AB'nin Beyaz Rusya'yı gelecek hafta Prag'da yapılacak özel bir zirveye davet etmesi, Avrupa'nın 'vahşi doğusu'nun karman çorman, endişe verici sınırlarında bir bahar havasının doğmakta olduğunun en son işareti. Soğuk Savaş'ın bitiminden bu yana bölgeyi şekilsizleştiren sözümona donmuş ihtilaflar, kenarlarından erimeye başlıyor. Brüksel'in baskısı altında buzdağlarından parçalar kopuyor.

Bunlar arasında en önemlisiyse Türkiye'yle Ermenistan arasında stratejik ve ekonomik yakınlaşma; neredeyse bir asırlık husumetin ardından ilişkileri normalleştirme yönünde ortak bir yol haritası açıklandı. Plan, 1993'te Ermenistan'ın Dağlık Karabağ'daki Azeri kontrolüne karşı çıkan Ermeni ayrılıkçılara verdiği desteği proteso mahiyetinde Türkiye tarafından kapatılan sınırın açılmasını da içeriyor.

AB Türkiye'nin üyelik sürecini beklemeye almış olsa da, bu ülkenin Kafkaslar, Karadeniz ve Hazar Denizi'nde hatırı sayılır nüfuzuna, kendi amaçlarına uygun olarak sırtını dayamaktan memnun. Bu amaçlar arasında ortak ticaretin artırılması, güvenlik, insan hakları ve kalkınma politikalarının uygulanması, en önemlisi de Orta Asya'da Rusya'nın kontrolü dışındaki enerji tedarik güzergâhlarının güvence altına alınması var.

Azerbaycan'ın gönlünü hoş tutmalı

Bu yüzden Brüksel ve ABD Ankara'yla Erivan arasında gelişmekte olan 'öpüş-barış' senaryosunu sıcak karşılandı. Bu durum, uzun süredir Moskova'nın gölgesinde yaşayan ve nispeten yalıtılmış Ermenistan'ın Batı blokuna yakınlaşmasını da kolaylaştırıyor. Ve bu bakımdan, Gürcistan ve Ukrayna gibi diğer eski Sovyet cumhuriyetlerinin Batı'yla ilişkiler geliştirmesiyle de olumlu bir uyum sergiliyor.

Paralel bir yumuşama da Dağlık Karabağ konusunda buzları eriten görüşmeler başlatan Ermenistan'la Azerbaycan arasında yaşanıyor. Petrol üreticisi Azerbaycan Avrupa'nın gelecekteki enerji ihtiyacının karşılanması ve enerji nakil güvenliği açısından hayati önemde. Azerbaycan'ın gönlünü hoş tutmak önemli. Bir kez daha AB, Türkiye'nin yanında, oluş halindeki barış sürecini teşvik etmek konusunda aktif davranıyor. Ve AB'nin Prag zirvesi iki ülkenin devlet başkanlarının bir sonraki karşılaşmasına ev sahipliği yapacak.

AB'nin eski düşmanlar arasında tertiplediği bir diğer buluşma da mühim anlamlar taşıyor; geçen hafta Gürcü yetkililerle Rusya'dan ve geçen yazki Kafkas savaşını tetikleyen küçük ayrılıkçı bölge Güney Osetya'dan gelen temsilciler görüştü. İhtilaf bölgesinde bu türden ilk görüşmeydi ve taraflar tekrar görüşme konusunda anlaştı. Neresinden bakarsanız bakın bu bir ilerleme.

Karmaşık ve donmuş ihtilaflardan biri mahiyetinde Moldova'daki son siyasi ayaklanmalar, Brüksel'e gündemini ve çıkarlarını ilerletmek için ek bir fırsat sunuyor. Ve bu açılım, AB'nin dışlanmış Beyaz Rusya'ya yönelik tartışmalı davetiyle aynı zamana denk geliyor. Vaktiyle 'Avrupa'nın son diktatörü' diye kınanan Beyaz Rusya Devlet Başkanı Aleksander Lukaşenko'nun rejimi vahim bir sicile sahip ve daha önce Brüksel tarafından kara listeye alındı.

Fakat Beyaz Rusya'yı itildiği köşeden çıkarmakla AB, bir kez daha çıkarlara dayanan ve çatışmaya baskın çıkan iyi ilişkilerin sinyalini veriyor. Prag'da 27 AB üyesinin hükümet başkanları, 6 eski Sovyet bloku ülkesi Beyaz Rusya, Gürcistan, Ukrayna, Moldova, Azerbaycan ve Ermenistan'la 'Doğu ortaklığı'nın kuruluşunu ilan ederek, bu 21. asır Doğu politikasını taçlandıracak. Ancak bütün olumlu işaretlere rağmen süreci toptan engelleyebilecek pek çok irili ufaklı engel mevcut.

Azeri ve Rus engeli göz ardı edilemez

Sözgelimi Azerbaycan Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden Türkiye'yle Ermenistan'ın yakınlaşmasına karşı. Bu gerginlik ve her üç ülkedeki aşırı milliyetçilerin muhalefeti iki müzakere sürecine de sekte vurabilir. AB'nin yardım, kalkınma desteği, güvenlik ve barış inşası ve siyasi reform açısından, bunlara son derece ihtiyaç duyan ülkelere verdiği sözleri ne ölçüde yerine getirebileceği de önemli bir sorun teşkil ediyor. Söz konusu altı ülke, bu yeni ortaklığın AB üyeliğine giden yol değil de onun yerine kullanılan bir araç olduğunu anladığı anda, iyi niyet hızla yok olabilir.

Fakat hâlâ en büyük soru işareti, mevcut eğilimler nedeniyle tehdit altında hisseden ve kullanmayı tercih ederse büyük bir yıkıcı güce sahip olan Rusya'nın tavrının ne olacağı. Mesele ister Güney Osetya'nın ayrılıkçıları, ister Ukrayna'nın doğalgaz boru hatları, ister NATO'nun Gürcistan'daki tatbikatları, ister Moldova'nın Transdinyester bölgesi, isterse Azerbaycan ve Ermenistan'ın yönelimi olsun, Rusya hâlâ nüfuz alanında gördüğü bölgede büyük bir söz hakkına sahip. Gerçekte Rusya hâlâ veto hakkına da sahip olduğunu düşünüyor gibi görünüyor. AB'yse tam da şu an kazın ayağının öyle olmadığını göstermeye çalışıyor. (29 Nisan 2009)

Kaynak: Radikal