Artık şuna kuşku yok: Dışişleri İsrail'deki en sıkı yönetilen kurum. Dışişleri bakanının dalkavukluk devrinin kapandığını ilan etmesinin hemen ardından emirleri yerine getiriliyor ve her şey onun kesin sözlerine göre yürüyor.

Öğrencilerin bazen öğretmenleri gölgede bırakması gibi, yardımcısı da bakanı gölgede bırakıyor. Aleni bir aşağılama törenini titizlikle sahneliyor. Büyükelçi özel olarak onu utandırmak için davet edilmiş kameralar önünde koridorda bekliyor. Gecikmenin ardından içeri çağrılıp alçaktaki bir koltuğa oturtuluyor, ev sahipleriyse daha yüksek sandalyelerde oturuyor.

Bu Türklere bir ders vermekten başka seçenek yok... Bakan yardımcısı gazetecilerin zekâsına da güvenmiyor. İşi sağlama alıp neler olup bittiğini izah ediyor. Türk bayrağı yok, el sıkışma yok, nazik gülümsemeler yok; görebileceğiniz gibi, ciddiyiz biz. Bize kara çalan ülkenin temsilcisine işte böyle yaparız.

Sırada 50 şınav mı var?
Belki bu işin sonu değil; belki sadece bir başlangıç: Bir sonraki toplantıda o Türk ayakta duracak; altına bir sandalye bile verilmeyecek. Ve efendi gibi davranmazsa, ona 50 şınav çektireceğiz.

İsrail'in elçilerinin işi de kolay değil. Onlar da sık sık 'açıklama' için çağrılıp bir güzel fırça yiyor. Fakat kimse onları kamuoyu önünde utandırmayı uygun bulmuyor. Böyle şeyler asla yapılmıyor. Fakat biz yapmaya karar verdik, çünkü şu an arada sırada ihtiyacımız olan tek şey, uygun bir Siyonist tepki üretmek. Ve belki bizim büyükelçilerimiz de biraz rahatsız edilmeyi hak ediyordur, çünkü hiçbiri bir kez olsun ayağa kalkıp bakana ve yardımcısına şunu demiyor: "Yetti, bundan böyle bensiz devam edin."

Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman eski günlerin ihtişamını geri getirmiyor mu? Siyonist gururu en iyi şekilde müdafaa etmiyor mu? Neticede kurucu atalar Diyaspora'yı ulusal kan dolaşımından çıkarmak ve efendinin karşısında sefil bir ayı gibi dans eden zavallı Yahudi'yi ortadan kaldırmak istiyordu. Şimdi efendi bizleriz ve Yahudi olmayanlar bizim için dans edecek.

Durum buysa, saltanat süren şu meşhur uşağı andıran bu gururlu Yahudi'ye baktıkça niye utanç duyuyoruz? Böylesine vatansever bir eylemin bize niye bir punk'ın yaptığı bir şeymiş göründüğünü anlayamıyoruz. Meseleyi derinlemesine inceledim ve bütün Batı ülkelerinin dışişleri bakanlıklarında ışıkların bütün gece yandığını gördüm; birbirlerine akıl danışıyorlardı.

Kudüs'te neler olup bittiğini, bir elçiye nasıl diz çöktürüldüğünü görüyorlardı ve korkuyorlardı. Hangisi dünyanın gözü önünde alenen aşağılanan bir sonraki kişi olmak ister ki? Artık ağızlarından çıkan her kelimeyi dikkatle tartacaklar. İsrail diplomatik caydırıcılığını yeniden tesis etti. Öyleyse niye birilerinin, birbirlerine göz kırpıp şu soruyu fısıldadığını duyuyor gibi oluyorum: İsrail tamamen kafayı mı yedi?

Diyasporavari bir zayıflık
David Ben-Gurion'ın İsrail'i Yahudi halkına tarihte ve uluslar ailesinde bir yer açmak niyetindeydi. Fakat İsrail o ailenin ortalığı karıştıran üvey kardeşi olmakta ısrarlı. Lieberman ve Başbakan Binyamin Netanyahu bizi, dikenli teller ve duvarlarla çevrili gettolara döndürmek istiyor. Bu bir özgüven göstergesi değil. Diyasporavari bir zayıflığı yansıtıyor, sanki hâlâ firavunun köleleriymiz gibi. Firavunu geride bıraktık, fakat böylesine düşük bir insanı böyle yüksek bir koltuğa oturtan bu hükümeti geride bırakıp bırakamayacağımız hiç belli değil. Ne kadar komik, ne kadar korkutucu bir manzara. (İsrail gazetesi, sol eğilimli Meretz Partisi'nin eski lideri ve eski eğitim bakanı, 13 Ocak 2010)

Kaynak: Radikal