarında İslam'ın zaten medeniyet anlamına geldiğini söyleyerek cevap vermiştir. Malik bin Nebi de bu yaklaşıma şöyle cevap vermiştir: "Medeniyet, psikolojik telafinin zeki olmayan mekanizmalarıdır."
*Suriyeli Yazar
Dünya Bülteni için çeviren: İslam Özkan