Nükleer krize kimseyi tehlikeye atmadan son vermenin yolu, İranlıların ne istediğini anlamaktan geçiyor. Irak ve Afganistan'daki ABD askerleri ve tehditler nedeniyle 'kuşatılmış' hisseden İran'ın uluslararası sisteme daha fazla entegrasyonu, Batı'yla karşılıklı paranoyayı ortadan kaldırabilir

İran'la ilgili tartışma yıllar boyunca iki kötü alternatif arasında gidip geldi. Bazıları nükleer bir İran'ın bütün senaryoların en kötüsü, hatta önleyici bir vuruşun yaratacağı yan etkilerden bile kötü olduğuna inanıyor. Fakat ne nükleer bir İran, ne de bu ülkeye hava saldırıları düzenlenmesi akılcı seçenekler değil.
İran'ı bombalamanın sonuçları açık olmalı: Hürmüz Boğazı'nın kapanması, petrol fiyatlarının fırlaması, (saldırının kaynağına bakılmaksızın) İsrail'e karşı muhtemel bir misilleme ve Irak'la Afganistan'da daha da fazla karmaşa. Gerçekten de, herhangi bir önleyici vuruşla ilgili kesin olan tek şey, bunun tamir edilemez olacağı ve bölgesel güvenliğin yanı sıra siyasi ve ekonomik istikrara da uzun vadeli hasarlar vereceği.
Tabii ki, bunun alternatifi de daha güvenli değil. Nükleer silahlı bir İran bütün bölgenin güvenlik ortamını değiştirecektir ve İsrail'le İran arasındaki düşmanlık göz önünde bulundurulduğunda, bu iki nükleer gücün yüz yüze gelmesi bir tehdit oluşturacaktır.

Diyalog çağrıları olumlu
Bu ikilemden çıkmanın yolu, İran'ın ne istediğini anlamaktan ve onu kimsenin güvenliğini tehlike altına sokmadan uzlaştırmaktan geçiyor. Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinecad, İran'ın endüstriyel kullanım için uranyum zenginleştirme teknolojisi geliştirmek istediğini söyledi. Herkes İran'ın böyle bir hakkı olduğunda hemfikir. Fakat dünya, İran'ın gerçekten de söylediği şeyi yapıp yapmadığına inanmak noktasında bölünmüş halde.
Eğer İran bazılarının savunduğu gibi samimi değilse, o zaman ilk aşamayı
-endüstriyel amaçlarla uranyum zenginleştirmeyi- tamamlar tamamlamaz, kolayca silah düzeyinde uranyum zenginleştirmeye başlayabilir; bu da uluslararası toplumu hiçbir haberleşme kanalı veya bilgi vermeye hazır denetleme ekibi olmadan açıkta bırakır.
Bu nedenle, dünya çoktan kaybedilen ilk aşamaya odaklanmış halde kalmamalı. Bütün uluslararası yaptırımlara ve tehditlere rağmen, İran 3 binden fazla santrifüje sahip. Dünya bunun yerine ikinci aşamaya odaklanmalı; zira, ufukta görünen tehlike silah potansiyeli ve uluslararası gözetleme ve denetleme yetkisine sahip olan mekanizmalar da
bu noktada işe yarar.
İranlılar verdikleri sözleri tutmaya devam edeceklerini ve kapılarını denetleyicilere açacaklarını söylüyor. Fakat uluslararası toplum onların işbirliği yapmasını istiyorsa, İran'ın mevcut endüstriyel hedeflerini daha saygılı bir biçimde yaklaşmalı.
İlk adım, İran'ın kuşatma altında bulunduğuna dair hissiyatını yatıştırmak. Neyse ki, Amerika ve diğer yerlerden, İran'la en üst düzey şekilde ilişki kurulmasını savunan sesler yükseliyor. Fakat İran'la etkili biçimde konuşmak için, İranlıların değerlerini ve düşünce yapısını anlamak gerek.
İranlılar, modern zamanlara kadar hayatta kalan zengin ve antik kültürlerinden kaynaklanan bir 'kıdemlilik' hissine sahiptir. Fakat aynı zamanda, sık sık meydana gelen fetihler ve boyun eğdirme sebebiyle tarihsel olarak kökleşmiş bir güvensizlik hissine de sahipler; bu his bugün, batı komşuları Irak'taki ve doğu komşuları Afganistan'daki Amerikan askerleri tarafından da güçlendirilmekte. İranlıların bugünlerde ortaya koydukları görüntü şu iki dünya görüşünün ürünü: İlki, diğerlerinin niyetine karşı şüphecilik. İkincisiyse, akıllı, sert ve kendi kaynaklarına sahip olan müzareciler olarak kendileriyle gurur duymaları.
Suriye ve İran'ın eski ve şu anki liderlerinin yanı sıra Saddam Hüseyin'le yaptığım görüşmelerde, hepsi bana aynı şeyi söylüyordu: Batı onları ele geçirmeye çalışıyor. Açıklamaları da şöyleydi: Batı, ideolojik devletlerin amaçlarından ve davranışlarından rahatsızlık duyuyor -Suriye, İran ve Saddam yönetimindeki Irak da, İslam, Arap birliği veya anti-Siyonizm gibi davalara sahip devletlerdi.
İnanç ve ulusal gurur sahibi olan İranlılar için, diğerlerine kendini beğenmiş ve mantıksız görünen tepkiler aslında gerekli ve kabul edilebilir sayılıyor. Saddam Hüseyin'in kitle
imha silahlarıyla ilgili vaka, cehenneme başı dik halde gitme isteğinin tarihi
bir örneğidir. Saddam kitle imha silahlarına sahip olmadığını biliyordu, fakat denetleyicilere soru sorma hakkını tanımaya isteksizdi.
Kuzey Kore'de olduğu gibi, İran'ın komşuları bu ülkeyle dünya arasında daha şeffaf bir ilişki kurulması için doğru mekanizmayı sunabilir. 'Altılı görüşmeler' sırasında, Kuzey Kore'nin komşuları Kim Jong-il'in rejimine nükleer programından vazgeçmesi için elle tutulur teşvikler sundu. Bunların en göze çarpanı, Kuzey Kore'nin ekonomik tecridine son verilmesiydi.
Tecrid edilmiş olmasa da, Tahran da kendisini kuşatma altındaymış gibi hissediyor: İran ticarete son derece bağımlı ve sadece bir petrol satıcısı olarak da değil. Nüfusunun üçte ikisi 30 yaşın altında ve işsizlik oranı yüksek; ülkenin petrol ve doğalgaz endüstrisine yabancı yatırım çekmeye, yol yapımı ve diğer altyapı projelerini finanse etmeye ihtiyacı var.

Nabucco'ya ortak edilebilir
Burada komşu Türkiye'yle karşılaştırma yapmak da öğretici. İslam devriminden önce, İran yabancı yatırım, kişi başı gelir ve gayrisafi yurtiçi hasıla oranlarında Türkiye'nin önündeydi. Şimdi Türkiye öne geçmiş durumda ve AB'ye bile üye olabilir.
Katarlılar da, İran'la paylaştıkları devasa doğalgaz yataklarından yararlanma noktasında İranlıları geride bırakmış durumda. Minik Dubai çok daha fazla yabancı yatırım çekiyor: İranlılar Dubai'ye bankacılık, ticaret ve eğlence için gidiyor.
Komşularının İran'ın yöneticilerini, İranlıların da bölgenin kalkınmasına katılabileceklerine ve hatta bölgesel liderler olabileceklerine ikna etmesi gerekiyor. Kuşatılmışlık hissini, sadece açık, bölgesel ekonomiye tümüyle entegre olmuş ve boyutu ve ekonomik potansiyeliyle doğru orantılı rol verilmiş bir İran yumuşatabilir.
Bu noktada Batı için hayati önem taşıyan bir adım, İran'ı alternatif bir potansiyel doğalgaz tedarikçisi olarak görmeye başlayıp, bu ülkeyi Orta Asya doğalgazını Avrupa'ya taşımak için geliştirilen Beyaz Akım ve Nabucco boru hatlarına bağlamayı önermek olacaktır.
Dünyanın İran'ın niyetine ve hareketlerine yönelik değerlendirmeleri, İranlıların gururu nedeniyle çarpıklaşmamalı. İran'ın gerçek niyetini anlamanın yolu İranlıları köşeyi sıkıştırmak değil, onlarla ilişki kurmak.

 

Kaynak: Radikal