İsviçre'deki bazı sağcı partiler 'minarelerin yasaklanması' için referandum yapılması yönündeki girişimi yaklaşık iki yıl önce başlattığında, Müslümanlar bu önerinin İsviçrelilerin çoğunluğu tarafından desteklenmesini beklemiyordu. Fakat İsviçrelilerin yüzde 57'si referandumda minare inşa edilmesinin yasaklanmasına 'evet' dedi.
İsviçreli Müslümanların çoğu Arnavut asıllı. Yani İsviçreli Müslümanlar Balkan ülkele-rinden gelen Avrupalılar. Sayılarıysa 40 bine varıyor. Bu nüfusun sadece yüzde 6'sı Arap kökenli. Mısır devlet başkanı Cemal Abdül Nasır döneminde İsviçre'ye göç eden Mısırlı 'tebliğci'lerin başında, Müslüman Kardeşler'den Said Ramazan geliyordu. İlk tebliğ çalışmasını tesis eden Ramazan'ın 1961'de İsviçre'de ilk mescidi kuran isim de olduğu söyleniyor. İsviçre'de şu an 210 mescit ve İslam merkezi bulunurken, bunlardan dördünün minaresi var.
Minare tartışması, İsviçre'de ve genel olarak Avrupa'daki İslamfobi olgusu bağlamında, Müslümanların göçü, siyasal İslam ve bizzat İslam'ın kendisi hakkındaki tartışmalara uzanıyor. Görünen o ki, Avrupa başkentlerini saran İslamfobi demokratlığı ve hoşgörülü yasalarıyla bilinen İsviçre'ye uzandı.
El Ezher Üniversitesi İsviçre'deki Müslümanlardan, minareleri dinin değişmez kuralı olarak değil, İslam mimarisinin şekillerinden biri olarak görüp yasağa rasyonel yaklaşmalarını ve hükümetle çatışmamalarını istedi. Fakat oradaki Müslümanlar İsviçre'nin mesajının iç yüzünü anladı. Mesaj sadece minarelere yönelik korkuyla ve dolayısıyla inşaatının engellenmesiyle sınırlı değil.
Minarelerin temsil ettiği kimliğe ve sembole yönelik korkuyla da ilişkili. Dolayısıyla minareyi savunmaları, Müslüman kimliğini, İslam'ın varlığını ve Müslümanların İsviçre anayasasının kendilerine temin ettiği haklar bağlamında dini törenlerini yapma özgürlüklerini savunmakla bağlantılı.
Endülüs'ü ve İstanbul'u hatırlayın
Hiç kuşkusuz Batılıların Müslümanlara ve genelde İslam'a karşı duyduğu anlaşılmaz endişeler iki taraf arasında bir tür korku ve nefret doğurdu. Birçok Batılı başkentte İslami 'sembollere' karşı başlatılan savaşlar bazen özgürlüğü bazen de kimliği savunmakla gerekçelendiriliyor. Fakat daha derin siyasi bir tartışma söz konusu. Aşırılıkçı kesimlerin beslediği bu intilafın tehlikesine karşı gözlerimizi açmalıyız. Sadece minare, kimlik ve özgürlükler değil, bu fobinin tehdit ettiği insan savunulmalı. İnsani gelişmenin temelini oluşturan birlikte yaşam ve uzlaşı ilkeleri savunulmalı.
İsviçre'ye ve genel olarak Batı'daki kardeşlerimiz sağduyulu davranmalı. Zira kültürel ve mimari sanatlarıyla medeniyetinizi etkileyen bu İslami semboller korku verici 'mızraklar' değil. Vatandaşlarınız olan bu Müslümanlar bazı insafsız medya organlarının pohpohladığı gibi bir öcü veya üzerinize atılmaya hazır bir pençe değil. Müslüman ülkeler minarelerin kilise çanlarıyla buluşmasıyla gurur duyuyor ve Endülüs'le İstanbul deneyiminin hatırlattığı gibi dinler arası ortak yaşam deneyimini kutluyorsa, özgürlük, demokrasi ve insan hakları çağrısını yapanlar olarak size en yakışanı bu deneyimi derinleştirmektir, kökünden sökmeye çalışmak değil. (Ürdün gazetesi Düstur, 1 Aralık 2009)
Kaynak: Radikal