Önceki gece (08 06 2007) genelkurmay sitesine konulan yeni bir Basın Açıklaması ile siyaset tartışmaları yeniden kızıştırıldı. Özellikle de (Madde 3: “Türkiye Cumhuriyeti, ulusal ve üniter yapısının, çağ dışı bir yapı olduğunu düşünen bir yaklaşım ile karşı karşıyadır. Ulusumuzun bu tehlikeli yaklaşımı fark etmek zorunluluğu vardır ve olmalıdır.” , Madde 6: “Türk Silahlı Kuvvetlerinin beklentisi; bu tür terör olaylarına karşı, yüce Türk milletinin kitlesel karşı koyma refleksini göstermesidir.” 3. ve 6. maddeleri ilginçtir. Kapalı ve muğlak oluşundan kaynaklanan açık bir kışkırtmayı davet eden bu ‘basın açıklaması’ gerçekten emir komuta zinciri çerçevesinde mi konulmuştur, yoksa yine korsan bir şekilde mi konulmuştur; tartışılmaya açık bir durum arz ediyor. 27 Nisan’da olduğu gibi bu bildirinin dili de berbat durumdadır. (Bildirinin dili için Dünya Bülteni yazarlarından M. Sait Yakut’un ‘yeni muhtıranın yarattığı endişe’ adlı yazıya bakılabilir)
Son günlerde başlayan askeri hareketlilik güneydoğu da olduğu gibi kuzey Irak’ta da operasyonel bir şekilde sürdürülmektedir. Ama Tunceli ve Ankara gibi yerlerde yapıldığı bilinen PKK saldırılarının neden gösterilmesi ilginç bir durumu içermektedir. Sınırın içerilerinde meydana gelen bu terörist saldırılar aynı zamanda bir güvenlik zaafını ve istihbarat eksikliğini göstermez mi?
Yoksa mesele güvenlik sorunu olmaktan çok yeni döneme uygun siyasi düzenlemeler gerçekleştirme adına mı gerçekleşiyor bütün bu olan bitenler?
Ne zaman bu halk adam yerine konularak atılacak siyasi adımları halka söylenecek? Mümkün görünmüyor!
Amaç zaten halktan siyaseti gizlemektir.
Gerçekten yazık!
Olası bir Kürt-Türk savaşından kim faydalanacak acaba?
Bölgenin en istikrarlı devletini istikrarsızlık abidesine çevirerek cumhuriyet mitinglerinde aleyhte sloganlar atılan güçlerin ekmeğine yağ mı sürülmek istenmektedir? Soruların peş peşe gelmesinde elimizde kesin bilgilerin olmamasından neşet ediyor. Ancak gözümüz ve kulağımız o kadar bilgi bombardımanına tabi tutuluyor ki neler olup bittiğini sorgulamak durumunda kalıyoruz. İş işten geçtikten sonra yakınmanın anlamı yok!
Hepimiz meydana gelen terör eylemlerini bütün gönlümüzle lanetliyoruz! Ancak aynı topraklar için verdiğimiz şehitlerin sayısını (çokluğundan) bilmediğimiz halde uluslararası güçlerin oyuncağı durumundaki bir örgütün yaptıklarından kalkarak (ki bunun ne kadar kendi inisiyatiflerinde olduğu tartışması bir tarafa) 1000 yıldan beri birlikte bu toprakların havasını soluyan, bu topraklar için şehit düşen insanların düşman olması kabul edilebilir bir durum mudur?
Cumhurbaşkanlığı seçim süreci ile birlikte başlayan Türkiye’deki gergin ortam giderek kızıştırılarak artırılmaktadır. Ve bu arada düşmanların sayısı çoğaltılmaktadır. Bu açıktan bir şekilde ifade edilmese de bu ülkede İslamcı ve Kürt olmak baştan itibaren düşman kategorisine girmek demek olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu çatışmacı ve modernleştirici zihniyetin yarattığı toplumsal cinnet hali gerçekten korkutmaktadır. Düne kadar iyi bir huzur ortamı varken bugün artık huzurlu günlerin yerini endişeye ve hatta korkuya bıraktığını gözlemleyebiliriz. Ve halen ısrarla bu çatışmacı zihniyetin devamı için adımlar atılması gerçekten ürkütücü olmaktadır.
Piyasada bir sürü siyasi komplo teorileri havada uçuşmaktadır. Genelkurmayın da dâhil olduğu Ak Partiyi çökertme siyasetleri de tartışılıyor. Çünkü artık gizleme gerçekleşmiyor. Bazen bilerek, bazen de istenç dışı konuşulanlar, tartışılanlar açığa çıkmaktadır. Bütün bilgi kirliliğine rağmen millet sağduyusu ile meydana gelenleri kendi mantığı çerçevesinde değerlendirebilmektedir. Bunu hesaba katmayan siyasi organizatörler kaybetmeye mahkûmdur!
Evet, ben İslamcıyım ve kendimi hiçbir zaman bu ülkenin düşmanı olarak düşünmediğim gibi dün bu ülke ve vatan için canını veren dedem gibi bende gerektiğinde rahatlıkla canımı verebilirim. Ancak dedem bu toprakların kurtulması için canını vermişti. Peki, ben kim ve ne için vereceğim canımı?
Bütün bu çatışmacı psikolojik savaşa rağmen hala bu ülkede Kürtler ve Türkler birbirlerine kız verip evlenebiliyorlarsa, bu kurtuluş umudunu diri tutmamız için önemli bir tutamaktır. Çatışmacı psikolojinin halk nezdinde itibar görmemesi birliğin vazgeçilmez şartıdır.
İnatla ve ısrarla kimden ve nerden gelirse gelsin terörün her türlüsüne karşı dururken topraklarımızda düşmanlığa pirim vermemeliyiz. Hegemonik güçlerin politik manevralarına araç olmayacağımız gibi gerçek gücün; yani halkın ve milletin siyaset sahnesine çıkmasının yollarını araştırmalıyız.
Milletin devreye girerek kaderini eline alması elzemdir!
Milletimize ve topraklarımıza göz koyan gâvurlara gereken cevabı millet verecek kudrete sahiptir. Ama bunu birbirimizle savaşarak yapmayı kabul etmemiz mümkün değildir. Dün kardeşlik ne anlam taşıyorsa bugünde bu kardeşlik aynı anlamı taşımalı ve bunun siyasi ve sosyal politikalarını gerçekleştirmeliyiz… Birbirimize yönelik boş güvensizlik sendromlarına son vermeye başlayarak ilk adımı atabiliriz…
Türkiye deki siyasetin zeminin boş olduğunu değişik vesilelerle tarihi akışı içinde dile getirmeye çalıştık! Bu siyasetsiz siyaset ile varılabilecek bir yerin olmadığı aşikâr olmuştur. Aydınlar, gazeteciler, sivil örgütler ve onların öncü kadroları bu siyasetsiz siyaseti bir an önce ortadan kaldırarak siyaseti halkın gözü önünde gerçekleşen bir zemine taşımaları tarihi bir vebaldir…
İslamcılara düşen sorumluluk daha büyüktür! Çünkü onlar bu toprakların harcıdır, çimentosudur. Onlar asla ayrılığı ve düşmanlığı kabul edemezler. Kardeşlik ekseninde bütün yaşam tarzlarının barış içinde yaşaması için gereken hareketliliği tartışmalıdır. Gerçekten geç kalınmaktadır. Sosyal mühendislikler ve siyasi mühendislikler birlikte harekete geçiriliyor ve insanlar koyun gibi güdülmeye çalışılıyor.
Dikkat lütfen dikkat!
Geri dönülmez bir düzeye gelmeden ordusuyla, siyasal partileri ile, bürokratik güçlerle, ekonomik güçlerle bu ülke hepimizin ise birbirimize sadakat ve merhamet etmek zorundayız…
Aklın, mantığın, sağduyunun, merhametin kazanması dileği ile…
Birinin kaybı hepimizin kaybıdır! Bu gerçeği bir kez daha hatırlatmak elzem hale gelmiştir…
Bahse konu olan bildiri:
TARIH : 08 HAZİRAN 2007
1. Sayın Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar BÜYÜKANIT, 12 Nisan 2007 tarihinde yapmış olduğu basın toplantısında, terörün Mayıs 2007 tarihinden itibaren tırmanacağını, kamuoyuna açık bir şekilde açıklamıştır. Son günlerde ortaya çıkan terör olayları, bu açıklamaların gerçekçi olduğunu göstermiştir.
2. Bu terör eylemleri, aynı zamanda bölücü ve ırkçı terör örgütünün gerçek niyetini de çok açık bir şekilde ortaya koymuştur.
3. Her fırsatta, yurt içinde ve yurt dışında barış, özgürlük ve demokrasi gibi insanlığın yüksek değerlerini, terör örgütüne paravan olarak kullanan kişi ve kuruluşların, bu olayların gerçek yüzlerini görme zamanı artık gelmiştir.
4. Türkiye Cumhuriyeti, ulusal ve üniter yapısının, çağ dışı bir yapı olduğunu düşünen bir yaklaşım ile karşı karşıyadır. Ulusumuzun bu tehlikeli yaklaşımı fark etmek zorunluluğu vardır ve olmalıdır.
5. Ortaya çıkan ve giderek artan terör eylemleri, bu tür düşüncelerin ve bunları dolaylı veya doğrudan destekleyenlerin çarpık düşüncelerinin çok açık bir göstergesi olduğu şüphesizdir.
6. Türk Silahlı Kuvvetleri, terörle mücadele konusunda sarsılmaz bir kararlılığa sahiptir ve bu tür saldırılara gereken cevabı vereceği tartışılmaz bir gerçektir.
7. Türk Silahlı Kuvvetlerinin beklentisi; bu tür terör olaylarına karşı, yüce Türk milletinin kitlesel karşı koyma refleksini göstermesidir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.