Mart 2003'de Irak'ın işgal edilmesinden ve Saddam Hüseyin'in devrilmesinden bu yana İran İslam rejimi, yeni Irak'ta gittikçe önem kazanan bir oyuncu oldu. Saddam'ın devrilmesi, Tahran'daki İslami liderler tarafından hoş karşılanmakla kalmayıp İslam Cumhuriyeti'nin en büyük zaferi olarak da görülmüştür—öyle bir zafer ki İran hiçbir rol oynamamış ve ölümcül düşmanı Amerika Birleşik Devletleri tarafından kazanılmıştır.

Amerikalılar, Saddam'ın ordusunu ve güvenlik aygıtını darmadağın etmekle ve Iraklı ulusçuların, Sünni militanlar ve el Kaide savaşçılarının ayaklanmalarını bastırmakla meşgulken İranlılar vakit kaybetmeksizin yeni Irak'a kuruldular. Her ne kadar sınırlarındaki Amerikan varlığından kaygı duydularsa da Saddam'ın ortadan kaldırılmasından duydukları tatmini saklama gereği hissetmediler 

Bu kaygı çift yönlüdür. İlki, İran, nükleer programına karşı bir Amerikan saldırısından tasalanmaktadır. İran'ın endişesinin bir diğer sebebi ise daha ziyade ideolojiktir. İranlı liderlerin ABD'yi "küresel İslam karşıtı güçlerin" sembolü olarak görmelerine bakınca, "Büyük Şeytanın" İslami bir ülke olan Irak'ta zafer kazanmasını istemeyecekleri anlaşılır bir durumdur.

Bu iki husus, İran liderlerinin Irak üzerinde ikili bir strateji izlemelerine yol açıyor; bir yandan Irak'ta ABD zaferine karşı çıkarken diğer yandan yeni Irak hükümetini destekliyorlar. Bu iki strateji, İranlı  liderler nezdinde  mâkul ve pratik görünüyor ancak uygulamada zorluklar çıkarttıkları ortada ve bazı zamanlarda sürdürülebilmeleri imkansız. 

Yeni Irak rejimine verilen İran desteği mâkuldür ve beklenen bir şeydir. İranlılar, şiilerin hâkim olduğu bir Irak yönetimi görmek için sekiz yıl savaşmışlardı. İran, bir milyon insanını bu savaşta kaybetti; ekonomisi yaralandı ve İslam Cumhuriyeti, devrimin ilk yıllarında kazandığı neredeyse tüm uluslararası desteği kaybetti. Ne var ki acı ve trajik savaşın sonunda hiçbir hedefine ulaşamadı.

İranlı saygın bir din adamı, Saddamın kimyasal silah kullanması sonucu çocuklarını ve eşlerini savaşta kaybetmiş bir grup anne ve dul kadına  "Allah, İslama öyle bir yardım eder ki kimse anlamaz nasıl olduğunu" demişti.  "Medeni denilen dünyanın desteklediği ve dudrumak için hiçbir şey yapmadığı ve çocuklarınızı, babalarınızı ve kocalarınızı zehirleyen bir adamın utanç verici bir şekilde devrileceğini kim düşünebilirdi ki?" Saddam'ın düşüşünün "ilahi takdir" olduğu kanaati dindar İranlılar arasında son derece yaygındır özellikle de sevdiklerini savaşta kaybedenler arasında.

İran'ın Irak rejimine verdiği destek, barışın, güvenliğin ve istikrarın korunmasının ötesindedir ve mantıki olmaktan daha fazla bir şeydir. Son beş yıl zarfında yaklaşık yedi milyon İranlı, Kerbela, Necef ve Kadimiye'deki kutsal yerleri ziyaret etmek amacıyla Irak'a seyahat etti. Doğrusu, Mekke ve Medine'yi ziyaret eden İranlı hacılardan daha fazlası Irak'ı ziyaret etmektedir. Ayrıca, istikrarlı bir Irak'ın ekonomik faydaları da söz konusudur.  Irak'ta faaliyet gösteren İran şirketlerinin sayısı tahmini olarak beş yüz civarındadır ve bunların arasında az sayıda kamu şirketi de vardır. Daha pragmatik İranlılar ise ideolojik bakış açısında ısrar etmeksizin 22 milyon nüfusu olan Irak ekonomisine yoğunlaşılması gerektiğini söylüyorlar.

Ancak bunların hiçbirisi İslam rejiminin ABD ile Irak'taki "kutsal" savaşına engel teşkil etmemektedir. Irak'ta ABD'ye zafer öngörmeyen İran stratejisi, Irak rejimine en büyük destek kaynağına zarar verdiği nispette ciddi problemlere yol açıyor Irakta. Başka bir ifadeyle İran ve ABD arasında Irak üzerinde sürüp giden düşmanlık, baş roldeki her iki kahramının yardıma çalıştığı Irak rejimine zarar verebilir.

İşte bu yüzden Irak, bu ikisi arasında bir anlayış gelişmesi için tarafları İran Devriminden sonra ilk kez görüşme masasında bir araya getirdi. İki tur yapılan görüşmeler anlamlı bir sonuç ortaya koymadı ama görüşmelerin sadece gerçekleşmesi bile kazanımdır.  Tahran, Irak hükümetine yardım etmekle ABD'yle mücadele etme arasındaki dengeyi şimdiye dek muhafaza etti. Iraklılar, Amerika'nın doğrudan yardımı olmaksızın hukuku ve düzeni tesis edebildikleri ölçüde Tahran ve Bağdat arasındaki ilişkiler daha da güçlenecektir.                                                                           
 
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın