İslam dünyasında rasyonel tepki ve karşı tepkiler, bu tepkilerin ahlaki olanı ya da olmayan yönleri, 2008 yılının sonunda İsrail'in Gazze'de medeniyete ve insanlığa ait her şeye yaptığı saldırılar, üzerinde durulması ve tartışılması gereken bazı hususları bizleri değerlendirmeye itti.
Siyonist kültür, itham kafesinde
Siyonist yönetim açısından Gazze'de olan olaylar nedeniyle kendisini eleştirmemiz ve kınamamız doğru bir yaklaşım değil. Burada eleştirilen şey; Siyonist akla tahakküm eden, evrene bakışını şekillendiren ve değerler manzumesini temellerini oluşturan Siyonist kültürdür. Bu sonuçların oldukça ciddi miktarda göstergeleri vardır. Aynı zamanda bu tespitin sonuçları ve gerekleri oldukça ağırdır, ancak bu yazıda bu hususu değerlendirmemiz mümkün değildir.
Kına, kınamak sonuç verir
Kınayanı kınamamız, bu kez sonuç verdi ve ilk kez Arap diplomasisi; eleştiri, kınama ve protesto etmenin bilinç düzeyi sürekli artmakta olan halkların nezdinde hiç bir değeri olmadığını anladı.
Bu itiraflar bir çok Arap yetkilisinin ağzından yapıldı. Bu durumun önemli ve bir çok göstergeleri bulunmaktadır. Bunlardan biri, Arap halklarının hiç de küçümsenmeyecek ölçüde etki gücünün bulunmasıdır. Öyle ki Arap diplomasisini zor bir duruma sokarak, halkların gözünde kınamadan daha olumlu bir düzeye geçişini sağlamaya sevk etmektedir. Bu durum, bir yandan da bir tür "Siyasi aklın uyanışı"na işaret etmektedir.
Bir başka boyutta, bu yeni yönelimde yeni bir haleti ruhiye görüyorum. Bu itiraf, sözcük ve vurgularda hissettiğimiz başka tür bir uyanışı, "Siyasi vicdanın uyanışı"nı ima etmektedir. Kınamacılığın yüzeyselliğini itiraf eden Arap siyasetçisi, Arap halklarına şunu söylemektedir: "Ben de sizin gibi oldum. Böyle ciddi bir meselede sadece kınamayla yetinmek istemiyorum." Kınamacılıkla yetinen siyasetçiler bu uyanıştan nasibini almamıştır: Ne aklın ne de vicdanın uyanışı.
Dini ve ideolojik dilemma
Her siyasi cihetin elbette ideolojisi vardır, ancak bu ideolojinin tabii mecrasından çıkarak en azından asgari düzeyde "siyasi akıl"a etki etmesi kabul edilemez.
Bu, kriz dönemlerinde bütün siyasi taraflarla ilgili olarak geçerlidir, özellikle de başta Hamas olmak üzere bütün zayıf ve zor durumda olan taraflar için...
İdeolojik boyut, fikir ve eylem planında belirli ölçülerde siyaseti örnek alır. Başka taraflar bundan ürker ve özellikle belirli bölgesel aktörlerin açık ya da üstü örtük bir biçimde ideolojiyi kullandığı durumlarda ideoloji, korkutucu kutuplaşmaları getiren dar bir yaklaşım olarak görünür.
Bütün bunlar bu tür dar çerçevelerden kesin bir kaçınmayı kökleştirir. Arap insanının en büyük sorunlarından biri, bir çok nedenden dolayı kompleks ve büyük meseleleri ele almaktan bireysel olarak haz almasıdır. Söz konusu nedenleri saymak gerekirse bunlar: "Yaygın otoriter kültür, güce karşı duyduğu hastalıklı saygı, her tür şekliyle yolsuzluk." Bu da siyasi, kültürel ve toplumsal alanlarda ortak eylemi zayıflatır, çağdaş Arap kültüründe kurumsallığı düşünce ve eylem planında yıpratır.
Bu yüzden "kuramsallaşmış" birey ya da bazı kazanımlar elde etmek için görünüşte kurumsallaşmaya çalışan bir bireyi görmeye başladık ve dini boyuttan ilham alarak kurumsallaşma ve toplumsallaşmayı berhava eden tehlike tırmanmaya başladı. Çünkü din alimi, mutlak ilahi hakla desteklendiğine inanmaktadır. Bu durum, din alimini, bu dini sembole güvenen ve içtihatlarını benimseyen kişilerin kabulüyle meşrulaştırılmış dini metinlere dayanan fetvalar vermeye sevk etmektedir.
Arap ve İslam dünyası özellikle de kriz dönemlerinde fetva konularında bir kaos yaşamıştır. Bunun en önemli göstergelerinden biri belki de Suudi davetçi Dr. Ivaz el-Karni'nin "İsrail'e ait her türlü çıkarlar, yeryüzünün neresinde olursa olsun meşru hedeftir" şeklinde verdiği fetvasıdır. Tüm bunlar, "toplumsal içtihat" diyebileceğimiz, fetvanın bu tür karmaşık meselelerde tabi olması gereken genel çerçevenin dışında gerçekleştiğini bizlere gösteriyor.
Siyonist saldırı..Uyanış için gerekli başka dersler
Arap insanı bir çok konuda ifrata vardı ve ahlaki manzumelerindeki bazı temel değerleri kaybetti. Ancak öyle görünüyor ki o, onur ve insanlığın anlamı etrafında bir çok tartışmaların yaşandığı ve ilkelerin gündeme getirildiği onur ve insanlığının en düşük düzeyinden taviz vermeye hazır değil. İzzet, onur, şeref, ihtişam, azamet, heybet, zafer, direniş, güç, kahramanlık, zulüm, adalet ve görkem gibi kelimeler ise bolca kullanılmaya başlandı.
Burada kanayan yara Gazze'yi bir şeref ve direniş bayrağı haline dönüştürmemiz mümkündür. Nitekim bir çokları Gazze ile ilgili gösterilerde "Gazze, onurlu bir dünya için simge" sloganları attığını görüyoruz.
Arap ve Müslüman halkların önemli bir bölümü dikkat edilirse insani alanda Gazze'nin mazlum olduğunu söylemiş ama yok edildiğini söylememiştir. Belki de bunu insani alandan kültürel, siyasi ve iktisadi alana çekerek zekice bir kalkış noktası haline getirebiliriz.
Siyonist saldırı kültürü, Araplar arasındaki bölünmeleri daha fazla artıran bir etkide bulunmuş olsaydı, bunu yapabilecek bir Arap ve Filistinli eliti ortaya çıkarmak da dahil, Arap siyasi havzasında bazı anahtar konumdaki gizleri çözme ve ortaya çıkarma noktasında başarılı olunurdu.
Burada siyasi, hukuki ve fikri açıdan muhkem bir rasyonel çerçeve tesisinin önemine vurgu yapıyoruz. Böyle bir keşfetme ya da kendisiyle irrasyonel bir ilişkiye girme konusunda tercihle ilgili olarak son kararı verecek olan tarihtir.
Bu vahşi saldırı, hukuki düşünme biçiminin bizde olmadığını ve Arapların uluslararası hukuk alanında ne kadar yetersiz olduğunu bir kere daha göstermiştir. Özellikle bunu gerekçelendirirken İsrail'in hukukun üstünde ya da Siyonistler için hukukun geçerli olmadığı söylenegelmektedir. Gerek Ortadoğu'da gerekse başka bölgelerde çok miktarda hukukçu bulunmasına rağmen Arap ve İslam ülkelerinden hiç kimse, uluslararası hukuk mercilerine başvurma ihtiyacı hissetmemiş, öncelikle siyonistleri yargılayabilmek için stratejik bir adım atmadan önce bunun belgelenmesi gerektiğini söylemiştir.
Doğru, biz 'uluslararası toplum' adı verilen bir komediyle karşı karşıyayız. Ancak tek kutuplu dünyanın gerektirdiği siyasi oyun, aynı tiyatronun kurallarına senaristlerin uymasını da gerekli kılıyor. Ve bu süreçte gerçekleştirilmesi mümkün olan bir takım mevzi başarıların da gerçekleştirilebileceğini gördük. En azından bizi nasıl zor durumlara sokuyorlarsa biz de onları zor duruma sokabiliriz. Olaylar, 'uluslararası toplum'un siyasi, tarihi ya da ahlaki sıkıntının ortadan kaldırılmasına katkısı olabileceğini göstermiştir. Sadece bu da değil, bölgesel ve uluslararası düzeyde bazı sorunlarla karşı karşıya kalma ihtimalini en aza indirdiğini de kanıtlamıştır.
Bu sorunların ve krizlerin en önemlisi, bazı toplumsal kesimlerin aşırılık ve şiddet yanlısı bazı grupların şiddet yanlısı çağrılarına kulak vermeye başlamasıdır.
Gelişmeler, bazılarına göre ilişkileri işbirlikçilik düzeyine gelmiş Arap hükümetlerinin oluşturduğu boşluğu sivil toplum kuruluşlarının doldurduğunu gösteriyor. Bu da bizim Arap ülkelerindeki sivil toplum kuruluşlarının ehemmiyetini bir kez daha kanıtlıyor. Öyleyse, Araplar olarak bu tür kuruluşlara daha fazla özgürlük tanımalı, onların daha geniş kanuni haklardan yararlanmalarını sağlamalıyız.
Ben, Arap ülkelerinin bu konuda gecikeceğini ve yavaş davranacağını ve bu nedenle de ağır bedeller ödeyeceğini düşünüyorum. Tek diyebileceğimiz şey, Siyonist saldırı kültürünün bütün aptallığı ve kibriyle Filistin davasının Araplığı ve İslamlığını bir kez daha kökleştirdiğidir.
Son olarak, "Kınamacılık"ı aşmaya çalıştıklarını söyleyen Arap siyasetçilerine, etraflarındaki siyonist saldırganlık muhitinde yapacakları çok şeyleri olduğunu, ancak samimiyet ve fedakarlığın en başından tesis edilmesi gibi bir zorunluluğun bulunduğunu hatırlatmak isterim. (Abdullah el Beridi Suudlu)
Bu makaleyi Dünya Bülteni için Türkçe'ye çeviren: İbrahim İslamoğlu