Abdunnasır?ın 1954?lü yıllarda Mısır İhvan?ına yönelik yürüttüğü baskılar Arap âleminde ve Avrupa?da İhvan?ın lehine olumlu etkiler yarattı. Çünkü İhvan?ın önde gelenlerinden birçoğu Mısır?ın dışına hicret etmek zorunda kaldılar. Bu önderlerin Arap aleminde hicret ettikleri ülkelerden biri de Katar?dı. Örneğin; Abdulbedi Sakar, Şeyh Yusuf el-Kardavi, Abdulmuzi Abdusettar, Ahmet Asal, Kemal Naci gibi birçok İhvan lideri bu ülkeye göç etti. Bu konumda olan insanların Katar gibi ufak ve halkı dine bağlı bir yere göç etmeleri ülkede güçlü, manevi bir etki oluşturdu. İhvanın seçkinlerinden olan bu insanların ülkede bulunmaları, Mısır ihvanın çalışmalarını Katar?a taşıyarak, ders halkaları, Cami hutbeleri ve farklı zamanlarda verdikleri sohbetlerle, Eğitim ve Kültür bakanlığı üzerinde olumlu etki bırakarak bakanlığın birçok şeyi yeniden gözden geçirerek yeni düzenlemeler yapmasına, ilkokul, orta okul ve liseler için öğretim organlarının oluşturulması gibi kararların alınmasına sebep oldu. Katar Reisi Şeyh Ali b. Abdullah, ahlak ve güzel örnek oluşlarıyla tanınan bu seçkin guruba sevgi besliyor ve onlara değer veriyordu, doğal olarak bu ilgi halkın da onları sevmesine ve onlara saygı duymasına neden oldu. Görünen o ki özellikle Mısır?ı bırakıp başka ülkelere göç eden İhvan üyeleri üzerlerinde örgüt şüphesinin var olması, yine Mısır istihbaratının onları bu şekilde tanıtmak için özen göstermesi gibi sebepler yüzünden, ferdi çalışmalar yaparak şüphe uyandırmama yoluna götürdü. Ferdi çalışmaya öncelik veren bu grup daha çok Eğitim ve Kültür bakanlığı üzerinde yoğunlaşarak eğitim sisteminde bazı değişiklikler yapmak, dini enstitülerin kurulması gibi çalışmalara yoğunluk verdiler. Aynı zamanda ferdi ilişkiler, kişisel diyalogların da etkisiyle Katar?da, daha önceden Seyyid Kutup, Fethi Yeken ve İhvan?ın çalışmalarından etkilenen İslami bir kesimin ortaya çıkmasına neden oldu. İhvan?ın Katar?da etkisi ilk önceleri fikri düzeyde başladı, bundan dolayı Katar özellikler 1960-1980 yılları arasında İslam düşüncesi açısından çok hareketli bir dönem yaşadı. İhvan, terbiyeye yönelik çalışmalara çok ağırlık veriyordu ve terbiye için benimsedikleri eğitim modeli Arap yarım adasındaki bedevi yaşam şekline çok uygundu; cemaat diğer ülkelerde oluğu gibi Katar?da da geziler düzenliyor, izcilik ve kamp gibi etkinlikler yapıyordu, tabi bu etkinliklerin hepsi çok da düzenli değildi. Düzenlenen bu etkinliklere Mısır İhvan?ının önde gelenleri çağrılıyor ve onların etkinlik esnasında yaptıkları sohbetler gençler üzerinde çok ciddi etkiler bırakıyordu. Zamanla bu gençler arasında daha önce olmayan bir yakınlık ve birliktelik şuuru oluşmaya başladı, elbette bunların yanında daha önce de değindiğimizi gibi Seyyid Kutup, Fethi Yeken gibi yazarların ve Mısır?dan hicret ederek bu ülkeye yerleşen İhvancıların ferdi çalışmalarının da etkisini azımsamamak gerekir. Böylece ismi konmasa bile Katar?da bir İhvan hareketi oluştu. Ancak Mısır İhvanı?nı Katar İhvanı?ndan ayıran bir problem vardı; Mısır İhvanın yönetimle devamlı problemleri varken Katar?da böyle bir problem yoktu, bu şartlarda özellikle (sayıları yüzü geçmeyen) gençlerden bir grup 1975 yılının ortalarına doğru terbiye ağırlıklı eğitim çalışmalarının başına bir sorumlunun seçilmesinin gerekliliği konusunda ısrar etmeye başladılar. İşte bu noktada eleştiriler yükselmeye başladı. Katar?ın gerçekten İhvan hareketine ihtiyacı var mıydı? Bu çapta ufak bir grubun siyasi bir grup oluşturmak için ısrar etmelerinin anlamı neydi? Tabi Mısır?a dönüp baktığımızda Mısır İhvan?ın örgütlenme ve siyasi çalışma üzerinde ısrar etmesinin haklı sebepleri olabilir; Mısır milyonlarca insanın yaşadığı ve büyük bir kesiminin fakirlik sınırları altında olduğu bir ülkedir, ancak anlaşılmayan nokta, Katar gibi çok ufak, nüfusu çok az olan ve fert başına düşen milli gelirin gayet iyi oluğu bir ülkede böyle bir oluşumun başlatılmasını anlamak çok zor. Diğer taraftan siyasi hiçbir eğitim almayan bu gençlerin idrak edemediği bir nokta vardı; o da dünyanın her tarafında yöneticilerin ülkelerinde ortaya çıkıp siyasi fikirler üreten ya da yolun sonunda devleti şekillendirmeye çalışan gruplara karşı sahip oldukları aşırı duyarlılıktır.Nicelik ve nitelik bakımından çok basit bir yapıya sahip olan Katar cemaatinin oluşmasından beş yıl sonra 1980-1981 yıları arasında dışarıdan başkaları da gelerek bu gruba katılmaya başladılar, tabi buna bağlı olarak, biz kimiz? Nereye gidiyoruz? Bizim gerçekten cemaat olarak yapabileceğimiz bir şeyler var mı? Bizim istediğimiz gerçekten bu mu? Bu çalışmaların Katar halkına ne gibi bir faydası var? Bu şartlarda cemaatsel bir bakış açısı gelecek vaat ediyor mu? Takip edilen bu yöntem gerçekten Katar?ın şartlarına uyuyor mu? Gibi sorular gündeme gelmeye başladı. Cemaat bu sorular üzerinde ciddi olarak durdu ve bu sorulara daha sağlıklı cevap bulabilmesi için bir gurubu Şehid Hasan el-Benna?nın fikirlerini de göz önünde bulundurarak bu konuda araştırmalar yapmakla görevlendirdi. Bu konuda Hasan el-Benna ve Mısır içinde ve dışındaki İhvan hareketlerinin tecrübeleri de göz önünde bulundurularak oldukça ciddi çalışmalar yapıldı ve araştırma 1991 yılında ya da ona yakın bir tarihte bitti. Araştırma şu ana kadar yayınlanmayan ikinci kısımda, devletin iç problemleri, hükümet, yönetim, ekonomi, güvenlik, uluslar arası ilişkiler ve eğitim konusunda Hasan el-Benna?nın fikirlerinin gerektiği gibi incelenmediği belirtildi. Araştırmayı yapan Katar?lılar, İhvan hareketini yapı, liderlik, kültürel yapı, işleyiş, yönetim gibi konularda çok ciddi bir süzgeçten geçirdikleri gibi, cemaat içinde insan gücü, iletişim, cemaat arası yardımlaşma, bilgi düzeyi, muhatap alınan kesim, masraflar, cemaatin sahip olduğu plan ? yani Mısır İhvan?ının hem ileriye yönelik hem de şu aşamada uygulamakta olduğu hazır bir planı var mı ve İhvan bu planın ne kadarını gerçekleştirebildi?- gibi birçok konu üzerinde durdu. Gerçekten de bunlar özellikle Arap yarım adası ve halkı için üzerinde durulması gereken çok önemli konulardır. Araştırmacılar, Hasan el-Benna?nın fikirleriyle ilgili araştırmalarının birinci bölümünü yayınladılar, ancak İhvan hareketiyle ilgili bölümü yayınlamadılar. Araştırmanın yayınlanmayan bu bölümü, 1928?den bu yana İhvan hareketi üzerinde yapılan en ciddi araştırma olduğu ve hareketi objektif bir şekilde, birçok yönden incelediği için çok önemlidir. 1999?a kadar yapılan bu uzun araştırmadan sonra Katar?da İhvan cemaatinin kapatılmasına karar verildi. Bu araştırmaya katılanlardan birine, uzun yıllardır yaptığı araştırmadan sonra, Mısır İhvan?ı hakkında ne düşündüğünü sorduğumda bana şu cevabı verdi: ?Onlar dokunduğu kaynağı yok eden sünger gibiler, bulundukları her ortamda ilerlemeden daha çok dondurmayı hedefliyorlar bu da bulundukları her yerde yönetimin işine yarıyor, yani farkında olmadan yönetim için işlevsel bir rol oynuyorlar.? Başka birine aynı soruyu sordurduğumda şöyle dedi: ?Mısır İhvanı?nın asıl problemi, pusulasını kaybetmesidir. Onlar öğrenci tanzimleri, mescitlerin kontrolü, gibi günlük problemlerle meşgul olurken, uzun vadeli stratejiler ve hareket metotları gibi önemli konuları ihmal ediyorlar. Eğer Mısır İhvanı?nın dünyadaki diğer İhvan hareketleri için kalp görevi gördüğünü söyleyeceksek ki bunu pratikte görmek çok zor, Mısır İhvanı?nın dünyadaki diğer İhvan hareketleriyle ilişkisi oldukça zayıf ve yüzeyseldir. Ancak kalbin vücudun diğer azaları olmadan yaşaması imkansızdır ve görevini yapabilmesi için diğer organlarla problemsiz bir şekilde bağlantılı olmalıdır. Sonra, Mısır İhvanı dogmatik bir fikir yapısına sahiptir ve sahip olduğu bu dogmaları Mısır dışındaki diğer İhvan hareketlerine de ihraç etmek istemektedir, bu ise kabul edilebilinir bir bakış açısı olmadığı gibi makul da değil. İşte bu bakış açısı yakınlaştırıcı bir etki görmekten daha çok uzaklaştırıcı bir etki yaratmaktadır.?Bu gençlerden biri, Arap âleminin en önemli problemlerinden birinin eğitim problemi olduğunu söyledi. Daha önceleri Katar İhvanı üyesi olan bu genç, şu aşamada Katar?da hatta Arap yarımadasında İhvan gibi bir cemaate ihtiyaç olmadığını düşünüyor. Bunun yerine kurumların ve sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinin artırılması durumunda bilinçlenme konusunda daha çok olumlu etkilerinin olacağı, bunun siyasi, sosyal ve eğitim olanında ciddi değişimlere sebep olacağını düşünmektedir. Bu genç ayrıca Arap yarım adasında nüfusun azlığı ve var olan maddi güce rağmen eğitimin hala çok zayıf olduğunu ifade ederek konuşmasını şöyle sürdürdü: ?Katar?da okuma yazma oranı % 09, Kuveyt?te % 07, Suudi Arabistan?da % 23, Birleşik Arap Emirlikleri?nde % 12.3, Bahreyn?de % 13.4, Amman?da % 18.6 ve Yemen?de % 47 oluğunu ancak buna karşılık dünyanın bir çok yerinde okuma yazma bilmeyenlerinin sıfır seviyesinde oluğunu herkesin okuyup yazdığını ifade etti. Konuştuğum genç daha sonra konuşmasına şöyle devam etti: ?Arap yarım adasının şu aşamada ihvan gibi hareket eden bir cemaate ihtiyacı yoktur, 1928?li yıllarda Mısır?ın şartları böyle bir hareketin varlığını gerekli kılmış olabilir ancak geldiğimizi şu aşamada buna ihtiyaç duyulmamaktadır. Bizim şu aşamada düzenli bir hareketten daha çok, baş vurulan, mercî konumunda olan, buna ek olarak ileriyi gören, bölgesel ve dünya dengelerini göz önünde bulundurarak stratejiler geliştiren bir merkeze ihtiyacımız var. İslami kurallarla donanmış böyle bir merkezin olması durumunda - ki mercî konumundaki bu merkez bir fert ya da kurum olabilir ? kalp rolü görecek, siyasi bir çalışmaya ihtiyaç duymadan Arap Yarımadasında halkın yönlendirmesi ve İslam?ın istediği hedefleri gerçekleştirmek konusunda daha etkin bir rol oynayabilecektir. Bu birinci nokta, ikinci nokta ise 1999?da son bulan Katar İhvanı, yine Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, belli bir miktara kadar Suudi Arabistan, Amman ve Bahreyn İhvan hareketlerinin tecrübelerine baktığımızda İslami bakış açısının, siyasi ütopyanın ve hareketin belirlediği kuralların gerçek yönlendiriciler olmadığını görürüz.?Aynı zamanda dikkat çeken noktalardan biri de Katar İhvanı?nın birçok kez Birleşik Arap Emirlikleri İhvanı?na cemaat fikrinden vazgeçmeleri konusunda uyarıda bulunmasıdır, çünkü bu hareketlerin pratikte uyguladıkları yöntem oldukça zor ve tehlikeliydi. Uyguladıkları yöntem yönetimi siyasi açıdan harekete geçirecek, hatta bazı körfez ülkelerinde oluğu gibi ciddi tedbirler aldırmaya itecek şekildedir. Hâlbuki bu ülkelerde bir tanzime ihtiyaç olmadan da istenilen hedefler gerçekleşebilir. Aynı zamanda tanzim fikri gerçekte hizipçilik fikridir, bu fikir önemli bir esasa dayanmaktır ve bu esas üyeler üzerinde kontrolün sağlanmasıdır. Ancak buna karşılık oluşturulması gereken sempatizan fikri gelişmiş bazı ülkelerde oluğu gibi fert üzerinde hakimiyeti azaltır hatta tamimiyle reddeder. Aynı zamanda tanzimlerin fert üzerindeki hâkimiyeti bazen militarizme götürebilmekte, bu da yönetimi elde etmek için kıyasıya yarışların yaşandığı bir dönemde beklenmedik bazı karmaşaların çıkmasına sebebiyet vermektedir. Bundan dolayı hükümetlerin ve yönetici tabakanın hizipçilik fikrine karşı çok hassas olduklarını görürüz. Diğer taraftan her hareketin ofisleri, matbaaları, seminer salonları, çalışanları vb yerlere harcanan paraları göz önünde bulundurduğumuzda, bu faaliyetlerin yönetim açısından, acaba hareketin dış bağlantıları var mı konusu üzerinde durmasını sağlamaktadır. Aynı zamanda İhvan hareketinde olduğu gibi kurulan hareketlerin bazı durumlarda el altında gizli çalışmalar yapmaları, Arap âlemi gibi devlet veya yöneticilerin hassas olduğu bir ortamda daha ciddi sorunların oluşmasına ortam hazırlamaktadır. Bu makale Faruk Aktaş tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.