Osmanlı Devleti'nde yerli yani Müslüman bir orta sınıfın tarımdan ticaret alanına kayması ve millileşmesi yani ülke çapında etkili hale gelmesi İttihat ve Terakki döneminde oluşmuştur.
"Liberal" ekonomi ve "milli" ekonomi taraftarları arasındaki tartışmalar 1913'ten sonra yani İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin siyasi bir parti haline dönüşüp iktidarı tümü ile ele geçirmesinden sonra "milli" ekonomiyi savunanların başarısı ile sonuçlanmıştır. Devletin, Balkan Savaşı'nda (1912-3) yenilmesi, liberal ekonomiyi savunanları gözden düşürdüğü gibi liberalizmi destekleyen ve Avrupa'dan yakından etkilenen Balkanlar'ı, bu arada Selanik'i elden çıkarmıştır. Aynı zamanda Balkan Savaşı'nı kazananlar eskiden Osmanlı topraklarının bir parçası olan Balkan ülkelerinin özgür milli devletleri idi. Balkan Savaşı'nın kaybı "yerli," yani Müslüman milliyetçilerinin etkisini genişlettiği gibi gayrimüslim azınlıkların durumunu sarsmıştır. Balkanlar'dan göçler, gayrimüslimlerin sayısını ve gücünü daha da azaltmıştır. Hızla gelişen milliyetçi (Türkçü) olarak yayına başlayan Genç Kalemler, Türk Yurdu gibi kuruluşlar ve dergiler 1913'ten sonra gittikçe siyasi Türkçülük-milliyetçiliğe önem verdikleri gibi ekonomik milliyetçiliği de ön plana çıkarmışlardır. Yusuf Akçura açıkça bir "milli orta sınıfın" bir an evvel oluşması için gereken tedbirlerin alınmasını öne sürmüş, orta sınıfın siyasi-kültürel fonksiyonlarından söz etmiştir.
Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na Kasım 1914'te girmesi ekonomide devletçiliğin ve millileşmenin -bu iki terim birbirine bağlı, biri diğerini tamamlayan kavramlardır- hızla gelişmesini sağlamıştır. Kapitülasyonlar kaldırılmış, yabancı şirketler vergilendirilmiş, dış ticaret devlet kontrolüne girmiş ve yerli malların üretilmesi ve tüketilmesi hem finansman hem propaganda yolu ile desteklenmiştir. Hatta şirketlerin Türkçe yazışmalar yapmaları emir edildiği gibi, ticarî ve meslekî eğitim genişletilerek şirketlerde üst kumanda mevkiinde Türklerin (bu terim tüm Müslümanları kapsamaktadır) geçmesi sağlanmıştır. Bazı yabancı şirketler, demir ve denizyolları gibi yabancıların elinde bulunan işletmeler millileştirilmiştir. O zamana kadar adeta devletin bankası olarak çalışan fakat sermayesini Paris'te saklayan Osmanlı Bankası ile rekabet edecek Evkaf Bankası (1914), İtibari Milli Bankası (1917) ve taşrada örneğin Konya Milli İktisat Bankası gibi finans kurumları kurulmuştur. Bu konularda ilk çalışmaları yapan Prof. Zafer Toprak'ın kitap ve makalelerinde çok daha geniş bilgiler vardır. Prof. Carter Findley'in hazırlamakta olduğu ve bana verdiği bir ön çalışmada belirttiği gibi 1918 yılında Türk ve Müslüman tüccarlar ve üreticiler ekonomide önemli bir mevkiye geçmiş bulunuyorlardı. Örneğin 1908'de ancak 9 Osmanlı hisseli şirket bulunmasına karşılık 1918'de bu sayı 129'a yükselmişti ve Türkler ekonomik girişimciliğe karşı büyük ilgi göstermişlerdir.
HALK-SİYASİ ELİT AYRIMI
Aynı dönemde en küçük yerlerde bile binlerce üyesi olan kooperatiflerin çiftçi derneklerinin sayısı alabildiğine artırılmıştır. Birinci Dünya Savaşı, Zafer Toprak'ın söylediği gibi devlet için bir felaket olmuş fakat başında İttihat ve Terakki Partisi bulunan bir milli burjuvazinin gelişmesini sağlayacak bir durum yaratmıştır. Aynı zamanda bu gelişmeler devletin ekonomide ön plana çıkmasına yol açmış ve nihayet Cumhuriyet döneminde 1930'da kabul edilen devletçiliğin temelini oluşturmuştur. Cumhuriyet dönemi gelişmelerine kısaca temas etmeden evvel İttihat ve Terakki döneminde oluşan gelişmelerin çok önemli bir yönünü vurgulamak birinci derecede önemlidir. Başka yazılarda belirttiğimiz gibi bir milli (Türk-Müslüman) orta sınıf daha 18. yüzyılda pazar ekonomisi Osmanlı Devleti'ni etkisi altına almaya başladıktan sonra gelişmeye başlamıştır. Tarım alanında oluşan bu orta sınıf özel mülkiyet, piyasa talep ve fiyat güçleriyle oluşan ekonomik kökenli yeni bir sınıftı. Bu Müslüman orta sınıfın içinde geliştiği topluluk içinde kimlik, kültür, gelenek, sosyal kökenleri olduğu için gerçek manada "milli" bazı özelliklere sahipti. Bu sınıf hem bu "milli" özelliklere sahip olması hem de onu sömüren sermayenin yabancı ellerde olması nedeniyle Avrupalı tarihçiler ve sosyal ilimciler (ve bunlardan etkilenen yerli sosyologlar) tarafından önemsenmemiş ve böylece adeta yok sayılmışlardır. Bu sınıfın "yok" sayılmasının diğer bir nedeni ticari ve endüstriyel bir kanattan mahrum olmasıdır. Fakat bunun ötesinde bu Müslüman Türk orta sınıfın siyasi ve entelektüel alanlarda açıkça bir savunucusu olmadığı için sesini duyuramamış, siyasi etkisi dar kalmıştır. Böylece bu orta sınıfın sınıfsal bilincinin açık siyasi-milli şekil alması bir hayli gecikmiştir. Bu sınıfın dünya görüşlerini, felsefesini ve medeniyet özlemini bir dereceye kadar ifade eden İbrahim Şinasi, Ahmet Mithat Efendi, vs. gibi yazar ve düşünürlerin bulunmasına rağmen tanınmamasının başka bir nedeni onların anladığı "millilik" ve "halkçılık" ile devlete hakim grupların aynı terimlere verdikleri anlamın farklı olmasıdır. Devlete, okullara ve basına kim sahip olursa onların görüşlerinin üstünlük kazanacağı aşikardır. Halk-siyasi elit ayrımı bu şekilde kökleşmiştir.
Daha evvel belirttiğimiz gibi İttihat ve Terakki'nin finans ve endüstride oluşturduğu "milli iktisat" politikası yerli Türk-Müslüman grupların üst seviyede ekonomik ve siyasi alanlara yayılmasına yol açtığı gibi onlara millilik adına meşruiyet vermiştir. Bu gelişmenin yanında basın ve hatta okullar yine 'millilik" uğruna ekonomik faaliyetlerinin, üreticiliğin mesleklerin önemini vurgulamışlar ve güçlü bir devletin sağlam ekonomik bir temele olan ihtiyacını ön plana çıkarmışlardır.
YARIN: Cumhuriyet Dönemi ve orta sınıflar
Kaynak: Zaman