Bu hafta devletin müfettişlerine karşı koyan yerleşimcilerin bir teki, İsrail hükümetleri onları oraya yerleştirmiş ve cesaretlendirmiş olmasaydı işgal altındaki topraklarda yaşayabilir miydi?

Eğer hükümet -yerleşimler yakın gelecekteki bir barış anlaşması uyarınca boşaltılacağından dolayı- bunun yasak olduğunu ve Batı Şeria'ya taşınan kimseye tahliye tazminatı ödenmeyeceğini açıkça ilan etmiş olsa, Gazze'deki Guş Katif yerleşiminden tahliye edilenler Batı Şeria'da bulunan Ariel'deki seyyar evlere taşınır mıydı?

Hukuk ve düzeni sağlamakla görevli güçlerle çatışan yerleşimciler, ırkçı tehditlerden yol kapatmalara, ağaçların topyekün kesilmesinden kundakçılığa, oradan Filistinlilerin dövülmesi ve öldürülmesine varan suçları işleyenlerin soruşturulmadığını veya affedildiğini ve kısa süre içinde unutulup gittiğini bilmiyor mu? Yerleşimcilerin ihanete uğradıklarını hissetmesi doğal. Devlet ve onun kurumları yerleşimcilerin herkesten daha üstün olduğunu öğretmedi mi bize? Evet. Aslında yerleşimciler biziz.

Netanyahu hükümetinin kısa süre önce Batı Şeria'daki yerleşim inşaatlarını 10 ay süreyle  dondurmayı emretmesi şu an mevcut olanı değiştirmeyecek: Yahudiler için bir seçkinler devleti, Filistinliler için budanmış, parçalanmış, nefessiz bırakılmış ikinci sınıf bir ülke.

Bugünlerde İsrail devletiyle yerleşimciler arasındaki zihniyet farklılığı yapay bir durum. Kötüyle iyi, şiddete başvuranla yasaya uyan, Migron ileri karakolu sakinleriyle Etzion yerleşimlerinin ve Kudüs'e ilhak edilen toprakların sakinleri veya tecrit duvarının Batı tarafında yaşayanlar arasındaki farklılık da öyle.

Yerleşimlerin dondurulma emrini övenlerin derdi ABD'yle ilişkiler. Boyun eğdirilenler ve işgal altında tutulanlar bu kişilerin hesabında yer tutmuyor. Ve aslında [Filistin kasabası] Beyt Cala'da Gilo yerleşimi için çalınan toprak, Alfei Menaşe yerleşiminin göz diktiği Kalkilya toprağına benziyor.

Yerleşim bloklarının meşruiyeti sadece İsrail konsensüsünde mevcut. Gerçekte bu yerleşimler adil bir barış şansını yok ediyor, zira onlar ve onların ayrılmış yolları sakatlanmış bir Filistin siyasi varlığının zeminini hazırlıyor.
Birçok İsrailli'nin kâr sağladığı ve doğal kabul ettiği bir gerçeklik uğruna barikatlar kuran yerleşimcilere yönelik medya taarruzu nankörlüğün daniskası.

İsrail hükümetleri vaktiyle yarattıkları 'Golem'i dizginlemeye meraklı olsaydı, Oslo Anlaşması'nı inşaatları hızlandırmak ve giderek daha fazla sayıda İsrailli'yi yerleşimciliğin faydalarıyla ayartmak için istismar etmezlerdi; eski başbakan İzak Rabin, Baruch Goldstein'ın İbrahim Camii'nde katliam yapmasının ardından El Halil ve Kiryat Arba yerleşimlerini tahliye ederdi.

Rabin hükümeti ve müteakip hükümetler Beytüllahim'i Tüneller Yolu ve tepelerinde yılanların süründüğü 'makul' Efrat yerleşimiyle boğmazdı; kamuoyunu bütün yerleşimcileri ülkeye getirecek olan adil bir senaryoya hazırlar ve onları bu ihlale özendirdiği için özür dilerdi.

Filistinliler ağır tavizler vermeye hazırdı...
Ne var ki 1993'te, bir başka halkın aleyhine topraklarını genişletmeyi amaçlamayan bir varlık olarak gelişmek yönünde tek bir kez ortaya çıkan fırsatı kaçırdık. O halk ki, bağımsızlık ve barış uğruna son derece ağır tavizler vermeye hazırdı. Devletimizin kurumsal ve zihinsel kromozomlarından mahrum bırakma lekesini silme fırsatını kaçırdık. Yerleşimci-lerin Kibbutz Baram'la [Batı Şeria'daki] Psagot yerleşimi arasında, veya Batı Kudüs'teki Givat Şaul ile [Batı Şeria'daki] Alon Moreh yerleşimi arasında hiçbir fark olmadığını söylemelerine şaşırmamalı.

İsrail tam da diplomatik müzakerelerin gölgesinde Batı Şeria'da (Doğu Kudüs de dahil) yerleşimleri hızlandırma politikasını tercih etti. Bu politika Filistinlileri çeşitli yöntemlerle evlerinden sürüyor. Böyle yaparak İsrail Kiryat Şimona'yla Beyt El yerleşimi, Tel Aviv'le de Givat Ze'ev yerleşimi arasına düz bir çizgi çiziyor. O çizgi hepimizi yerleşimciye çeviriyor. (İsrail gazetesi, 9 Aralık 2009)

Kaynak: Radikal