Türkiye'deki başörtüsü tartışmaları, laiklerin özgürlük söyleminin sınırını ortaya koydu. Diğer yandan, İslam âleminin yaratıcılığa ihtiyacı var
Bu hafta üç din temelli konu kamuoyunu meşgul etti: Türkiye'deki başörtüsü tartışmaları, geçmişte İslam'ı seçmiş birçok Mısırlı Hıristiyan'ın yargı kararıyla dinlerine dönmeleri ve Anglikan Kilisesi Başpiskoposu'nun, bazı şeriat hükümlerinin Britanya'da uygulanmasına dair açıklamaları.
Din kadar insan ve toplumla da ilişkili olan bu konular, bir dizi soruyu gündeme getiriyor. Örneğin, kimlik, özgürlük ve özgürlüklerin toplumsal ve dini açıdan kutsal sayılan olgularla ilişkilerini ele alalım. Demokrasinin dindarlaşmaya yönelik tutumunu, modernleşme bağlamında sunduğu laikliğin 'öteki'ni 'kuşatma' gücünü ve aşırı laikliğin toplumun özgürlüklerini engelleme boyutunu da ele alalım.
Türkiye'de laik kurum geçmişte kadının başörtüsü takma özgürlüğüne karşı saldırgan bir tavır aldı. İslamcılar iktidara ilk geldiğinde (Erbakan hükümeti), kadına giyim özgürlüğü getirecek bir yasa çıkarmaya çalıştığı zaman karara karşı konulmuştu. Şimdi AKP hükümeti, başörtülü öğrencilere başkalarını örtünmeye zorlamaksızın üniversiteye girme olanağı verecek tasarıyı geçirdi. Müslüman Türk halkının çoğunluğunun talebinin bu yönde olmasına rağmen, aşırı laikler ayağa kalktı, Atatürk'ten yardım isteyip sokağa dökülmekte ısrar ettiler, kararın geçersiz sayılması için Anayasa Mahkemesi'ne başvurma tehdidinde bulundular. Bu, laiklerin demokrasi ve özgürlüğe inançlarının boyutunu gözler önüne seren anlaşılmaz bir durum. Maalesef söz konusu özgürlük söylemi boşmuş. Ayrıca bu laik tepki, Türk halkının İslami kimliğini hatırlatan herhangi bir İslami görüntüye yönelik tam bir reddi ortaya koyuyor.
Mısır'daysa yargı, Müslüman âlimlerin mürtedlik -dinden dönmeyle- ilgili kararını aşarak, İslam dinini seçmiş bazı Hıristiyanlara asıl dinlerine dönme izni verdi. Mürtedlik bazı din âlimleri tarafından dini ve siyasi temelde değerlendiriliyor. Dini bir suç olduğu için kulla rabbi arasındaki ilişkiler temelinde ele alınması gerekiyor, dolayısıyla dinden çıkana dünyevi bir ceza öngörülmüyor. Ancak, siyasi bir suç sayılırsa, toplumun güvenliğini etkilediği, kutsal olgularını karaladığı ve özgürlüğe tecavüz ettiği için failinin cezalandırılması öngörülüyor. Fakat Mısır yargısının kararının bir başka sosyal boyutu daha var. Karar, bu kimselerin dinlerine dönüşünün Mısır gerçekleri çerçevesinde topluma daha az zarar vereceğine dayanıyor.
Anglikan Kilisesi Başpiskoposu'nun açıklamalarıysa, dini toplum ve
hukuktan ayırmaya çalışan bazı toplumların yaşadığı boşluğun itirafı bağlamında anlaşılabilir. Ayrıca, İslam medeniyetiyle diğer medeniyetler arasında köprü kurulması için yeni bir kapı açabilir. Yanı sıra, Müslümanlarla içinde yaşadıkları toplumlar arasındaki gergin ilişkilerin tamir edilmesi ve sağlıklı vatandaşlığın derinleştirilmesi için tarafların ortak değerlerden yararlanmasına destek olabilir.
Bu üç konu ve diyalog bağlamında yaşanan gelişmeler, bizleri bir kez daha bilinçli ve etkili bir İslami söylem ortaya koymaya, kanıt ve ikna yoluyla başka fikir kalelerine girmeye, İslam'ı donukluktan etkinlik ve yaratıcılığa çıkarmaya sevk ediyor. Yaratıcılık medeniyetin asıl kaynağıdır ve Müslümanların bugün bunu çok iyi düşünme olanağı var.
Kaynak: Radikal