Geçen günkü 301 ile ilgili yazım üzerine Sami Selçuk bir not göndermişler..
Aslında o yazıyı yazdıktan sonra, yasa eğer tümden kaldırılmayacaksa, şu şekilde bir ara çözüm olabilir diye, dava açılması için zorlaştırıcı bazı önerilerde bulunmuştum.
Aslında bu oportunistçe bir yaklaşımdı.. Günü kurtarmaya dönük, tamamen politik bir tutum.
Pragmatik, "def-i mazarrat" kabilinden, geçici, ara bir çözüm. Ama bunu yaparken hukuku politik pazarlıklara, günübirlik çıkarlara feda ediyoruz.. Bugünü kurtarma adına ilkelerimizi ve geleceği feda edemeyiz..
"Telefonla evlenen telgrafla boşanır" misali, bu şekilde bir ara çözüm, toplumun üzerinde, her zaman gölge gibi takip eden bir korku bulutuna sebep olur. Çünkü yarın kritik bir günde birileri de devlet, rejim, güvenlik bahanesi ile bu yasayı farklı bir şekle dönüştürebilir.
Korkularla hukuk inşa edilmez.
Ama Yargıtay başkanının bile yargıçların devletten, rejimden yana taraf olduğunu/olması gerektiğini söylediği bir dönemde, Sami Selçuk'un söyledikleri birileri için tehlikeli bir fanteziden öte bir değer taşımasa da, gerçek apaçık ortada..
Selçuk diyor ki: "301. MADDE, SALT HUKUKSAL NİTELİKTE BİR KONUDUR. EN İYİ DÜZENLEME NASIL OLMALI SORUSUNA YANIT ARARKEN, ULUSAL DUYGULARLA KONUYA YAKLAŞILMAMALI, HUKUK BİLİMİ DEMAGOJİYE KURBAN EDİLMEMELİDİR. BU TÜR YAKLAŞIMLARLA ÖNEMLİ BİR KONUNUN ÇİRKİNLEŞTİRİLMEMESİ İÇİN HERKESİN DİKKATLİ, SAĞDUYULU OLMASI GEREKTİĞİ İNANCINDAYIM."
Bakın, "korku" ile hukuk üretilmez.. Önce güvenlik değil, önce hukuk.. Adalet yoksa barış da yok. Barış yoksa güvenlik de, özgürlük de olmaz..
"Adalet mülkün temelidir" diye boşuna denmemiş.
Şimdi mahkeme duvarlarında bir ileri zekalı (?!) çıkmış, "Adalet devletin temelidir" demiş.. Yok canım, mücerret planda adaleti devletle temellendiremezsiniz.. "Adalet devletin temeli olmalıdır" diyebilirsiniz, ama onu da niye devletle sınırlandırıyorsunuz ki, adalet mülkün, yani sahip olunan herşeyin temelidir.
Bir ileri zekalı (!?), "mülk" deyince, Osmanlıca bu "Devlet" demektir diye düşünmüş olabilir.. Hani bizim laikçiler, Osmanlı'da Hazine'nin padişahın mülkü olduğunu zanneder ya! Herhalde oradan yola çıkmış olabilirler.. Oradan çıkıp "Adalet devletin temelidir" diye Türkçeyi Türkçeye tercüme etmiş (sadeleştirmiş) olabilir..
Sahip olduğunuz mal, makam, statü, her şey eğer adalet temeli üzerinde değilse gayrimeşrudur demektir bunun anlamı.. Adalet, hukuk, bu anlamda bu meşruiyetin temelidir.
İşte Şeriat da tam bu anlama gelir.. Şeriat "Hukuk" demektir bu anlamda. "Şeriata uygunluk" hukuka uygunluk demektir.. Onun içindir ki "Şeriatın kestiği parmak acımaz" denir. Her zaman, yargıcın ya da mahkemenin kestiği parmak acımaz anlamına değil. Hitler'in, Musolini'nin, Stalin'in ve onun izinden gidenlerin yasaları uyarınca, yargıçlarının kestiği parmak her zaman ve daha da fazla acır.. "Gayrimeşru" dediğiniz şey, "şeriata/hukuka uygun olmayan şey" demektir..
Sami Selçuk'a göre, "HÜKÜMETİN GETİRDİĞİ DÜZENLEME VE GEREKÇESİ BENİMSENİRSE, HUKUK FAKÜLTELERİNE VE HUKUK BİLİMİNE GEREK KALMAYACAKTIR."
Siyaset adına hukuk katledilmemeli..
Bugün ancak bu kadar yapabiliyoruz derseniz, ona bir diyeceğim yok.. "Daha az kötü" olmayı içinize sindiriyorsanız buyurun..
Bu yasa hukuk sistemi içinde yer aldığı sürece, yargıçlar kendilerini devletin ve rejimin bekçisi olarak görmeye devam edeceklerdir..
En büyük bela da budur.. Onun için kesinlikle bu yasanın hukuk adına çöpe atılması gerekir..
Bu ve benzer yasaların varolduğu ülkelerde, "hukuk devleti"nden söz etmek o kadar kolay değildir.
Konuyu sadece bir kaz yazarın, fikrinden, devlete, kamu görevlilerine yönelik eleştiri dolayısı ile hapse girme ihtimali olarak görmeyin, bu tür bir yasa o ülkedeki yasa ve yargının temel mantığını ortaya koymaktadır.. Yani, bir dindar için ameli/itikadi ayırımını düşünürseniz, hukuk devleti açısından itikadi öneme sahip bir konudur diye bakmak gerek.
Bu mantıkla hareket eden bir yargıç, sonuçta devlet ve rejim için tehlikeli gördüğü birini cezalandırmak için bir bahane bulur..
Bu yasa varolduğu sürece toplum tehdit altındadır demektir.. Bir kişiye yöneltilmiş bir haksızlık, bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir.
Bizatihi bu tehdidin varlığı, özgürlüklerin katledilmesi için yeter sebeptir. Bu yasa işletilmese bile, varlığı hak ve hürriyetlere yönelik bir tehdit anlamına gelecek ve otosansür yolu ile insanlar baskı altına alınmış olacaktır..
Böyle bir yasanın olduğu bir ülkede Sami Selçuk'un dediği gibi, hukuk fakültesine ne gerek var?.
Bu yasayı çöpe atın, yoksa demokratikleşme adına yaptığınız değişikliklerin pratik hayatta karşılığını görmek o kadar kolay olmayacaktır..
301, kalp damarlarında tıkanıklığa sebep olan, nefesimizi kesen bir yasa tortusudur ve Türkiye bu kamburdan kurtulmalıdır..
"Devleti koruyalım" derken milletin sesini kısmayın.. Unutmayın ki devlet millet için, milletin hak ve özgürlüklerini korumak için vardır. Bunun aksi tutum ve davranışlar, beyanlar, işlemler; devletin, anayasa ve yasaların, bürokrasinin varlık ve meşruiyet temellerine suikast anlamı taşır..
Kanun devleti ile hukuk devleti arasındaki fark burada gizlidir.. Devlet ve rejim kutsal değildir.. Millet devlet için değil, devlet millet için vardır.. Belli bir toprakta yaşayan bir halk, bir toplumsal sözleşme ile devleti kurar. İnsanların devlete sadakatları, dinleri ve temel hak ve hürriyetlerine, kutsallarına sadakatlarından daha üstün değildir, olamaz.
Hukuka uygun olmayan yasa suç aletidir.
Selam ve dua ile..
Kaynak: Vakit