Türkiye ve Ermenistan'ın liderleri aylardır iki taraftaki milliyetçilere aldırmayıp, Avrupa'nın hemen kıyısındaki son derece hassas bir bölgedeki bir ihtilafı sona erdirme çabasıyla İsviçre'de gizli görüşmeler yürüttü.

Osmanlı İmparatorluğu'nun 1915'te yaklaşık 1 milyon Ermeni Hıristiyanı katletmesinin üzerinden neredeyse bir asır geçtikten sonra Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le Ermeni muadili Serj Sarkisyan epey hassas görüşmelerde bir dönüm noktasına ulaştı.

Geçen hafta diplomatik ilişkilerin yeniden tesisine ve sınırların açılmasına varabilecek bir yol haritası üzerinde uzlaştılar. Anlaşma başarıya ulaşırsa, bölge için muazzam önem taşıyacak. TBMM Dışişleri Komisyonu sözcüsü Suat Kınıklıoğlu, "Güney Kafkaslar nihayet istikrarlı ve yatırımcılar için cazip hale gelebilir" diyor. Böyle olursa, bölgede egemenlik kuracak güçler ne ABD ne AB olacak, ikisi de bu barış sürecini teşvik etmek için pek az şey yaptı.

En büyük kazanan Erdoğan

Egemen güçler, doğalgaz ve petrolden yana zengin, yanı sıra Avrupa'ya mühim bir nakil güzergâhı olan bir bölgede yeniden nüfuz oluşturma çabasındaki Türkiye ve Rusya (iki eski imparatorluk) olacak. En büyük kazanansa Türkiye Başbakanı ve İslamcı köklere sahip AKP'nin lideri Tayyip Erdoğan olabilir. 2003'te iktidara geldiğinden beri Erdoğan Türkiye'yi AB üyeliğine hazırlayacak reformlarla ileri adımlar atıyor.

Erdoğan, siyasi rolünü yitireceği korkusuyla reformlara sekte vuran ordunun etkisini radikal bir biçimde budadı. Generaller, komşularıyla ilişkileri pahasına ateşli bir ABD yanlısı dış politikayı destekledi. Bu da Türkiye'nin Avrupa'yla Orta Asya arasında kalmış bir bölgedeki oynayabileceği stratejik rolü zayıflattı.

Erdoğan bütün bunları değiştirdi.

Türkiye'nin ulusal çıkarlarının giderek komşularıyla (Bulgaristan ve Suriye, Azerbaycan ve Gürcistan, Irak ve İran) ilişkileri temelinde şekilleneceği bir 'Komşuluk Politikası'nı hayata geçirdi.

Ve Ermenistan komşular arasındaki en çetrefilli olanı. Erivan merkezli Ermeni Ulusal ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi direktörü Richard Giragosyan şunları söylüyor: "Ermenistan'la ilişkileri normalleştirmeye çalışma kararı Türkiye'nin girişimi. Bu ABD'yi memnun, AB'yi teskin eden bir plan değil. Türkiye'nin ulusal çıkarlarıyla ilgili bir plan bu."

ABD uzun zamandır Türkiye'yle Ermenistan arasındaki bağların tekrar kurulması çağrıları yapıyor. Fakat ABD başkanları, ilişkilerin tadil edilmesinden önce Türkiye'nin 1915 Ermeni katliamlarının soykırım olduğunu kabul etmesinde ısrarlı olan güçlü Ermeni diasporasının ve milliyetçilerinin sürekli baskısına maruz kalıyor.

Fakat ordunun baskısı altındaki Türk hükümetleri de, soykırımı kabul etmemeyi ulusal gururun odak noktası haline getiriyor, hatta Ermeni katliamlarını soykırım olarak nitelemeyi resmi olarak suç sayıyor.

İşte Erdoğan, Ermenistan'la bu meselenin diplomatik çabaları rayından çıkarmaması için özel bir tarih komisyonu kurulmasını kabul ederek çok büyük bir adım atmak zorunda kaldı.

Türkiye'nin Brüksel'le üyelik müzakerelerinin karşılıklı ithamlarla sarpa sardığı bir dönemde AB hiçbir yapıcı rol oynamıyor. Fransa ve Almanya, Avrupa'nın bu bölümünde sahip olduğu stratejik role ve yaptığı reformlara rağmen Türkiye'nin üyeliğine ödünsüzce karşı çıkıyor. Kınıklıoğlu'na göre, bunun sonucu olarak "AB'nin Türkiye'deki popülerliği her geçen gün azalıyor ve bu, reformlar konusunda ciddi olan bir liderlik için son derece yıldırıcı bir durum."

Bu yüzden, ABD ve AB'nin safdışı kaldığı bir ortamda, Erdoğan Türkiye'nin ulusal çıkarlarını yansıtan, fakat riskler de taşıyan bir strateji yürütüyor. Ülke içinde Erdoğan, Ermenistan'la yakınlaşmaya karşı çıkan ateşli milliyetçilerle ve tehlikeli bir hoşnutsuzluk içindeki orduyla başa çıkmak zorunda.

Bölgesel açıdansa Türkiye, dilsel ve ekonomik olarak kendisine yakın olan, petrol ve doğalgaz zengini Azerbaycan'la ilişkilerini bozabilir. Türkiye 1992'deki Dağlık Karabağ (Azerbaycan içindeki etnik Ermeni bir bölge) savaşında Azerileri destekledi. 1994'te varılan ateşkes anlaşmasından bu yana etnik Ermeni güçleri Azerbaycan'ın en az sekizde birini işgal altında tutuyor, öte yandan Türkiye'nin Ermeni sınırını kapatmış olması Ermenistan'ı ekonomik bekası için Rusya'ya bağımlı kılıyor.

Rusya öne çıkmaya başladı bile

Türkiye'nin dış politikasındaki değişim Azerbaycan'ı terdirgin ediyor. Türkiye ve Ermenistan'ın ilişkilerini, Dağlık Karabağ ihtilafını çözmeksizin normalleştirmesinden korkuyor. Azerbaycan'ın Avrupa İle Entegrasyonu Ulusal Komitesi direktörü Leyla Aliyeva, "Şu an Türkiye'yle Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesiyle Dağlık Karabağ ihtilafının sona erdirilmesi arasında bağ kurmak yönünde büyük bir fırsat söz konusu. Eğer bağlantı kurulmazsa, ivme kaybolabilir ve bu da Azerbaycan'ın dış politikasının yönünü değiştirebilir" diye konuşuyor ve ekliyor: "Türk-Ermeni yakınlaşmasıyla ihanete uğradığını hissetmesi durumunda Azerbaycan yüzünü Rusya'ya dönebilir."

Dağlık Karabağ savaşı sırasında Ermenistan'ı destekleyen ve hatta şu an Ermenistan'ın telekomünikasyon, enerji ve demiryolu sistemlerini kontrol eden Rusya, kendisini barış yapıcı olarak öne çıkarma çabasına girdi bile. Türkiye'nin de destegiyle Ermenistan'ın, Azeri mültecilerin geri dönüşüne imkân verebilecek biçimde, Azerbaycan'ın işgal ettiği bölgelerinden güçlerini çekmesi için müzakereye başlamış durumda.

Rusların hedefi Tiflis'i dışlamak

Bu süreçte büyük ödüller var. Azerbaycan topraklarının büyük bölümünün kontrolünü tekrar elde edecek ve Rusya Azerbaycan'la enerji anlaşması yapmak açısından (Bakü AB'yle Avrupa'nın Nabucco boru hattı üzerinden doğalgaz tedariği konusunda pazarlık halinde olsa bile) daha güçlü bir pozisyon edinecek. Rusya barış gücü askerlerini Karabağ'a göndererek olası bir barış anlaşmasının garantörü haline de gelebilir ve böylece bölgedeki nüfuzunu güçlendirebilir.

Nihayet, Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleştirilmesi, Rusya'nın geçen ağustosta işgal ettiği Gürcistan'ı zayıflatacaktır. Giragosyan'a göre, sınırlar bir kez tekrar açıldığında, Ermenistan enerji ve diğer mallar için yeni bir nakil güzergâhı haline gelebilir, böylece Gürcistan'ı dışlayabilir ve Rusya'nın hedefi de bu.

ABD ve Avrupa açısından bütün bu sürecin sonucu iki yönlü olabilir. Yolsuzluk, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı ve kötü yönetimi besleyen zemin durumundaki hassas güney Kafkaslar bölgesi çok daha barışçı ve müreffeh hale gelebilir. Fakat Avrupa ve ABD Türkiye'de vuku bulan büyük değişimleri idrak etmedikçe, çok fazla nüfuz yitirebilirler; öte yandan Türkiye ve Rusya, yeni bölgesel süpergüçler mahiyetinde tarihsel nüfuz alanlarına geri dönebilirler. (30 Nisan 2009)

Kaynak: Radikal