Libya’da yarım yüzyıldan beri ilk kez serbest seçimler yapıldı, ama bu, uzun bir dikta döneminden kurtulan Libyalıların demokrasiye ne kadar hazır oldukları sorusunu da gündeme getiriyor.
Tıpkı Arap Baharı’na sahne olan Kuzey Afrika-Ortadoğu coğrafyasındaki diğer ülkeler için sorulduğu gibi...
Mevcut belirsizlikler nedeniyle bu kritik sorunun yanıtını vermek zor: Ancak -daha önce Tunus ve Mısır’da da görüldüğü gibi- otoriter rejimlerin bir halk hareketiyle devrilmesinden hemen sonra, Libya’da da halka çoğulcu bir düzen içinde yeni yöneticileri seçmek hakkının verilmesi, tarihi bir olay.
Libyalılar bu seçim kampanyasında ilk kez sokaklarda çeşitli partilerin ve adayların afişlerini gördüler, ilk kez farklı sesler duydular ve sonunda ilk kez bir yığın liste arasından kendi tercih ettiklerini oy sandığına attılar...
Bu demokrasiden nasibini almış her ülke için normal bir uygulama. Ama Libya için çok yeni ve heyecan verici bir gelişme...
Aslında çok partili veya çok adaylı bir seçimde sandık başına gitmekle demokrasi kurulmuyor. Yani Libya bu ilk özgür seçimle, demokrasi yoluna sadece ilk “giriş”ini yapıyor. Diğer bir deyişle, “demokrasi denemesi”ne yeni başlıyor.
* * *
Seçilen “Ulusal Kongre”, 14 ay çalışacak olan bir kurucu veya geçici Meclis niteliğinde. Başlıca görevi yeni bir Başbakan atamak ve yeni hükümetin 30 gün içinde iş başına geçmesini sağlamak, ayrıca yeni bir anayasanın hazırlanması için gereken çalışmaları başlatmak...
Meclisteki 200 sandalye bölgelere göre ayrılmış. Batı’nın (Trablus vs) 100, Doğu’nun (Bingazi merkezli) 60, Güney’in (Sahra) 40 sandalyesi var. Libya’nın bu ilk seçiminde, bu kadarcık sandalye için çoğu bağımsız 3500’e yakın adayın ortaya çıkması ilginç. Libya için anlamlı sayılabilecek diğer bir nokta da, kadın aday sayısının (bir kısmı başı örtülü, bir kısmı da başı açık) oldukça yüksek olması...
Kaddafi döneminde baskı altında tutulan (ve bir kısmı tutuklanan) Müslüman Kardeşler, bu kez “Kalkınma ve İmar Partisi” adı altında seçimlere katıldılar. Onun gibi şeriatçı olan El Vatan gibi diğer gruplar da...
Seçimlerin kesin ve resmi sonuçlarının bugün açıklanması bekleniyor. Ancak ilk belirlemelere göre, en çok oy alan grup, birçok ufak partiden ve bağımsız politikacıdan oluşan “Ulusal Güç Birliği” adlı bir bloktur. Kaddafi’ye baş kaldıran ve 7 ay boyunca da geçici başbakan görevini üstlenen Mahmut Cibril’nin bulunduğu bu birlik, liberal bir hareket olarak tanınıyor. Ancak Cibril birliğin böyle tanımlanmasından hoşlanmıyor. “Biz ne liberaliz, ne solcuyuz, biz halkın temsilcisiyiz” diyen Cibril, bu arada “İslami hükümleri de esas saydığını” söylüyor.
Cibril’nin planı, birinci olarak çıktığı takdirde (ki bu kuvvetle muhtemeldir) geniş tabanlı bir koalisyon hükümeti kurmak ve öncelikle ulusal birliği, düzeni ve istikrarı sağlamaktır.
Kuşkusuz Libya’nın buna ihtiyacı vardır. Çünkü açıkçası Kaddafi’nin devrilmesinden sonra, ülke iç çatışmalara ve kargaşaya sürüklenmek tehlikesi ile karşı karşıya gelmiştir. Doğu bölgesi (Bingazi) Batı’nın (Trablus’un) hâkimiyeti altına girmek istemiyor. Ayaklanmayı başlatan Doğu’dakiler, şimdi daha geniş bir özerklik (hatta bazısı bağımsızlık) talep ediyor... Ayaklanma sırasında çarpışanlar, silahlarını bırakmayı reddediyorlar. Bu da ciddi bir güvenlik sorunu yaratıyor. Aşiret kavgaları da kargaşayı büsbütün körüklüyor.
Halk hareketi özgürlük ve demokrasi için yapıldı. Ancak diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi Libya’da özgürlük birçok eski istekleri, ihtirasları ve sürtüşmeleri yüzeye çıkarıyor...
Libya demokrasi yoluna “giriş”ini yaptı, ama şimdi ortaya çıkan sorunları yeni demokratik düzen içinde nasıl halledeceğini öğrenmesi gerekecek...
Kaynak: Milliyet