Katar belki de aktif bir dış politika benimseyen tek Arap ülkesi, tam olarak ne istediğini biliyor, istemediği şeylerden kaçınmaya çalışıyor. Bunu bölgeyi hakimiyeti altına alan devrim rüzgarları ve bu rüzgarların meydana getirdiği belirsizlik haline rağmen yapıyor. Ve sonuçta bu durum, devrimlerin kendisine intikal etmediği Arap ülkeleri de dahil olmak üzere diğer bütün Arap ülkelerinin devrimlere karşı tutumunu, daha tereddütlü ve kararsız kılmasına yol açmış bulunuyor.
2011 yılının başlarında Arap coğrafyasında patlak veren devrimlerin başından beri Katar'ın izlediği siyaseti takip edenler, Katar'ın da içinde bulunduğu küçük devletlerin kaygılarını ve çıkarlarını yansıtan belirgin dış politikalarda pragmatizmin ağır bastığını ve büyük ölçüde ideolojik etkinin bulunmadığını göreceklerdir. Küçük devletlerin belirgin bir dış politika takip ettiklerini söylemek abartılı bir tespit değildir. Küçük devletlerin gerek algılar gerekse çıkarlarını gerçekleştirmek için izlediği politikalar düzeyinde farklı durumları söz konusudur.
Bölgesel ve uluslar arası sorunlarda Filistin davasına destek verirken ve Hamas liderlerini ülkesinde ağırlarken öte yandan İsrail'le "iyi" ilişkilerini devam ettirmesi, üye olduğu Körfez İşbirliği Konseyi'nin kararlarını hiçe sayarak İsrail'le normalleştirme sürecine girmesi türünden ciddi çelişkiler, Katar'ın dış politikasında pragmatik doğanın ne kadar baskın olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Yeni gerçekler
Katar'ın Arap devrimlerine karşı siyaseti, kendisi gibi küçük bir devletin Suudi Arabistan gibi büyük ülkelerle ilişkilerinin doğasına has "yeni" bir çok gerçeği gün yüzüne çıkarmaktadır. Bu "yeni gerçekler" Körfez bölgesinde siyasi süreci izleyenlerin kafalarında oluşturdukları tartışmasız doğruları gözden geçirmelerini gerektirecektir.
Bu gerçeklerden biri, Katar'ın Suudi Arabistan'ın Körfez'deki çıkarlarına zarar vermeyecek şekilde hareket etmesidir. Nitekim bu karar, iki ülke arasında işbirliğiyle gerçekleşen danışıklı bir döğüştür. Bu durum,Körfez'deki siyasi süreci takip edenlerin pek fazla üzerinde durmadığı Suud-Katar ilişkilerinin farklı bir boyutunu açığa çıkarmaktadır. Katar-Suud rekabeti üzerinde çeşitli analizler yapanlar ve Katar'ın Suud'un boyunduruğundan kurtulmaya çalışması üzerinde duranlar, Katar'ın Suudi Arabistan'ın çıkarlarına zarar vermek üzere hareket ettiğini varsaymaktadırlar. Bu anlayışa göre rekabet ve çekişme diplomasisi, küçük devletlerin komşusu olduğu büyük devletlere meydan okumaya çalıştığı varsayımı üzerine kuruludur, ancak Katar'ın izlediği siyaset bu varsayımı pek de doğruluyor gibi gözükmemektedir.
Açıktır ki Katar, ne Yemen'de ne Libya'daki iç savaşta ne de Suriye'deki şiddet olaylarında Suudi Arabistan'ın çıkarlarına zarar verme gibi bir eylemlilik içerisinde olmamıştır. Aksine, son tahlilde Katar'ın bütün diplomatik çıkışları, Suudi Arabistan'ın çıkarına da olan çıkışlardır.
Örneğin, geçtiğimiz Kasım ayında Katar, Bahreyn'de İran'a bağlı bir casusluk şebekesinin Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'na yönelik bir saldırı hazırlığını ortaya çıkartarak bu noktada önemli bir rol oynamıştır. Söz konusu durumun Suud'la işbirliği çerçevesinde gerçekleştiğini söylemeye gerek bile yoktur. Aynı şekilde Katar, bölgede İran'ın en büyük müttefiki olan Suriye rejimi üzerindeki baskıyı artıran en önemli ülkedir, bu da son tahlilde, İran'la büyük bir rekabet ve çekişme içerisinde olan Suudi Arabistan'ın işine gelen bir tutumdur.
Bir çok Arap diplomatın belirttiğine göre, Katar, Suriye'nin Arap Birliği'ndeki üyeliğinin askıya alınması, gözlemcilerin Suriye'ye gönderilmesi ve son olarak Suriye'ye Arap gücü gönderilmesi fikrinin ortaya atılması konularında çok merkezi rol oynamıştır.
Muhazafakar iç siyaset
İkinci olarak Katar, yıllardır ülke içerisinde ciddi bir reform, siyasi yenilik ya da değişim gerçekleştirmediği ya da en azından bu reformların hiç biri Suud ya da Bahreyn düzeyine ulaşmadığı halde, Arap ülkelerindeki değişim hareketlerini en güçlü şekilde destekleyen bir ülkedir.
Ayrıca Katar'ın siyasi rejiminin muhafazakar yapısı ve Katar siyasi sistemindeki reform çabalarını hızlandıracak dinamiklerin olmayışı gibi hususlar hiçbir şekilde Katar'ın dış siyasetine yansımamıştır.
Katar'ın Suriye'ye karşı siyasetiyle Tunus'ta başkanlık seçimlerinin yapılmasından sonra bu ülkenin siyasetiyle karşılaştırıldığında paradoks açıklığa kavuşmaktadır. Nitekim Tunus, Suriye konusunun uluslararası ya da Araplar arasında bir mesele haline gelmesi noktasında çok daha muhafazakar görünmektedir.
Katar, değişimi destekleyen dış politikasında yakın zamana kadar finansal ve lojistik destek ile el Cezire kanalı üzerinden medya desteği sağlamayı prensip edinirken, daha sonraki süreçte ise Bahreyn ve Libya gibi ülkelerle ilgili olarak askeri müdahaleye katılma seçeneğini tercih etmiştir.
Katar'ın dış politika tercihleri arasındaki tek istisna belki de Suudi Arabistan faktörüdür. Katar, Suudi Arabistan'da meydana gelen karışıklıkları tamamen görmezden gelmiştir. Hatta muhalefetin siyasi taleplerinin Körfez ülkeleri içerisinde büyük bir hassasiyetle karşılandığı Bahreyn konusu bile, el Cezire televizyonunun Arapça yayın yapan kanalında bu konuda herhangi bir yayın yapmama kararı alınmasının ardından sadece el Cezire'nin İngilizce kanalında haber ve analiz konusu olmuştur.
Katar'ın iç siyasetindeki hareketsiz durum ile başka ülkelerde değişimi destekleyen dış politikası arasındaki tenakuz, şu ana kadar Katar açısından herhangi bir içsel sorun yaratmamıştır. Belki de bunun nedeni, siyasi elitin özellikle de aynı zamanda Dışişleri Bakanı da olan Katar Başbakanı'nın dış politikayla iç meseleler arasında izole edilmiş bir alan yaratmadaki başarısıdır. Bu politikaların aşınabilmesi için zamana ihtiyacı vardır.
Üçüncü olarak, Katar, dış politikadaki etkinliğinin sadece finans ve medyaya dayalı olarak ve bölgesel anlaşmazlıklardaki arabuluculuk üzerinden (örneğin, Sudan'da yönetimle muhalefet arasında, Yemen'de Husilerle devlet arasında, ve son olarak ABD ile Taliban arasında yaptığı arabuluculuklarla) devam ettirilmesinin mümkün olmadığını kavramış durumdadır. Bir çok durumda Katar, tıpkı büyük güçlerin zaman zaman başvurduğu gibi askeri müdahalenin gerekliliğini da kavramış bulunmaktadır.
Ayrıca Katar'ın Mısır ya da Suudi Arabistan'la karşılaştırıldığında küçük bir hacme sahip olması, dış politika hedeflerini uygulamaya geçirirken askeri unsurun dışarıda bırakılması anlamına gelmemektedir. Ancak Katar'ın siyasi karar vericileri, küçük bir devlet olmaları itibariyle, askeri müdahaleyi başka ülkelerle birlikte gerçekleştirmeyi tercih etmektedir.
Katar, Bahreyn'le ilgili olarak Mayıs 2011'de Bahreyn rejimini desteklemek üzere ilk kez bu ülkeye asker gücü göndermiş, Katar Başbakanı Körfez işbirliği'ne bağlı kuvvetlerin gönderilmesini savunmuş, ondan "işgal güçleri" şeklinde bahsedilmesini kesinlikle kabule yanaşmamıştır.
BAE ve Ürdün'ün yanı sıra Katar da, Muammer Kaddafi rejiminin alaşağı edilmesinde önemli rol oynayan NATO operasyonlarına askeri olarak katılmış, tampon bölge oluşturulması konusunda yapılan çabaların yanı sıra muhalif Libya güçleriyle birlikte kara operasyonlarına da katılmıştır.
Katar'ı harekete geçiren, küçük bir devlet olarak mahiyetinin ve nasıl uygulanacağının tarifinde ve kiminle ittifak etmesi gerektiğini belirlemede önemli rol oynayan çıkarlarıdır. Hacminin kendisine getirdiği bir takım avantajlar olsa bile etkin bir siyaset izleme noktasında kendisini sınırlayan bir takım unsurlar da vardır. Bunlardan en önemlisi, dış politikasıyla ilgili olarak meşruiyet sorunudur, ve bu konu da şu ana kadar ciddiyetle ele alınmış değildir.
Dünya Bülteni için Siyase ed Devliyye Dergisi'nden Faruk İbrahimoğlu tarafından tercüme edilmiştir.