Cumhurbaşkanı sayın Abdullah Gül'ün, devlet bakanları sayın Kürşad Tüzmen ve sayın Mehmet Şimşek ile beraber ve geniş bir işadamı ve basın mensubu katılımıyla Japonya'ya gerçekleştirdiği dört günlük ziyaretin Cumhurbaşkanlığı düzeyinde ilk ziyaret oluşu hem çok ilginç hem de çok düşündürücü.
Japonya dünyanın, ABD sonrası ikinci büyük ekonomik gücü.
127 milyon nüfuslu Japonya'nın milli geliri 1.5 milyara yaklaşan Çin milli gelirinden dolar kuru bazında daha büyük; burada kişi başına gelir kırk bin dolara yaklaşıyor.
Türkiye ise bu muazzam ekonomik gücü bugüne dek hep görmemeziliğe gelmiş; sayın Gül'ün ziyaretinin Cumhurbaşkanlığı düzeyinde ilk ziyaret oluşu da bu görmemezliğin önemli bir kanıtı.
Üstelik Japonya ile aramızda siyasal meselelerde en küçük bir pürüz dahi pek yok.
Japonya'nın toplam ihracatı 700 milyar dolar düzeyinde ama bize sadece 2.3 milyar dolar mal satıyor.
Japonya'nın ithalatı da 600 milyar dolar düzeyinde ama biz bu ülkeye sadece 360 milyon dolarlık mal satabiliyoruz; yani bizim Japonya'ya ihracatımız bu ülkenin toplam ithalatının sadece iki binde biri mertebesinde.
Sürekli dış ticaret fazlası veren bu ülkede insanları dış dünyaya gezmeye yönlendiren sisteme rağmen ülkemize senede sadece 150 bin Japon turist geliyor.
Tüm bu veriler bizim bugüne dek Japonya gibi bir ekonomik devi görmemezlikten geldiğimizin kanıtları.
Sayın Ahmet Necdet Sezer Kanaltürk yerine Tokyo'yu ziyaret etse idi, bu ziyaretin ülkemiz için çok daha iyi olabileceği buradan daha net görülüyor.
Sayın Abdullah Gül'ün bu büyük Tokyo çıkarmasının iki ülke arasında dış ticaret hacmini çok artırması ve daha da önemlisi Japon şirketlerin ülkemize çekilmesinde büyük katkı yapması bekleniyor.
Türkiye'nin en büyük ihtiyacı doğrudan yabancı sermaye yatırımı; Japonya'nın dışarıda 650 milyar dolarlık doğrudan yatırıma var ama bu 650 milyar dolarlık yatırım içinden Türkiye'nin çektiği pay yok mertebesinde.
Japonya'nın petrol fiyatları şoku sonrası Ortadoğu'ya çok daha fazla ilgi göstermesi bizim için ek bir avantaj daha getiriyor; Japonya'da petrol yok, bu nedenden her geçen bizim bölgemizle daha ilgililer ve bölgeye yönelik siyasi atak peşindeler, amaçları Japonya'ya enerji akışını garanti altına alabilmek.
2003 senesi Japonya'da Türkiye senesi olarak kutlandı, 2010 ise Türkiye'de Japonya senesi olacak.
Japonlar aslında Türkiye ile çok ilgililer; 2003 senesinde Japonya'da gerçekleştirilen bir Osmanlı sergisini 1 milyon biletli Japon gezmiş.
Bu durumu Türkiye mutlaka bir avantaja çevirmeli ve her sene bu ülkeden 5 milyara yakın doğrudan yabancı yatırım çekmeye çalışmalı; Japonya her sene 50 milyarın çok üzerinde yabancı yatırım gerçekleştiriyor, yani bizim almamız gereken Japon dış yatırımlarının onda biri.
Bu arada da Japonya'ya olan 350 milyar dolarlık gülünç ihracatı en kısa sürede ona katlamaya çalışmak gerek; Tokyo'da Prada markası ürünlerin yaptığı ciro, bu markanın Asya toplam cirosunun yüzde altmışı, yani bu pazarın devasa boyutlarını bizim ihracatçı iyi görmeli.
sayın Gül de, kendisinin buraya ilk gelen Cumhurbaşkanı olduğunu öğrendiğinde bu işe şaşırdığını söylüyor.
Gül gazetecilerin ısrarlı sorularına rağmen iç politika konusunda burada bir görüş belirtmek istemediğini ifade ediyor.
Sayın Cumhurbaşkanı, iç politik meselelere mesela parti kapatma davasına ilişkin sorular karşısında kendisinin görevinin içeride bu olumsuzluklar sanki hiç yokmuş gibi uzun vadeli düşünmek ve Türkiye'nin önünü açmak olduğunu, Japonya ziyaretinin de bu doğrultuda olduğunu ifade ediyor.
Sayın Gül Japon dış yatırımı çekmek, bu ülkeye ihracatı artırmak, daha çok Japon turistin ülkemizi ziyaret etmesini sağlamak gibi konuların kendisi için kısır iç politik tartışmalardan daha önemli olduğu vurgusunu yapıyor.
Kaynak: Star