Körfez ülkeleri, Ortadoğu'yu bir nükleer yarışa sürüklemenin ne kadar uzağında? Aralık 2006'da Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkelerin bir nükleer araştırma programı kurma kararları göz önüne alındığında bu gayet meşru bir soru niteliği taşıyor. Bu noktaya kadar Körfez ülkeleri nükleer enerji kullanmayı hiçbir zaman ciddi biçimde düşünmedi. KİK üyelerinin büyük kısmı nükleer silahların yayılmasını önlemeye yönelik anlaşmaları imzalamış durumda. Altı ülkenin beşi, Küçük Miktarlı Protokol adı verilen sınıfa dahil, ki bu neredeyse sıfır nükleer faaliyeti ifade ediyor. Bu yüzden de bir nükleer araştırma programı başlatmak yönündeki karar, geleneksel KİK politikasından büyük bir kopuş anlamına geliyor ve Körfez'deki değişen siyasi manzaraya ve güvenlik ortamına karşı yeni bir tutumun işaretini veriyor. Neden basit. İran'ın nükleer programını genişletmesi ve son yıllarda İran yönetiminin buna eşlik eden kabadayıca tavrı, KİK liderliğinde derin bir endişe yarattı. Bunun bir sonucu olarak konsey, nükleer silahlara sahip saldırgan bir komşunun yol açabileceği tehdite karşı kendi bölgesel inisiyatiflerini geliştirme arayışına girdi.Irak'a müdahalesi sabır taşırdı KİK'in nükleer program oluşturma kararı uluslararası toplumca ciddiye alınmalı. En üst liderlik düzeyinde alınan ve bütün Körfez yönetimlerinin tam anlamıyla destek verdiği bir karar bu. İkincisi, bütün üye ülkeler arasındaki ortak bir program olmasından dolayı da programa lojistik ve mali destek sorun teşkil etmeyecek. Üçüncüsü, karar bir zorunluluktan kaynaklandı; zira KİK ülkeleri artık İran'a seyirci kalamayacaklarını hissediyor. Nükleer teknoloji konusunda aranın açılmasına ve İran'ın bölgedeki statükoyu değiştirebilecek bir egemen güç olarak ortaya çıkmasına göz yummak istemiyorlar. O nedenle Körfez'deki güvenlik ortamındaki istikrarsızlığın muhtemelen süreceği göz önüne alındığında, KİK ülkeleri nükleer enerji geliştirme kararını hayata geçirmek ve projenin başarısını güvence altına almak için gereken mali ve insani kaynakları seferber etmek yönünde bastıracaktır. Konsey'in niyeti İran'la bir nükleer yarışa girmek değil; daha ziyade stratejik bir karar ve Körfez ülkelerinin Tahran'a nükleer programına ve Irak'a müdahalelerine seyirci kalmayacağı yönünde bir mesajı söz konusu. Ayrıca KİK'in bölgesel ittifakları kendi lehinde dönüştürme isteğinin de göstergesi. KİK'in İran'la bir çatışmaya girmemek konusunda samimi olduğu, Tahran'a uzlaşma yönünde el uzatıldığı 2005'ten bu yana açıkça ortada. Abu Dabi zirvesinde KİK Genel Sekreteri Rahman Attiye, ilk kez Körfez'i kitle imha silahlarından arındırmayı amaçlayan bir girişimden söz etti ve bu girişime Irak, İran ve Yemen'i katmaktan dem vurdu.UAEK'yı yanlış bilgilendirdi Körfez'in kitle imha silahlarından arındırılması fikri yeni değildi. Girişimle ilgili yeni olan şey, bölgesel bir yaklaşıma dayanmasıydı: Güvenlik işbirliğini dokuz Körfez ülkesinden başlatarak bu düşüncenin, İsrail de dahil, bütün Ortadoğu'ya yayılması öngörülüyordu.Bölgesel işbirliği fikri, KİK'in tehdit algısının diğer Arap ülkelerinden farklılık arz ettiği yargısından kaynaklanıyordu. Coğrafi yakınlıktan dolayı KİK ülkeleri İran'ı doğrudan bir tehdit olarak görürken, Mısır veya Fas gibi ülkeler söz konusu tehdidi daha az acil algılıyordu. Bu yüzden KİK ülkeleri güvenlik işbirliğinin ortak çıkarları ve tehdit algılarını paylaşan ülkeler arasında daha etkin olacağı kanısındaydı. Üye ülkelerin niyeti, Ortadoğu'nun kitle imha silahlarından arındırılması hedefine zarar vermek değildi. Tam tersine, KİK liderliği Körfez'in bir kez kitle imha silahlarından arındırılması halinde, bunun diğer Arap devletlerinin de katılacağı daha geniş bir bölgesel güvenlik düzenlemesinin köşe taşı olabileceğini varsayıyordu. Ayrıca KİK'in nükleer araştırma başlatmak yönündeki açıklaması, Körfez'i kitle imha silahlarından arındırma girişimiyle de çelişmiyor. Tersine, KİK'in yaklaşımı barışçıl bir nükleer program için araştırma ve geliştirmeye imkân tanıyor, böylece askeri bir amaca sahip olmayan bütün üye ülkelere hukuki bir çerçeve ve güvenceler sağlıyor. Bu yüzden de KİK ülkeleri, karşı çıkılanın İran'ın nükleer programı değil, İran'ın tutumu ve güvenlik güvenceleri vermemesi olduğunu açıkça beyan etti. Neticede, karmaşık nükleer tesisler üzerinde çalıştığı ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na (UAEK) yanlış bilgi verdiğinin ortaya çıkmasından sonra İran'ın niyetleriyle ilgili kuşkular ortaya çıktı.Uzlaşmaya yanaşmıyor Körfez ülkeleri hâlâ İran'la işbirliğine ve onu Körfez'in kitle imha silahlarından arındırılması girişiminin parçası olarak kabul etmeye niyetli, fakat bu ancak İran'ın UAEK'yla tam açıklığa ve işbirliğine dayalı bir ilişki yürütmesiyle mümkün. İran bu girişimle ilgilendiğini resmen ilan etti. Ancak bu açıklamanın güvenilirliği kuşkulu. İran, KİK ülkelerinin böyle bir girişimin bölgesel çapta İsrail'i de içine alabileceği yönündeki yaklaşımını benimsemedi. İlerleyen görüşme sürecinde İranlı yetkililer, söz konusu girişime katılmak için İsrail'in nükleer silahlardan arındırılmasını şart koştu ve bunun işleri çıkmaza sürükleyeceğini gayet iyi biliyorlardı. KİK ülkeleri Körfez'de böylesi bir uzlaşmaya hazırken İran niye buna yanaşmıyor? Akla gelen tek şey, İran'ın aslında böyle bir uzlaşmaya ciddi şekilde niyeti olmaması. Paradoks şu: İranlılar, herhangi bir bölgesel güvenlik yapısının ön koşulu olarak 'kapsamlı güven artırıcı önlemler' ve 'dış güçlerin müdahale etmemesini' talep etti, ancak bu koşulların altını oyan bizzat kendileriydi. Mevcut manzaranın ciddiyeti ortada: İran nükleer programını ilerletiyor ve KİK ülkelerini, Amerika'nın nükleer tesislerine olası bir saldırısında Hürmüz Boğazı'nı kapatmakla tehdit etti. Yanı sıra Irak'ın içişlerine fazlasıyla karışıyor. Bir noktada KİK ülkeleri, işbirliğinden söz eden, fakat bölgesel güvenlik için kılını bile kıpırdatmayan bir ülkeyle uzlaşmak için neden zaman kaybedeceklerini kendilerine soracaklardır haliyle.(Lübnan'da İngilizce yayımlanan gazete, Dubai'deki Körfez Araştırma Merkezi'nin Güvenlik ve Terörizm Programı'nda araştırmacı, 13 Mart 2007)