Daher el-Malel’deki 40 aileden sekizi küçük köylerini terk etti ve tecrit duvarının doğu tarafında yaşamaya gitti. İsrail’in ev inşaatlarını yasaklamasına daha fazla dayanamamışlardı.
Duvarın ve onu planlayanların kendilerine dayattığı diğer kısıtlamalara ve yasaklara da dayanamadılar: Akrabalarının ve dostlarının ziyaretlerine gelmesi yasaktı; kapının kapalı olduğu gece vakti hastalanmaları veya doğurmaları yasaktı; evlerine çok miktarda yiyecek getirmeleri (ki büyük ailelerin buna ihtiyacı vardır) yasaktı; evlerine elektrik teli çekmeleri yasaktı; ve bir klinik inşa etmeleri de yasaktı. Bu kısıtlamalar ve yasaklar yüzünden boğulacak raddeye geldiler.
Daher el-Maleh İsrail haritalarında görünmüyor.
Bu haritalar Batı Şeria’nın kuzeybatısındaki Barta’a ve Umm Reyhan köylerinin arasına konuşlanmış ve giderek genişleyen yerleşimlerle dolu. ‘Barta’a bölgesi’, duvarın Umm el-Fehm’in doğusuna doğru ilerlerken yarattığı en büyük ceplerden biri. Herhangi bir adalet, ahlak ve mantık standardı uyarınca gelişmekte olan Filistin toplumuna alan sağlaması gereken 18 dönümlük toprağı kapsıyor. Fakat tam tersine, bu topraklar güvenlik bahaneleriyle talan edildi.
Duvar Yeşil Hat’ın yaklaşık beş kilometre doğusuna inşa edildi; zaten Yeşil Hat’tın varlığı artık sadece, bu hatla duvar arasında sıkışmış olan yedi topluluktaki 5 bine yakın Filistinli açısından bir anlam ifade ediyor. Zira haritalara ve yetkililere bakılırsa, bütün buralar çoktan İsrail oldu. İşgal makamları, halihazırda orada yaşayan 1500 yerleşimci ve oraya gidip yaşamalarını umdukları daha birçok müstakbel yerleşimci için kendilerine ait olmayan toprağı ele geçirmiş durumda. Bir sanayi bölgesi var ama sadece İsrailliler için, keza güzel manzara da öyle. Buranın yerlisi olan Filistinlilerse kalmak istiyorlarsa acı çekmeyi göze almak zorunda.
Barta’a bölgesi bütün Filistin’in durumunu veya daha doğrusu, İsrail’in Filistinlilere yönelik politikasını ve bu politikanın yan tesirlerini yansıtıyor. Bu bir bölgesel planlama politikası meselesi; bu politika boş toprakları gasp ediyor ve Filistinlilerin kalkınmasını kısıtlıyor. Ayrıca yerli halkı miras bırakma ve toprağı işleme, serbest dolaşım, çalışma, günlük hayatı idame, istediği gibi konut yapma ve eğitim alma gibi doğal haklarından mahrum bırakıyor.
Bu vahim bileşim, işgalin 1967’den bugüne uzanan tarihini özetliyor. Hükümetin Doğu Kudüs’teki esas politikası ve İsrail’in Filistinli vatandaşlarına yönelik muamelesinin de temelini oluşturuyor. İşi kotaran eller farklı farklı: Bir bölgede ordu, bölgenin sivil idaresi ve savunma bakanlığı; bir başkasındaysa belediye ve devlet daireleri. Eller farklı, kafa aynı.
İsrail’in genellikle açıkça söylenmeyen niyetlerini işte bu bileşimden çıkarıyoruz. Açıkça ifade etmek yerine, hep eski nakaratı söylüyorlar bize: Amaç, ülkenin Yahudi çoğunluğunu korumak. Bilhassa kitlesel Yahudi göçlerinin iyice azaldığı bugün, bunu yapmanın bir yolu Filistin nüfusunu azaltmak.
Ramallah’takiler de yurtdışına gidiyor
Filistinlilerin İsrail’in bu niyetlerine verdiği popüler tepkilerden biriyse yüksek doğum oranı.
Bu durum nüfusun azalmasını önlüyor, fakat gelişmek için alan olmadığında sonuç tahammül edilemez derecede kalabalık, yoksul, yardıma bağımlı ve temel kaynaklardan yoksun bir hayat.
Doğuştan gelen bir dürtünün ve içkin bir bilginin rehberlik ettiği İsrail, sürekli olarak tahammül edilemez koşullar yaratıyor, böylece Filistinlileri isteklerini ve planlarını bir kenara itip yaşadıkları yeri terk etmek zorunda bırakıyor. Yasaklı C Bölgesi’nden A Bölgesi’ne ve Kalkilya, Cenin ve Kudüs’ten Ramallah’a göç ediyorlar. Bu arada Ramallah ve Kudüs’teki insanlar, özellikle de gençler, eğitimliler ve zenginler dışarı gidiyor. Ortada vagonlar olmasa da, adım adım ve daimi bir sürgün yaşanıyor. (İsrail gazetesi, 10 Şubat 2010)
Kaynak: Radikal