İran'ın uranyum zenginleştirme programı başta olmak üzere silahlanma çabaları, yakın coğrafyasındaki siyasal faaliyetleri ve İsrail hedefli sert politikaları ABD ile zaten gerilimli olan ilişkileri kriz düzeyine çıkarmıştı. ABD'nin Irak'a, yani İran'ın yanı başına yerleştiği düşünülürse, bir yandan ABD bir yandan Rusya ve Çin arasında sıkışmış bir İran ortaya çıktığı söylenebilir. Bu sıkışmışlığın İran iç yapısında da karşılığı olduğu hatırlatılmalı. Bir yanda 'anti-batıcılar' bir yanda 'batıcılar' olmak üzere saflaştırılabilecek yapılar bulunuyor, bunlardan biri otoriter İran tasarımına denk gelirken diğeri demokrat İran'ı ifade ediyor.

İran'ın nükleer çalışmalarını kendi başına yapmaması karşılığında başta enerji konusunda 'destek' yapılabileceğinin alt yapısının hazırlandığı bir evreden geçiliyor. Bunun İran-ABD ilişkilerinin normalleşmesi için bir şans doğduğu söylenebilir. Türkiye'ye yapılan art arda ziyaretlere bakılırsa bu normalleştirmenin Türkiye üzerinden sağlanması, bu yolla ABD ile İran'ın yumuşak bir geçiş sağlamaları öngörülüyor. Cenevre'de bir araya gelen taraflardan ABD'nin susması, İran'ın yanıt vermemesi ise, tarafların nereye kadar geri adım atacaklarını ve araya girenlerin neler teklif edeceğini görmek için denebilir.

Bu aşamada belirtmekte yarar var, ABD ve İran'ın karşılıklı tavırları gayet açık olduğundan bu iki ülkenin esas olarak AB, Rusya ve Çin'in ne dediğini, ne önerdiğini ya da neye muhalefet ettiklerini görme gibi bir dertleri bulunuyor. Anlaşılan o ki, hiç bir devlet İran'ın barışçıl amaçlı nükleer çalışmalarını sonlandırmasını beklemiyor. Yeni bir enerji kalemini zaten petrol zengini olan İran'ın kendi hanesine eklerken bunu kimlerle paylaşacağı sorunu tartışılıyor. Zira ABD önerilerine bakılırsa İran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerine ortak olma çabaları bulunduğu, ayrıca petrol arzını artıracak yatırımların da yine 'batı' tarafından desteklenmesi öneriliyor Yani sorun nükleer çalışmaların yapılması değil, İran'ın bunu kendi başına yapması.

Sorun böyle tanımlandığında esasen İran'a 'saf' değiştirmesi önerilmiş de denebilir. Ancak mesele bu kadar lineer olmayabilir. Cenevre toplantısında Rusya ve Çin de vardı. Rusya'nın İran ile ABD'nin olası çatışması sonrasında İran'da ortaya çıkabilecek iç dengeleri öngörmesi zor. Dolayısıyla Rusya, İran'ın Türkiye üzerinden ABD ile kısmen normalleşen ilişki sürdürmesine ve varolan otoriter yapısını iyi kötü sürdürmesine razı olabilir. Bu durumda AB'nin Rusya'ya olan enerji bağımlılığı azalmış gibi, sadece gibi, görünebilir ve dolayısıyla ABD'nin 'Füze kalkanı' projesine de gerek kalmaz. Çin açısından ise enerji arz güvenliği önemli ve İran'ın kendisine daha fazla enerji sağlayacağı her yatırımı desteklemesi anlamlı. Dolayısıyla Çin, İran'ın enerji önceliğini anca tümüyle 'batı'ya kullanması halinde itiraz edebilir

İran'ın şimdilik arpacı kumrusu gibi düşünmesinin nedeni, verilecek kararların yol açacağı koşullarla ilgili. 'Batı' ortaklı nükleer dönem, İran iç ve dış politikasında yeni bir döneme işaret eder. Bu dönem, rejim bakımından da etkiler doğurur, dolayısıyla kararalıcılar için risk ifade eder. Girişimin reddedilmesi halinde ise, elinden gelen diplomatik ve ekonomik çabayı gösteren ama geri çevrilen bir ABD ortaya çıkarır. Bu durumda ABD, Cenevre'de bir araya gelen ülkelere yaptırımların sertleştirilmesinden başka çare kalmadığını ifade eder. Sonuçta belki de İran'a bir koalisyon müdahalesi olur. Böylece AB, Rusya ve Çin, ABD'nin tek başına müdahale etmesine de engel olmuş olurlar.

 

Kaynak: Star