EĞER HAMAS OLMASAYDI


Jennifer Loewenstein


Gelin bir şeyin adını doğru koyalım. Eğer Gazze Şeridi'nin bütün bu kötürüm bırakılma ve aşağılanması devam edecekse; İsrail'in iradesi Birleşik Devletler'in ki ile aynıysa; Avrupa Birliği, Rusya, Birleşmiş Milletler ve yeryüzünün her tarafına dağılmış bütün uluslararası kuruluşlar ve örgütler hiçbir şey yapmadan, sadece her iki tarafa da defalarca ateşkes çağrısı yapan kof mankenler gibi oturmaya devam edeceklerse; ödlek, korkak ve uyuşuk Arap devletleri, dünyanın kabadayı süper gücü kendilerini Washington'dan, belki hoşuna gitmeyecek bir şeyler söyler diye tehdit eder bir tarzda gözetlediği sırada kardeşleri katledilirken izleyerek dikiliyorlarsa, biri bize niçin dünya üzerinde bu cehennemin vuku' bulduğu hakkında gerçeği anlatabilir mi?

Biz konuşurken Gazze Şeridi'ne zincirlerinden boşanmış bir halde yerden ve gökten yağan devlet terörünün, HAMAS'la bir derdi yok. "Terör"le de bir derdi yok. Yahudi Devleti'nin uzun süreli güvenliği ve ancak koşulları bu duruma tırmandırdığı dereceye kadar İran, Hizbullah ve Suriye ile de bir derdi yok. Egemen haklarına sahip olma cesaretini gösteren, kaynaklarının kendisine ait olduğunu savunma cesaretini gösteren, "İmparatorluk"un tiksindirici askeri üslerinden birisini bereketli topraklarında istemeyen bir milletin köleleştirilmesinden başka bir şeye eşit olmayan sinik ve fazlasıyla kullanılmış bir örtmece olan icat edilmiş bir "savaş"la da derdi yok. 

Krizin özgürlük, demokrasi, adalet ve barışla ilgisi yok. Mahmud Zahar, İsmail Heniye ve Halid Meşal'le ilgisi yok. Hasan NAsrallah ve Mahmud Ahmedinejad'la hiç ilgisi yok. Bunlar, 61 yıl içerisinde şu anki fecaat haline gelmiş olan fırtınada, sadece duruma bağlı olarak şimdi sahne alan aktörlerden başka bir şey değiller. İslamcı etken, krizin atmosferini renklendirdi, renklendirmeye de devam edecek; şu anki liderleri listesine ekledi ve dünya nüfusunun geniş bir kısmını etkiledi. Bugün, temel semboller İslami'dir: camiler, Kuran, Hz. Muhammed'e referanslar ve Cihad. Fakat, bu semboller silinebilir ve kördüğüm devam edebilir. 

El-Fetih ve FKÖ'nün ipleri elinde tuttuğu günler vardı. Çok az Filistinli'nin İslamcı politikalar ve metotlar istediği günler. Bu politikaların, sınırın üstünde geçen ilkel roketlerle, kaçakçılık yapılan tünellerle ve kara borsa silahlarla ilgili yapabileceği bir şey yoktu, aynen Arafat'ın El-Fetih Örgütü'nün taşlar ve intihar bombalarıyla ilgili yapacak az şeyi olduğu gibi. Çağrışımlar rastlantısaldır, belirli bir siyasi ortamın ürünleridir. Onlar, yalancı politikacıların ve onların analistlerinin anlattıklarından tamamıyla farklı şeylerin sonuçlarıdırlar. Onlar, modern Orta Doğu'daki insani eylemlerin oluşturduğu ortamın parçasıdırlar; fakat tamamıyla vahşi, ya da inatçı, ölümcül, kızgın veya düzelmez, hep orada olmuş olayların. 

Klişelerden, köle ruhlu medyanın ve onların Batı Dünyası'ndaki gönüllü devlet görevlilerinden oluşan acınası takımlarından haykırılan uydurma haberlerden sıyrılın ve göreceğiniz hegemonya için çıplak bir arzu olacaktır: zayıfın üzerine uygulanan güç ve dünya zenginliği üzerinde bir hâkimiyet için çıplak bir arzu. Daha da kötüsü, karmaşık söylemimizle, rafine akademik teorilerimizle, en bayağı ve en saçma arzularımıza önderlik eden modellerimizle saklamak için gayret gösterdiğimiz bencillik, nefret ve lakaytlık, ırkçılık ve bağnazlık, kendini yüceltme ve hazcılıktır hala görebileceğiniz. Müsamaha ettiğimiz vurdumduymazlık sadece yüce kültürümüze özgüdür, cesedin üzerinde uçan böcekler gibi çoğalmaktadırlar. 

Bencil ve yıkıcı kaprislerimizin kurbanı olanların mevcut sembol ve dilinde sıyrılın. Bulacağınız ezilenlerin basit, tutkusuz ve etkilenmemiş çığlıkları olacaktır. Yeryüzünün biçarelerinin, onların çocuklarına ve evlerine, ailelerine ve köylerine yönelmiş olan soğuk saldırınıza son vermek için yalvarmaları olacaktır. Balıklarını ve ekmeklerini, portakallarını, zeytinlerini ve kekiklerini kendilerinin toplayabilmesi için size yalvarmaları olacaktır. Önce kibarca, sonra artan bir inançsızlıkla niçin atalarının topraklarında ezilmeden; sınır dışı edilme, ırza tecavüz ve yıkım korkusundan azade; izinler, engeller, kontrol noktaları ve geçişler, devasa beton duvarlar, gözcü kuleleri, beton bunkerler, dikenli teller, tanklar ve cezaevi ve işkence ve ölüm olmadan yaşama izni vermediğinizi sorgulamaları olacaktır.

Çünkü İsrail'in, sınırlarında yaşayabilen ve egemen bir Filistin devleti niyeti yoktur. 1948'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 181 Sayılı kararının hilafına kendisine verilen toprakların % 24 fazlasını gasp ettiğinde de böyle bir niyeti yoktu. 1950lerin bütün o katliamları ve dalavereleri sırasında da yoktu. 1967'de Tarihi Filistin topraklarının geriye kalan % 22'sini ele geçirdiğinde ve BM Güvenlik Konseyi'nin 248 Sayılı kararını; eğer daha yeni işgal etmiş olduğu topraklardan çekilirse, güvenli ve tanınmış sınırlarla tam uluslararası tanıma garantisi veren çok kuvvetli uluslararası uzlaşmayı kendi istediği gibi yeniden yorumladığında da iki devlete izin verme konusunda niyeti yoktu. 

1974'te, BM'de, sadece kendisi ve ABD iki devletli çözüme karşı oy verdiğinde, Filistin'in ulusal haklarını kabul etmeye niyeti yoktu. Mısır'ın, Filistinlilerin ve bölgenin diğer halklarının haklarını ayrı bir girişimde ele almayı içeren, kendisine ulaşan ve uyumlu bir şekilde kabul ettiği kapsamlı barış planı sırasında da niyeti yoktu. 1978 ve 1982'de, Beyrut'u işgal ettiğinde, bombaladığında, havaya uçurduğunda ve buldozerlerle ezdiğinde ve bu sayede Batı Şeria'yı sorunsuz bir şekilde ilhak ettiğinde de iki devletli bir çözüme niyeti yoktu. 1987'de, Birinci İntifada bütün işgal edilmiş Filistin topraklarına, diasporaya ve küresel olarak ezilmişlerin ruhlarına yayıldığında veya İsrail henüz kurulmuş HAMAS hareketine, milliyetçi-laik grupların gücünü kırmak için, bilerek ve isteyerek yardım ettiğinde de bir Filistin devleti bahşetmeye niyeti yoktu. 

Madrid'de veya Oslo'da; dostları, kendi ırkdaşlarının pahasına, zenginlik ve prestiji ele geçiren titrek Filistin Yönetimi, FKÖ'nün yerini aldığında da bir Filistin Devleti niyetleri yoktu. İsrail dünya basınına barış ve iki devletli bir çözüm için demeçler verdiğinde, yeryüzündeki Filistin'in acı çeken şehir ve köylerinin üzerinden inşa etmeye devam ettiği transit yollar ve otoyollar ile ilhak ettiği yerlerde, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te illegal Yahudi yerleşimlerini iki katından fazla arttırmıştı. Ürdün Vadisi'ni, Ürdün'ün uluslar arası sınırını, üzerinde oturan yerel kabileleri sürgün edip ilhak etmişti. Eninde sonunda, adalet, barış ve güvenlik uğruna başı gövdesinde koparılacak birçok sakat Filistinli'nin üzerinden bir engerek yılanının diliyle konuşuyor. 

Ev yıkımlarıyla; sivil topluma yaptığı, Filistin tarihi ve kültürünü unutulma uçurumlarına dökmeye çalışan saldırılarıyla; İkinci İntifada süresince yaptığı üzerinde konuşulmayan mülteci kampı kuşatmaları ve altyapı bombardımanlarıyla; suikastleri ve fazlasıyla çabuk gerçekleştirilen infazlarıyla; debdebeli savaşa son verme güldürüsünden özgür, adil ve demokratik Filistin seçimlerinin içini boşaltmaya kadar, İsrail mümkün olan en güçlü dille, askeri gücün, tehdidin, gözdağının, tacizin, hakaretin ve aşağılamanın diliyle, kendi görüşlerini defalarca ve defalarca bilinir kıldı.

İsrail, Birleşik Devletlerin koşulsuz ve onaylayan desteğiyle, kendisine komşu yaşanabilir bir Filistin Devleti'ni kabul etmeyeceğini dünyanın geri kalanına yeniden, yeniden ve yeniden, arka arkaya tekrarlayan eylemleriyle açık etti. Daha ne duymamız gerekiyor ki? Uluslararası toplumun suçlu sessizliğini sona erdirmesi için daha ne gerekiyor ki? Apaçık, bütün dünyanın gözleri önünde günbegün gerçekleşen yalanların ve telkinlerin geçmesi için ne gerekiyor ki? Yeryüzündeki eylemler daha da korkun hale geldikçe, barış sözcükleri daha da ısrar edici bir hal alıyor. Hiç duymadan ve görmeden dinlemek ve izlemek, her biri bizim toplam utancımızı derinleştiren lakaytlık, cehalet ve suç ortaklığına izin veriyor. 

Gazze'nin yıkımının HAMAS'la bir ilgisi yok. İsrail, tamamen kontrol altına alamayacağı bir yönetimi Filistin topraklarında asla kabul etmez. İsrail'in taleplerine boyun eğmeyen veya hakiki bir egemenlik ve bütün bölge halklarının eşitliğini amaçlayan herhangi bir birey, lider, grup ya da hareket; uluslararası insani hukukun ve insan hakları evrensel beyannamesinin kendi insanları için uygulanmasını talep eden herhangi bir hükümet ya da halk hareketi Yahudi Devleti için kabul edilemezdir. Bütün bu tek devlet hayali görenler kendilerine şunu sormak zorundadırlar: İsrail, kendi sınırlarının kıyısında yaşayan ve saatlik olmasa da günlük olarak onların yaşamlarına kastettiği göz önüne alındığında, kendi sınırları içinde yaşayan 4 milyon Filistinli'ye ne yapması beklenir? İsrail, Filistin topraklarını açıkça ilhak ettiğinde, varlık sebebini, kerameti kendinden menkul var olma nedenini ne değiştirebilir ki?

Filistin Ulusal Hareketi'ne hayat veren kan bugün Gazze sokaklarında akıyor. Her düşen damla intikam, acı ve nefret zeminini, sadece Filistin'de değil, Orta Doğu ve dünyanın çoğunda da besliyor. Bunun devam edip etmeyeceği konusunda bir tercihe sahibiz. Şimdi bunu yapma zamanı.

Dünya Bülteni için çeviren: Talha Üstündağ