22 Temmuz 2007 seçim sonuçlarını yorumlayan içerdeki ve dışarıdaki yazıları ve yorumları okuyorum. Bu okumalar kafamı berraklaştırmaktan çok bulanıklaştırmaya yarıyor. İslamcı aydınları, solcu aydınları, liberal aydınları ayrı ayrı okuyorum ve bu milletin derin vukufiyetini anlamaya çalışıyorum.
Dile getirilenlere bakalım:
Ulusalcılık bitti…
Etnik temelli milliyetçilik bitti…
Kimlik temelli çatışma ve siyaset bitti…
Siyasal İslam bitti…
Jakoben ve seçkinci devletçi siyaset bitti…
Geriye ekonomik gelişmeye prim verme ve uzlaşı kültürü kalıyor. Ayrıca millete zorla bir siyaset tarzı dayatılamaz…
Bütün bunların kendi içinde bir tutarlığı olduğu gibi muhakkak bir gerçekliğe tekabülü de vardır. Ama gerçek sadece bundan mütevellit midir?
Ben sanmıyorum!
Sanki biten seçim süreci cumhurbaşkanlığı seçim süreci ile birlikte yeni bir siyasetin inşası adına dikkatle kullanılarak millet ve milletin sözcüsü olduğu vehmine kapılan aydınları da kötü bir şekilde faka basmıştır.
Anormalliklerle malul olan bu süreç ve bile isteye bir yenilgi arzusunun rasyonel temelini algılamak zor olsa gerek! Buna askeri seçkinlerin katkısı düşünüldüğünde durum biraz daha ilginç hale gelmektedir. Bu seçim senaryoları ve bu senaryoların deşifresi ile akılda kalacaktır.
Millet adına yapılan yorumların ayrıca milletin bu siyasi çizgiye gelmesini sağlayan olayları da yorumlaması gerekmektedir. İçimde müthiş bir şüphe var! Bu şüphenin haklılığı ancak zamanla anlaşılabilir…
Apolitikleşmeyi 12 Eylül darbesi ile başlatanlara 28 Şubat post- modern darbesi ile eşlik etmek yanlış olmasa gerek! Fakat 22 Temmuz 2007 seçimleri apolitikleşme adına yeni bir milattır. Özellikle meclise DTP ve MHP birlikte girerek uzlaşma çizgisi göstererek merkez çizgiye gelmesi çabaları da düşünüldüğünde apolitikleşmenin önemi ortaya çıkacaktır.
Daha önceki yazılarımda siyasetsiz siyasetin baskın karakteri üzerine düşüncelerimi yazmıştım…
Bu seçim bence milletin derin refleksi üzerine önemli bir siyasi mühendislik uygulaması gerçekleştirerek apolitik bir tutumu rasyonalize ederek aydınların ve gazete yazarlarının aklını çeldi. Liberal bakışın bu seçime yüklediği anlamın bir anlamı olmasına rağmen milletin geleceği ve siyasi geleceği bağlamında önemli sorunlar oluşturacağını öngörmek kolay değil!
Değer eksenli bir siyasi bakıştan pragmatik eksenli bir siyasi bakışa yönelindi. Ancak bu seçim sonucu üzerine 24 Temmuz (bugün) 2007 de yaptığı değerlendirme değer eksenli bir politikanın temel argümanlarını taşıyordu. CHP’ye yöneltilmiş ağır eleştirilere yönelik kendine güvenen bir üslup ve kararlılıkla cevap veriyor ve yaptıklarının doğru olduğunu, bugünde aynısını yapacağını, ancak yeni durum karşısında üslubu dikkate alabileceğinin altını çiziyordu.
Siyasal İslam Ak parti eliyle yok edildiği gibi bağımsız adaylar aracılığı ile de etnik Kürt politikaları yeniden düzenlenecektir. Evet, görece bu seçimin galibi Ak Partidir. Önemli bir millet desteği almıştır ve yukarıda yazılan satırların bu gerçek karşısında bir ehemmiyeti de yoktur. Ancak yine de buna rağmen bazı gerçeklerin tarih için tutanaklara geçmesi gerekmektedir.
Hemingway ‘İhtiyar Balıkçı’ adlı kitapta balıkçının çok büyük bir balığı küçük bir tekne ile yakalamanın ve onu sahile getirmenin ilkesini belirlerken şunu dile getirir:
‘Balığın kafasını karıştırarak bunu gerçekleştirebilirsin. Bu kafa karışıklığı içinde balığı sürekli gererek ve rahatlatarak onu yavaş yavaş sahile doğru çekeceksin. Bu germe ve bırakma işlemi balığın gücünü yavaş yavaş tüketecek ve balık farkına varmadan sahile kapağı atacaktır.’
Siyasal ve toplumsal mühendisliğin bu ilke çerçevesinde iş gördüğünü düşünüyorum.
Yukarıdaki durumu ifade eden iyi bir ilkede: Ölümü göstererek sıtmaya razı etmedir!
Muhalefetin olmadığı bir siyasi düzende ve bu muhalefeti de iktidar partisinin yaptığını düşünecek olursanız durumun vahameti ortaya çıkacaktır.
Adalet ve ahlak algısını öldüren bu siyasi tutumun çıkar beklentileri ile bütünleşen hikâyesi hazin bir sonbahar yaprağının hikâyesine dönüşmektedir.
Gerçek bir muhalefetin ortaya çıkmasının temel şartı İslamcıların ‘duvar dibi’ siyasetini milletin sinesine taşımasıdır…
Bunun temel şartı da İslamcılığın Ak parti ve Erbakan vesayetinden çıkmasına bağlıdır.
Türkiye’nin siyasi geleceği ve bağımsız siyaseti açısından bu elzemdir…
İslamcılık tartışmaları yeniden başlamalı ve bu sefer derin bir tartışma gerçekleştirilmeli. Hak etmediği eleştirilerin altından sıyrılarak kendi siyasi refleksini meşru zeminde bir kez daha ortaya koyarken herhangi bir siyasal hegemonyanın bağımlılığını da reddetmelidir…
Bağımsız, kendi gücünü kendi doğasından ve politik ve siyasi çerçevesini de tarihsel mirasından yüklenerek bu tarihsel mirasın yeniden gözden geçirilmiş hali üzerine yeniden bir tarihsel adım atma İslamcılığın millet ve tarih karşısında ki sorumluluğudur…