Türbanı tek özgürlük göstergesi olarak sunan cenahın sanki örtülü bir sansür uygulayarak yok saydığı 'türbanlı kadınlar bildirisini' sadece Taraf Gazetesi'nin manşetinde gördüm...
Bir de Ferai Tınç'ın yakıcı bir çığlığı anımsatan cümleleriyle başlayan köşesinde okudum:
'Türban tartışmasında üslup öyle sertleşti ki, kadınların sesi, erkek üslubunu kullanmadıkça neredeyse hiç duyulmaz oldu.
Ben bu karmaşada yüreğimi açabileceğim bir ses duydum.
Aralarında bir ya da ikisi dışında kimseyi tanımadığım bir grup başı örtülü kadının sesi bu.
Mesaj kutuma düşen açıklamalarında, 'Söz konusu özgürlükse hiçbir şey teferruat değildir' diyorlar.
'Başını örttüğü için ayrımcılığa uğrayan kadınlar olarak tüm samimiyetimizle açıklıyoruz ki, üniversitelere başımızı örterek girmekle mutlu olmayacağız ta ki' dedikten sonra sıralıyorlar.'
***
Aralarında Ak Parti kurucularının da bulunduğu altı yüzü aşkın kadının ' [email protected]' adresine girerek imzaladığı bildiride sıraladıkları şunlar:
'Kürtlerin ve ötekileştirilenlerin kendilerini bu ülkenin asli unsuru hissetmesi için gereken hukuki ve psikolojik ortam oluşturulmadan.
Acımasızca işlenen cinayetlerin gerçek sorumlularına ulaşılmadan, 301 davalarını bitirecek düzenleme yapılmadan.
Azınlık vakıflarının üzerinde pişkince oturanların rahatları bozulmadan.
Alevilerin ibadetini kültürel aktivite, ibadet evlerini de kültür merkezi olarak görmekte ısrar etmekten vazgeçilmeden.
Üniversitelerden sudan sebeplerle atılan arkadaşlarımız geri dönmeden.
Yasakçı zihniyet bize ne zaman, nerede ve nasıl örtüneceğimizi dayatmaktan vazgeçmeden.
Üniversitelerin bilimsel özgürlüğünün önündeki en büyük engel YÖK kalkmadan.
Kısacası 12 Eylül darbe anayasasını esamesi okunmayacak şekilde ortadan kaldırıp yeni sivil bir anayasa yapılmadan mutlu olamayacağız...'
***
Özgürlükçü kadınlar bildirisini kendi köşesinden imzalayan Ferai Tınç da gerekçesini şöyle açıklıyordu:
''Söz konusu özgürlüklerse hiçbir şey teferruat değildir' diyen bu sese kendi sesimi de katıyorum.
Türkiye'yi, tutuculuğun karanlık dehlizlerine çekmek isteyen din referanslı siyasi yapılanmaya karşıysak; gericilerin dini bayrak yapıp, özgürlükleri kısıtlamasından endişe ediyorsak; hak hukuk nutukları atarak türbanı üniversite özgürlüğüyle bir tutmasının demagoji olduğunu görüyorsak, o zaman özgürlükleri bir bütün olarak ele almak zorundayız.
Taassupla, gericilikle başa çıkmanın tek güvencesi var. Özgür zihniyet ortamını yaratmak.
Bu olmadan, yarım yamalak düzenlemelerle yola devam etmemiz mümkün değil artık.'
***
Özgürlükçü kadınlar gibi düşünenlere bir kaç gündür en büyük küfür, hakaret ve tehdit nereden geliyor?
Ankara siyasetini pusula yapıp, iktidar değneğinin gösterdiği kadarını sessiz bir teslimiyetle kabul etmemiz gerektiğini bağıran 'kurşun asker korosundan' gelmekte...
Kemalist rejimin tek sesliliğini aratmayan bir faşizmle, demokratikleşmenin önünün açılmasında 'yöntem' eleştirisine bile inanılmaz bir tahammülsüzlükle yaklaşanlar, bunu bir de 'özgürlükler' adına yaptıklarını söylemezler mi?
Kendin gibi olamayacaksın...
Özerk olamayacaksın...
Bağımsız olamayacaksın...
Siyasetçi kadar var olmayı kabulleneceksin.
Kabullenmezsen kurşun asker korosu devreye sokulacak.
Yöntem eleştirisine inanılmaz bir utanmazlıkla saldıracaklar.
Siyasetçilerin ve onların taifesinin özgürlük anlayışı bu işte...
***
İktidarın siyaseti kadar 'özgürlükle' yetinmemizi dayatan siyasetçilerle kurşun asker korosundan şimdi bir hamle daha gelirse şaşırmayacağım.
Ne mi?
Özgürlükleri bir bütün olarak talep eden türbanlı kadınlara da sövüp saymaları, onunla yetinmeyip tehdit etmeleri.
Tabii bunu yaparlarsa, Ankara siyasetinin tıfıl korosu olarak değil 'özgürlükler' adına yapacaklar.
Sahtekarlığın sonu yok çünkü...
İnanç özgürlüğünün yanına fikir özgürlüğünü ekleyen o altı yüz kadın 'özgürlükçü'...
Biz, türbanı da diğer özgürlükleri de o kadınlarla birlikte savunacağız.
Özgürlüklerin sınırlarını 'siyasal iktidarın' işaretleriyle belirleyen kurşun askerlerle değil.
Kaynak: Star