Alan Hart

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, İsrail'i savaş suçları işlemekle itham eden Goldstone raporuna ateş püskürerek ve İsraillilerin bu ithamlardan dolayı yargılanmasına asla müsaade etmeyeceğini söyleyerek Knesset'ın kış sezonu açtı. Fakat ana mesajı bu değildi. Sanırım bir yere kadar çaresizliğin de söz konusu olduğu, muhtemelen Filistin Otoritesi "Başkanı" Abbas'a ve çoğu Filistinliler tarafından değilse de çokları tarafından asgari Amerikan ve İsrail yardakçısı azami hain olarak görülen onun el Fetih'teki kafadarlarına yapılmış bir müracaattı onunkisi.


Netanyahu barışın kilidi olduğunu söylerek, bu liderliğe İsrail'i Yahudi devleti olarak tanıma çağrısında bulundu. Sonra anlattı da anlattı: "Filistinliler 62 yıldan beri Yahudi devletine "Hayır" diyorlar. Filistinli komşularımıza çağrımızı yineliyorum: Yahudi devletine "Evet" deyin. İsrail'i Yahudilerin devleti olarak tanımaksızın barışı elde edemeyeceğiz... Böylesi bir tanıma, cesaret isteyen bir adımdır ve Filistin liderliği, halkına hakikati söylemelidir yani bu tanıma olmaksızın barışın söz konusu olmayacağını... Filistinli liderlerin cesaret sergileyerek Yahudi devletini tanıma dışında bir seçenekleri yok. Barışın doğru anahtarı buydu ve öyle olmayı sürdürüyor.


Ha'aretz gazetesinin haberinde kaydedildiğine göre Netanyahu'nun İsrail'in Filistin tarafından "Yahudi devleti" olarak tanınması talebi, sadece İsrail'i tanımanın aksine, "İsrail'in var olma hakkının tanınmasını sağlama almanın bir yoludur. Ha'aretz'in kaydettiğine göre İsrail-Filistin çatışmasının özü Netanyahu ve pek çok İsrailli nazarında işte bu tanınma meselesidir.


Pragmatizm adına "İsrail'i sadece tanımaya" rıza göstermek – yani 1967 Haziran'ı öncesindeki sınırlar çerçevesinde İsrail'le barış içinde yaşamak – çoktan beridir resmi Filistin ve Arap duruşudur. İsrail'in "var olma hakkının" tanınması noktasında niçin teklenmektedir ve Filistinlilerin bu hakkı tanıması Siyonizmin gerçekten umurunda mıdır? Cevapları aşağıda.


Galip tarafından, Siyonizm tarafından yazılan tarihe göre İsrail'in doğum belgesini, dolayısıyla da meşruiyetini 29 Kasım 1947 tarihli BM Taksim kararı vermiştir. Bu propaganda anlamsızdır. Şöyle ki:


Evvel emirde, Filistin halkının çoğunluğunun rızası olmaksızın BM'nin Filistini taksim etme yahut Filistin'in bir kısmını kendi devletlerini kursunlar diye ecnebi göçmen azınlığa tahsis etme hakkı yoktu.
Buna rağmen BM Genel Kurulu, az bir farkla ve dümene getirilen bir oylamayla, Filistin'in taksimi, biri Arap diğeri Yahudi olmak üzere iki devletin kurulması kararını geçirdi. Kudüs iki devletin de parçası olmayacaktı. Fakat Genel Kurul kararı sadece bir "teklifti" yani Güvenlik Konseyi onayı olmaksızın yürürlüğe girmeyecek, bir politika haline gelmeyecekti.
Hakikat şu ki Genel Kurul'un taksim teklifi Güvenlik Konseyi'nin önüne hiçbir zaman çıkmadı. Niçin? Çünkü Amerika biliyordu ki, şayet onaylanırsa, Arap ve müslüman muhalefetine bakınca, ancak kuvvet yoluyla uygulamaya konulabilecekti; ve ABD Başkanı Truman, Filistin'in taksimi için kuvvet kullanıma hazır değildi.
Bu yüzden taksim planı geçersiz kaldı; haliyle de Filistin'e ne olacağı hakkındaki soru - İngiltere işi yüzüne gözüne bulaştırdıktan ve Siyonizm'e büsbütün teslim olup çekip gittikten sonra - daha fazla müzakere edilmek üzere Genel Kurul'a geri alındı. ABD'nin tercih ettiği ve teklif de ettiği, geçici bir BM Vesayeti kurulmasıydı. BM Genel Kurulu konuyu müzakere ederken İsrail, tek taraflı olarak var olduğunu ilan etti ki Truman yönetimi ve örgütlü uluslararası câmia'nın iradesi hilâfınadır


Zamanın gerçeği şuydu: Önceden planlanan etnik temizliğin neticesi olarak var olan Siyonist devletin var olma hakkı yoktu ve daha önemlisi, Siyonist devletin kuruluşu esnasında toprakları ve hakları ellerinden alınanlar tarafından tanınmadığı ve onlar tarafından "meşruiyet verilmediği" takdirde var olma hakkı da olamazdı. Uluslararası hukuka göre İsrail'e can attığı meşruiyeti ancak Filistinliler verebilir.


Ve bu meşruiyet, Siyonistlerin kuvvet yoluyla Filistinlilerden alamadıkları ve alamayacakları tek şeydir.


İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun bu konuda hayli kaygılı olmasına şaşmamalıdır.


İsrail'in liderleri yukarıda özetlenen hakikati her zaman bilmekteydiler. Dünyanın geri kalanının da bilmesi vaktidir.


Yazar hakkında: İngiliz gazeteci ve yazar. ITN Ortadoğu muhabirliği ve BBC Panorama sunuculuğu yapmıştır.


Özgün başlık: Israel's right or no to exist – The Facts and Truth

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın