Katolik Anti-Semitizmi İle İlgili Film Papanın ABD Ziyaretine Denk Geliyor

Yazar James Carroll, "Konstantin'in Kılıcı" adlı yeni filmde Katolik anti-semitizminin tarihinin izlerini sürüyor.

Eğer "Konstantin'in Kılıcı"nın üreticileri, filmlerinin Katolik-Yahudi ilişkileri üzerindeki etkileriyle ilgili bir mesaj gönderme arayışında idilerse daha uygun bir gösterim tarihi seçemezlerdi. 

18 Nisan Cuma günü filmin New York'taki ilk gösterim saatlerinde Papa 16. Benedict bir Amerikan sinagoguna tarihi bir ziyaret gerçekleştirdi—gözlemciler iyi niyet jestinin, Yahudilerin ihtidası için papanın son zamanlarda canlandırdığı dua yüzünden kararsız olan duyguların üzerini örtmeyi hedeflediğini söylediler. 

Kilise onaylı anti-semitizmin şiddet tarihinin izlerini süren belgesel; pek çok Yahudi liderinin duayı neden Vatikan'ın, kilisenin önemsiz bir iç politika sorunu olarak onu atlatmaya çalışması olarak değil de yıllardır var olan Yahudi-Katolik uzlaşmasından geriye doğru atılmış korkunç bir adım olarak gördüklerinin güçlü bir hatırlatıcısıdır. 

Yapımcılar için gösterime sokma zamanı çok sıradan bir kaygıyı yansıtıyor. Filmler genellikle hafta sonu açılış seanslarında batar veya çıkarlar ve Cumartesi gün batımında başlayan Passover (Kurtuluş Günü 'Mısır'dan Çıkış) kutlaması düşünüldüğünde izlemeye katılan Yahudiler beklenenden daha düşük olabilirdi. 

Film direktörü Oren Jacoby JTA'ya, "seçeceğimiz zaman hafta sonu olamazdı" dedi. 

Bir Boston Globe köşe yazarı ve Roma Katolik Kilisesi'nin eski papazı James Carroll'un kitabından hareketle hazırlanan film, Katolik anti-semitizmin kaynaklarını, yüzyıllar boyunca bu nefretin şiddetli tezahürlerini ve bu güne aksetmeye devam etme yollarını keşfetmek için beş ülkeyi ziyaret ediyor. 

Caroll'un ifadesiyle Yahudilere yönelik Katolik düşmanlığı en azından, haç şeklinde yapılmış bir kılıç taşıyan imparator Konstantin'in Roma'yı fethettiği dördüncü yüzyıla kadar geri gidiyor. Filmde o zamanlar dünyada kabaca aynı sayıda Yahudi ve Hıristiyan olduğunu söylüyor. 

Sonraki yüzyıllarda Kilise'nin Yahudilere yönelik tavrı soğuk hoşgörüden dindarca ilhamlanmış kitle katliamlarının kan dondurucu görünümlerine kadar değişti. Bu eziyet tarihinin en dikkat çeken olayları arasında Ren ırmağı boyunca konuşlanan Yahudi yaşam merkezlerinin 1096'daki toplu yıkımıdır. Haç işaretleri taşıyan kalkanlarla teçhizatlanmış ve papazların liderliğindeki Haçlılar Müslümanlarla savaşmak için Kutsal Topraklara seyahat ederlerken güzergâhlarındaki Yahudi yerleşimlerini yok ederek savaşlara ısındılar. 

Filmde, edebiyat eleştirmeni Leon Wieseltier, "Avrupa kültüründe haçın egemenliği, ben doğmadan yüzyıllar önce atalarımın ve sonunda güneydoğu Polonya'da kendi ailemin öldürülmesinin sorumlusuydu" diyor. 

Fakat film bir tarih dersinden fazlasıdır. Caroll'un düşüncesinde Roma Katolik Kilisesi'nin dini hoşgörüsüzlük modeli olması ve zorla misyonlaştırması bu gün hala geçerlidir. 

Daha geniş hikâyeden alınan bir bölümde Caroll, yaygın Hıristiyanlaştırma iddialarının gün yüzüne çıktığı ve Yahudi bir öğrenci olan Mikey Weinstein'in orduda din özgürlüğünü korumak için kavga ettiği Birleşik Devletler Hava Kuvvetleri akademisini ziyaret ediyor. 

Caroll, hava kuvvetleri tartışmasının "Yahudileri Hıristiyanlaştırmanın eski Hıristiyan dürtüsüyle ilgili olduğunu" söylüyor. "Hıristiyanlar neden böyle ölümüne Yahudilerin Hıristiyanlaştırılmasıyla kendilerini kurmuşlardır? Ben bunun; Hıristiyanların iddialarına yönelik Yahudi reddiyesinin, onların kendilerinin iddia ettikleri şeylere inanma kabiliyetlerinin kalbine gitmesi dolayısıyla olduğunu düşünüyorum."

Caroll, "bir Hindu otoritesiz bir şekilde Hıristiyan iddiaları reddedebilir" diye devam etti. "Yahudiler, Hıristiyanlığın Mesih algısının temellendiği İbranice kutsal yazmaların muhafızlarıdır. Bu yüzden Hıristiyanların Hz. İsa ile ilgili sahip oldukları algılayışa yönelik bir Yahudi reddi ölümcül bir şekilde tehdit ediliyor." 

Bu tehdidin şiddetli çılgınlıklara dönüşmesine, tarihinin büyük bir bölümü boyunca Hz. İsa'nın öğretilerine temelden bağlıyken Yahudiler için özel niyet besleyen kilise tarafından öncülük edildi. Caroll, Vatikan şehrinin geniş açık alanlarına sadece adım mesafesi uzaklıkta kokuşmuş bir gettoda yüzyıllarca kapalı tutulan İtalyan Yahudilerinin torunlarıyla mülakat yapıyor. Naziler geldiğinde Vatikan Hitler ile ikili anlaşmaya giren ilk yabancı güce dönüşüyor. 

Bu tarihin farkında oluş; Yahudi liderler arasında Yahudi ihtidası için bir yakarışın canlandırılmasına yönelik ciddi bir hoşnutsuzluğu tetikledi. Caroll, Yahudi toplumunun bu gelişmeyle haklı bir şekilde sarsıldığına inanıyor. 

Duayı, Tanrı'yla Yahudi akdinin hala etkin olduğuyla ilgili 1965 Vatikan deklarasyonu Nostra Aetate (Bizim Zamanımızda)den radikal bir kopuş ve II. Vatikan Konsili öncesinin Katolikliğinin Tanrı'ya giden tek yol olduğunda ısrar eden "muzaffer tekelciliğe" bir dönüş olarak görüyor.

Caroll, "21. yy.da bu, hoşgörüsüzlük ve nihayetinde şiddet için bir formüldür" diyor. 

Caroll, Benedict'in muteber niyetlere sahip bir hüsnüniyet insanı olduğundan şüphe etmiyor ve Kutsal Cuma'da gerçekleştirilen ayinde ilahi okuyanların Yahudi-Katolik ilişkilerine yönelik keskin bir ters yön belirleyecekleri konusunda uyarmayı reddediyor. 

Fakat o aynı zamanda papanın yapıştığı teolojik ortodoksi, özellikle de onun Katolik Kilisesi'ni kurtuluşa götüren tek yol şeklindeki görüşü tarafından sınırlandırıldığını da görüyor. Sonuç olarak papa Kilise'nin suçlarını kabul etme konusunda gönülsüzdür.

2005 yılında Köln'de bir diğer tarihi sinagog ziyaretinde Nazi anti-siyonizminin Hıristiyan köklerini kabul etmemesi Benedict'in başarısızlığıdır. Yaptığı konuşmada Benedecit "neo-paganizmi" Nazi ideolojisinin atası olarak tanımladı fakat Caroll, bunun sadece tarihin bir parçası olduğunu söylüyor. Caroll kameralara bu nefretin iki atası olduğunu söylüyor, kızarmış yüzü itiraf yüzünden görünür bir şekilde acı çekti. 

Benedict'in şu an yaptığından daha iyisini yaptığını hayal etmek zordur. Kendilerini kilise dilinin nüanslarına arzulu bir şekilde uyduran Yahudi liderler, Benedict'in sinagog ziyareti sırasında konuşmasını ve bir gün öncesinde Washington'da Yahudi liderlerle gerçekleştirdiği diğer görüşmedeki sözlerinin satır aralarına ineceklerdir. 

Fakat Carroll, papanın geçmişe temel bir dönüşü yansıttığı ile ilgili çok az endişe emaresi gösteriyor. Kilisenin eski muhafızının öldüğünü söylüyor ve Katolik papaz kıtlığından papazların seks skandalları sonrasındaki güvenilirlik kaybına kadar her şey ona değişimin yakın olduğunu söylüyor. 

Caroll, "bu işaretler bir kurumun ciddi bir geçiş sürecinde olduğunun işaretleridir" diyor. "Ve ben Papa Benedict'i yeni bir şeyin başlangıcı değil eski düzenin son temsilcisi olduğunu düşünüyorum."

Bunun bütünü baş döndürücü bir şeydir. Katolik anti-semitizmini konu edinen bir diğer filmi "Sister Rose's Passion" ile bir Akademi Ödülü'ne aday gösterilen kabiliyetli film yapımcısı Jacoby'nin ellerinde film, dindar teolojinin gizli sorunlarıyla ilgili bir belgesel olmaktan çok tipik bir korku filminin akıcılığıyla devam ediyor. 

Film, Vatikan'ın yanlış dindarlığı olarak gördüğü şeyden hayal kırıklığı yaşayarak uyanan ve Vatikan'ın Vietnam savaşındaki suskunluğunun kendisinin papazlıktan uzaklaşmasına neden olduğu bir adam olan Caroll'un kendisinin canlı hikâyesiyle desteklenmiş.

Fakat inancı kaybeden pek çok kişiden farklı olarak Caroll kızgın değil. Hala dindar ve film boyunca onun tonu bağışlayıcı babadan daha az isyankâr çocuk tonudur. 

Caroll, "kilisenin günahları kendilerinden biri olduğum insanların günahıdır" diyor. "Ve kilise benim için bir evdir çünkü iyi haber Tanrı'nın kutsal bir insana geldiği değildir. İyi haber Tanrı'nın günahkârlara geldiğidir."