Çok uzak olmayan bir geçmişte ABD başkanı sıfatıyla demokrat Bill Clinton Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bir konuşma yapmıştı. Ne diyordu Clinton; 21. yüzyıl Türkiye yüzyılı olacak, Ortadoğunun lideri haline gelecek, dünyada belli başlı güçlerden biri olacaktı. "Türklük gurur ve şuurumuzu (!) okşayan, inanılması zor da olsa, sözler söylemişti. Bu arada "akıllı olursanız…" uyarısını eklemeyi de ihmal etmemişti demokrat başkan.

Türkiye'de Ortadoğu'ya yönelik strateji geliştirmek bir yana, adını anmanın bile irtica ve karanlığa gömülmek olarak algılandığı, Batının her türlü hırpalama ve aşağılamalarına rağmen Ortadoğu, İslam dünyası söz konusu olduğunda, beyaz Avrupalı pozlarına bürünüldüğü o dönemde bu sözlerin anlamı tam anlaşılmamıştı.

George W. Bush'la beraber başlayan Cumhuriyetçi iktidar döneminde Türkiye'ye benzer roller biçildi ama uygulamada beklentiler farklıydı. İşgalci bir stratejiyle bölgeye dönen Amerika'nın Türkiye'yi atlama taşı; gerektiğinde tetikçi olarak kullanma niyetini, benzer "lider, bölgesel güç" formülasyonuyla bize nasıl sunduğunu hatırlıyoruz. Bölgede bir ara Amerika'yla komşu olmamız karşısında tetikçilik görevinin gönüllü kahraman yazar-çizerleri 'fırsat bu fırsattır' demeye getiren yazılar yazmakta gecikmediler. Sağ muhafazakar kesimden, sol liberallere kadar geniş kesim, kimi fetva makamında kimi 'teorisyen guru' rollerinde bölgenin liderliği, Osmanlı ruhu adına kılıçları çekmeye hazırdılar. Bu Arapları bizden başkası adam edemezdi nasıl olsa. Allahtan bu oyun sökmedi, kıl payı Amerika adına savaşa girmekten döndü Türkiye.

Türkiye'nin, tezkereyi reddederek Amerika adına tetikçilik yapmaya direnmesi sonucunda yayınlanan haritalar hala hafızalarda. Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölgeyi parçalayan, sınırtları yeniden çizerek her devletin içinden yeni ulus devletçikler çıkaran haritalardan geçilmiyordu. Amerikan kaynaklı bu haritalar toplumda panik yaratmak, adeta Bush politikalarına teslim olmak için psikolojik savaşın bir unsuru olarak kullanıldı. Amerika'yla birlikte bölgeyi ele geçirmekten dem vuranlar bu kez "bakın olacağı buydu, mahvolduk" türünde yazılar yazdılar.

Türkiye'yi parçalayanlar bu kez büyük imparatorluk bahşediyor.

Stratejik çelişki gibi görünen bu projeksiyon aslında aynı hedefin siyah-beyaz fotoğrafından ibaret.

Cumhuriyetçi iktidarın bölgeyi askeri olarak kuşatarak muhtemel küresel rakipleri karşısında stratejik üstünlük sağlama planı, bu sefer farklı yöntemle Demokrat Obama iktidarında piyasa sürülmeye başladı. Türkiye'yi korkutarak planın parçası haline getirmek yerine bir takım komplekslerini tatmin ederek, gururunu okşayarak ikna etme yöntemi devreye girmiş görünüyor.

Bir yanda anlamından boşaltılmış bir Osmanlıcılık piyasaya sürülürken diğer tarafta yeni haritalar gösteriliyor. Türkiye'yi parçalayan haritalardan felaket tellallığı yapanlar bu kez Osmanlı haritasının başına geçip "fetih düşü" kuruyorlar.

Osmanlı medeniyetinin içini boşaltıp, Osmanlının anlamından bihaber hatta o anlamdan taban tabana zıt bir dünya görüşü adına Arapları yönetme, bölgesel güç olma vaatleri yine gündemde. En on Stratfor düşünce kuruluşunun başındaki isim, George Friedman muhafazakarından batıcısına, içe kıvrık refleksli dışişleri emeklilerinden bıçkın yazarlara kadar her kesimi heyecanlandırmış görünüyor.

"Türkiye, Osmanlı'nın sahip olduğu topraklara yeniden hükmedecek. Elbette, Osmanlı'dan çok farklı bir formda yapılanma olacak. Türkiye, bölge ülkelerine valiler atayacak veya 'Türkiye Birliği' adında bir örgütlenmeye gidecek. Nasıl bir örgütlenme kurulacağını süreç gösterecek." Bu sözler elbette resmi Amerikan görüşü değil, tıpkı daha önceki parçalanmış haritaların Amerikan resmi görüşü olmadığı gibi. Fakat söyleyenlerin yönetimle ilişkisi (Friedman, Savunma Bakanlığına yakınlığı ile bilinir), ve ne türden politikaların kabul edilmesi yönünde kullanılmak istendiği göz önüne alındığında Osmanlı vaadinin bir ikna yöntemi hatta tehdit unsuru olduğu fark edilmelidir.

Özellikle muhafazakar ve İslamcı geçmişiyle bilinen kesimin bu sahte gerçekliğe ram olma riski çok yüksek.

Osmanlı mirası, ne Amerika'nın hegemonik stratejisi adına Arap ülkelerine hükmetme aracı olmalı, ne de utanılacak bir tarih yükü olarak algılanmalı. Türkiye'nin Osmanlıya bir medeniyet referansı olarak sahip çıkarak içini doldurduğu takdirde ısmarlama imparatorluk haritalarına ihtiyacı kalmayacak. Osmanlıyı parçalayan Türkçülük, Arapçılık zehirini yine onu diriltmek adına bize sunanlar bölgeyi bizim elimizle 21. yüzyılın şartlarına uygun sömürgeleştirmek isteyenlerdir.

Tehditle ikna etmek için parçalanmış harita çizenler bu kez büyütülmüş bir harita sunuyor önümüze. Bu kez, içi boş "Türklük gururu"nu okşayıcı bir harita sunuyor. Bush-Obama farkı, demokrat iktidarla Cumhuriyetçi uygulamalar arasındaki farkın anlaşılması için bu iki haritaya bakmak yeterli. Obama'nın seçilmesine karşı yaptığımız yorumları karamsar bulanların bu haritaları iyi okumaları gerekir.