Şu anda Myanmar için yapılabilecekler sadece rejimi değişime zorlayacak adımlar olabilir. Silah ambargosu, ekonomik ilişkilerin dondurulması, değerli taşların ithal edilmemesi, finansal ambargo uygulanması, yabancı yatırımın durdurulması gibi

Myanmar Güneydoğu Asya'da, Andaman Denizi ve Bengal Körfezi kıyısında, Bangladeş, Çin, Hindistan, Laos ve Tayland'a sınır komşusu olan, 50 milyon civarında genç ağırlıklı nüfusa sahip, insanların yüzde 90 Budizm dinine mensup olduğu, askeri rejimle yönetilen bir ülke.

1962'den beri askeri rejim altında. Yönetim, insan hakları ihlalleri, demokrasi yanlısı kişi, hareket ve partilerin baskı altına alınması, dini ve etnik azınlıkların haklarının gaspı, çocuk asker istihdamı gibi konularda insan hakları savunucularınca yıllardır eleştiriliyor. Geçtiğimiz yıl Budist rahiplerin sokak hareketiyle başlayıp safran yürüyüşlere dönüşen, Nobel barış ödüllü ve yıllardır ev hapsine mahkûm edilen demokrasi yanlısı Aung San Suu Kyi'nin serbestliğini dile getirip temelde Myanmar için köklü değişiklikler talep eden sesler sert bir şekilde bastırılmıştı, askeri rejimin bekası için.

Ülkenin başına gelen büyük felaket Nergis kasırgasında ölü sayısı 100 bini aşarken, kasırgadan iki gün önce Hindistan'dan gelen uyarıların dikkate alınmaması ve kendi halkının felaketine seyirci kalan bir hükümetin her şey normalmiş gibi anayasa değişikliği için referanduma gitmesi, dünyanın kimi yerlerinde insan hayatına verilen değeri (!) gözler önüne seriyor.

KASIRGAYA RAĞMEN REFERANDUM

Referandumun önemi rejim için büyük; "demokrasiye giden yol haritası" vurgusu yapılsa da, bu denli olağanüstü bir hali bile fırsata dönüştüren cunta hükümeti, anayasal değişiklikten sonra konumunu güçlendirmiş, askeri rejimin kozlarını sağlamlaştırmış olacak. Bu yüzden demokratik çevrelerce halka referandumda "hayır" oyu vermeleri yönünde çağrılar yapılmaktaydı. Halkın anayasa taslağını okumuş ve değerlendirmiş olması gibi bir seçeneğe zaten ihtimal vermiyoruz, keza taslak halka referandum tarihinden sadece bir ay önce açıklanıyor ve eğitim seviyesi düşük, çoğu kırsal bölgelerde yerleşik olan insanlara bu sürede ulaşması imkânsız.

BM güvenlik Konseyi referandumun özgür ve adil bir şekilde gerçekleşmesi için uyarıda bulundu, zaten Myanmar konusunda tek yapabildiği ya kınamak ya da uyarıda bulunmak değil miydi? Ve beklenen gerçekleşti, referandum Nergis kasırgasının açtığı yaralara tuz basarcasına dayatıldı ve daha askeri bir rejime giden yolda cuntanın rahat yürümesi için yüzde 92.4 evet oyu ile Myanmar yeni bir anayasaya kavuşmuş oldu. Sadece afetin şiddetli vurduğu şehirlerde daha sonra yapılacak olan referandumda parlamentoda ordu mensupları için yüzde 25'lik bir sandalye ayrılması, demokrasi yanlısı muhalif lider Aung San Suu Kyi'nin devlet başkanı olamaması gibi cunta rejiminin yumruğunu güçlendirecek maddeler yer alıyor.

ARAKAN MÜSLÜMANLARI!

Gelelim İngiliz sömürgesinden çıkıldığından beri merkezi hükümetten türlü baskılara maruz kalan Rohingya (Arakan) Müslümanlarının durumuna... Rohingyalar Myanmar'ın Bengal körfezine bakan batı kıyısındaki Arakan eyaletinde yaşayan Müslüman insanlar. 1982'de Arakan Müslüman topluluğu, vatandaşlık haklarının da ellerinden alınmasıyla vatansız ilan edildiler. Acımasız cunta rejiminin sistematik soykırımıyla yok olma tehlikesiyle karşı karşıyalar. Askeri hükümetin Arakan Müslümanlarına karşı vahşi uygulamaları ve insanlık dışı politikaları bir zamanlar bu toprakların eşit unsurları olan bu insanların göçmen ve sığınmacı konumuna düşmelerine, zorla yerlerinden, topraklarından edilmelerine yol açmış. Din ve ırk temelli bu ayrımcılığı tetikleyen ne olmuş peki? Cunta rejimi Arakanları gerçek Myanmar vatandaşı olarak tanımıyor; çünkü onlar Müslüman ve bu topraklara sonradan geldikleri varsayılıyor. 1800'lerin başlarında yani İngiliz sömürge düzeninin bölgede kuruluşuyla beraber Bangladeş'ten göçtükleri varsayılan bu insanlara, bunca yıl sonra geçmişten gelen yabancı muamelesi yapan askeri hükümet, bir şekilde gözünün üstünde kaşın var bahanesiyle "artık sizi burada istemiyorum, ne de olsa güç bende" diyordu. 1990 seçimlerinde Arakanlı Müslümanlar Aung San Suu Kyi'nin çoğulcu yapıdaki farklı dinlere ve ırklara katılım hakkı tanıyan Demokrasi İçin Ulusal Birlik (National League for Democracy) partisi ile koalisyon kurmuşlardı. Cunta ile beraber yarıda kalan demokratikleşme süreci ve bu harekete destek verenlerin cezalandırılması kararı sonucu aslında Arakanlı Müslümanların makûs talihi çizilmiş oldu.

NE YAPILMALI?

Şu anda Tayland, Malezya ve Bangladeş başta olmak üzere çeşitli ülkelerde mülteci statüsünde yaşam mücadelesi veren vatansız kalmış Burmalıların bu durumda oluşuna, ordunun elinde bulundurduğu güç ve bu gücü besleyen kaynaklar da dolaylı yollardan destek oluyor. Cuntanın insanlık dışı uygulamalarını yerine getirebilmesi için gerekli silah, kaynak ve bölge ülkelerinin bilhassa ASEAN (Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği) örgütünün yaşananlara seyirci kalmasını doğuran Çin'in siyasi desteği kendi halkına reva gördüğü insan hakkı ihlalleri göz önüne alındığında pek de şaşırtıcı olmasa gerek.

Peki, bu durumda yapılması gerekenler neler olabilir? İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün de çeşitli yollardan dile getirmekte olduğu gibi silah ambargosu yoluyla bu rejimin vahşi uygulamalarının durdurulmaya çalışılması, Myanmar hükümeti ile ekonomik ilişkilerin dondurulması ve bu sistemin can damarı olan ülkelerle sınırlı ya da şartlı iş ilişkileri içinde kalınması, değerli taşların bu ülkeden ithal edilmemesi, (ülkede bol miktarda değerli taş rezervi olmasına rağmen halkın fakirlik içinde yaşadığı unutulmamalıdır. Askeri rejim bu taşların gelirini egemenliklerini sürdürebilmek için kullanmaktadır), bankalarca finansal ambargo uygulanması, özellikle petrol ve doğal gaz alanına yoğunlaşan yabancı yatırımın durdurulması, alınacak önlemler arasında sayılabilir.

* SETA Vakfı