Erbakan artık hakka yürüdü.
Siyasi hayatımızın en az kırk yılına damgasını vurdu.  Sevenleri olduğu kadar  düşmanları da çoktu. Söz konusu Türkiye İslamcılığı olunca pek çok şeyin ilkini temsil etti. Her ne kadar muhafazakarlık parantezine alınmak istense de o, evrensel bir İslam fikriyatını tabana yaydı, siyasetini bunun üzerine kurdu. 

Bir yanda kendi toplumuna öz güven aşılamak için bir tarih görüşü, bilinci yüklemeye çalışırken diğer tarafta bu motivasyonla  dünya Müslümanlarına lider ülke olma  iddiasını sürdürdü.

Müslümanlar arası dayanışma idealini somutlaştırdığı girişimlerden  biri kuşkusuz D-8 projesiydi. Bu projenin en talihsiz yanı gerek kafa yapıları gerekse devlet formasyonları bakımından bu idealden çok uzak olan önemli kısmı bağımsız düşünmekten uzak, halkına yabancılaşmış, sömürge bakiyesi liderlerle yola çıkmış olmasıydı. Erbakan için  belki başka seçenek  olmasa da aksiyon yanı ağır basan bir siyasetçi için yola devam etmek durumundaydı.

İslam dünyasının güç birliği yapma ideali adına D-8’e davet ettiği ülkelerden  biri Hüsnü Mübarek’in Mısır’ı idi ve bugün artık o yok. Erbakan’ın vefatından kısa süre önce siyaseten öldü.

Bu projenin alt yapısını oluşturmak için gittiği Mısır, Libya, Nijerya gezisini ben de takip etmiştim. 28 Şubat’ın ayak seslerinin duyulmaya başladığı o dönemde, bir yanda generaller diğer tarafta apoletsiz generaller ve medya her türlü imkanı kullanarak Erbakan’ı adeta siyaseten boğmaya çalıştığı günler. Yani postmodern darbe hazırlıklarını adım adım ilerlediği dönem.

Kaddafi ile kriz yaşanmış, bu Türkiye’deki Kemalist seçkinlerin eline  büyük koz geçmişti. Oysa Kaddafi’nin neden olduğu diplomatik krizin benzerleri Turgut özal, Tansu Çiller de karşılaşmış  fakat devleti küçük düşürmemek için medya bunları ört bas edecekti.

Heyette son derece moral bozukluğu oluşmuş, Nijerya dönüşü Ankara’da karşılaşılacak gerginlik şimdiden vekillere yansımıştı. Vekiller adeta suspus bir görüntüye bürünmüş, psikolojik hava şimdiden teslim almıştı.

Bu ortamda uzun Nijerya'dan Ankara’ya dönüş yolculuğunda hoca uçakta  gazetecilere bir açıklama yaptı. Tüm medya adeta Hoca’yı köşeye sıkıştıracak yeni bir koz yakalamak için pür dikkat kesilmiti.

Gezi boyunca susan Hoca, gayet kendinden emin tavırla bu üç ülkeyi kapsayan gezinin her anlamda nasıl başarılı olduğunu anlatmaya koyuldu. Gazeteciler bu kendinden emin tavır karşısında biraz hayret biraz şaşkınlıkla izlerken etrafındaki kurmaylarının tavırların gözle görülür değişimi hissedebiliyordum.

Hoca, bu gezilerde ekonomik, anlaşmalar imzalandığını, kardeşlik bağlarının güçlendiğini anlatıyor. Oysa Libya’da tam bir diplomatik facia yaşanmış, Kaddafi’nin bildik ukalalığı, ben-merkezli patavatsızlığı Türkiye’de özellikle şok etkisi yapacak şekilde yansıtılmıştı.

Ve devam etti Hoca, “bu gezi ayrıca siyasi olarak da başarılı olmuştur, çünkü kardeş ülkeler arasındaki yanlış anlaşılmaların yine dostane çabalarla giderilmesine de hizmet etmiştir.“

Adeta yokuş aşağı geri kayan arabayı iterek tekrar zirveye oturtmaya çalışıyordu Hoca.

O anda etrafındakilerin yüzlerindeki memmuniyet ifadesi Hocanın karizmasının nereden geldiğine işaretti.

Bu olay, Hoca’nın siyasi duruşu ve kimliğini çözümlemek için az bulunur anlardan biriydi. Hoca, Kaddafi’nin neden olduğu diplomatik skandal karşısında savunmaya geçerek, muhatabını eleştşrerek, başbakan olarak kendini savunabilirdi ve bunu yapması için de yeterince imkan vardı elinde. Ancak o tam tersini yaparak, yıllardır örmeye çalıştığı “Müslüman kardeşliği” adına Kaddafi’ye saldırmak yerine kardeşlik, birlik idealinin altını oyacak bir dil kullanmaktan özellikle kaçındı. Aksi yola  başvurması, siyasetini kurduğu sütunlardan birinin çökmesi demekti. Hem olayaları kendi kontrolüne almak, hem savunduğu ideallerden geri adım atmamak adına siyasetin tüm imkanlarını kullanırken belki abartılı ama kendinden emin tavrını hep korudu. Kaddafi örneğinde Erbakan çözümlemesi 40 yıllık siyaset hayatının adeta özeti gibiydi.

Gerçekliği zorlama pahasına ideallerini ısrarla sürdürdü, davasının takipçisi oldu. Tarzı üslubu tartışılabilir ama kaba hatlarıyla ortaya koyduğu hedefler hala aşılabilmiş değil.